Kar haberleri CCI’a ilk
başladığım günlerde karlı bir sabahta nasıl havaalanına gitmiştim onu
hatırlattı bana.
CCI’da ilk aylarımdı ve
bir yere seyahate gitmem gerekiyordu. O zamanlar henüz Sabiha Gökçen açık
olmadığı için her yere Atatürk Havalimanından gidiyorduk. İşin komik tarafı o
sabah nereye gidiyordum onu da hiç ama hiç hatırlamıyorum. Belki de yurtdışına
gidiyordum.
Üzerimde de takım elbise
vardı. Bu da demek oluyor ki, iner inmez takım elbiseli olmam gereken bir yere
gidiyordum. Havaalanından doğrudan toplantıya filan gidecektim herhalde. Belki
de Mersin’e gidiyordum. Mutlu’nun bana yüz vermediği Mersin seyahati vardı ya,
belki de bu seyahat o seyahatti.Bir gün önce kar yağmaya başladı ve gün boyu yağdı. Hatta bütün gece de devam etti. Uçak ta ertesi sabah 6:30 gibi filan bir saatteydi. Kar da yağıyor ben saat 4:00 gibi evden çıkmaya karar verdim. Verdim vermesine de her şeyi bilen eş, dost, akrabalarımız, bu havada araba ile gidilmez sen en iyisi taksi ile git diye beni kandırdılar. Ben de ne bileyim Michigan’ın minik bir şehrinden gelmiş garip bir Anadolu çocuğu olarak inandım. İstanbulluların bir bildiği vardır her halde diye düşündüm.
Sabahın 4’ünde taksi geldi çıktık yola. Yollar bomboş ve şiddetli biçimde sulu kar yağıyor. Adamcağız Bağdat Caddesinden gitti ve Fenerbahçe stadının oradan çevre yoluna çıktı. Sulu kar yağıyor ama yollarda pek bir şey yok.
Tam Fikirtepe’nin oralarda basmış giderken bir anda birikmiş suların içine girdi. O hızla suya girince da arabanın önünü 3 kere filan bariyerlere çarptı ve araba sabahın köründe, şiddetli yağmur altında, 15-20 cm kadar suyun içinde sol şeritte kaldı.
Taksiyi kullanan çocuk
çıkardı ayakkabılarını indi arabadan. O indi de ben maymun gibi, takım
elbiselerle kaldım arabanın içinde. Bir yandan da araçlar geliyor hah diyorum
şimdi bunlardan bir tanesi çıkacak üstümüze.
Bir an kararsızlık içinde
kaldım. Takım elbiselerle suya girsem bir türlü, girmesem bir türlü. Ayrıca da
inince de gidebileceğin bir yer yok. Şiddetli yağan yağmurun ortasına ineceğim.
İnmesem bir aracın gelip çarpması an meselesi. Taksinin önü hurdaya dönmüş
kıpırdaması mümkün değil.Tam bu arada taksiyi kullanan çocuk geldi arka kapıyı açtı ve “ağabey ben nasıl olsa suya girdim, sen girme gel ben seni kucağımda indireyim” dedi… İşin komik tarafı minicik de bir şey. Bir an düşündüm sabahın 4’ünde, çevre yolunun ortasında, takım elbiselerle, taksicinin kucağında bir Emin…
“Yok oğlum, gerek yok, ben inerim” dedim ama nasıl ve nereye ineceğim hakkında da hiçbir fikrim yok. Ben inme hazırlıklarındayken tesadüfen aynı duraktan bir taksi yolun kenarında durdu. İçi de ful dolu.
“Ben şimdi seni indiririm
ağabey” deyip koca koca taşları suyun içine yolun ortasına attı. (Sonra o
taşları oradan kim temizledi Allah bilir) Ben de kapıyı açıp yarım yamalak ta
olsa taşlara basarak yolun sağ kıyısına kadar gitmeyi başardım ama tabi ki
bütün ayakkabılarımın içine su doldu. (En sevmediğim his)
İndik inmesine de şakır,
şakır sulu kar yağıyor ve korkunç da rüzgar var. Duraktan yeni bir taksi
çağırdılar ama o gelene kadar Emin buzdan adam olur.
Bizi görüp duran taksinin
arkasında bir adam ve 2 çocuk oturuyor, önde de başka bir adam oturuyor. Ben
arkayı dörtledim, kaza yapan taksici de bir şekilde öne sıkıştı ve biz gayet
kaynaşmış bir şekilde yeni taksiyi bekledik.
15 dakika sonra yeni taksi
geldi Emin kaynaştığı dostlarından ayrılıp, bir kere daha havaalanına doğru
yola çıktı.
Taksinin arkasında
sırılsıklam, ayakkabılarım su dolu, donuma kadar ıslanmış bir vaziyette
otururken kendi kendime “tam olarak ne oldu burada” diye düşünmeye başladım…
Taksi, yağmur, yol, su
birikintisi, kaza, kucak… Bunların hepsi rüya mıydı, kabus muydu neydi ben
anlayamadım.
Tek anladığım şey, bir
daha kar yağarken havaalanına taksiyle gitmemek oldu. Sanki karlı havada
taksici benden daha iyi araba kullanacak…
Herkes çıktığı yolun
kazasız belasız sonunu görsün. Kalın sağlıcakla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder