Dün akşam teknolojinin nimetleri ile ilgili iki ayrı yazı okudum. Birincisinde işyerine gitmeden evden çalışabilmenin rahatlığından söz ederken, ikinci yazıda da yaz aşklarının bu devirde ne kadar kolay olduğundan söz ediyordu.
İsterseniz biz evden
çalışmayı şimdilik bir kenara bırakalım ve yaz aşklarından söz edelim. 30-40
yıl öncesinde yaz aşkları gerçekten çok zordu. Bilirdin ki, tatil bittiği zaman bir
daha görüşme imkânınız yok gibi bir şeydi. Her nereye gitmişseniz dönüş günü yaklaştığında
insanlara bir hüzün çökerdi. Bırakın şimdiki haberleşme imkânlarını, insanların
birçoğunun evinde telefon bile yoktu.
Yaz aşkın tesadüfen
seninle aynı mahallede oturmuyorsa görüşmen mümkün değildi. Düşünün ki,
İstanbul’da bile yaşasa, sen Bakırköy’desin, o Etiler’de veya Pendik’te. Nasıl
görüşeceksiniz? Kimsenin o kadar uzun mesafeleri gidebilmesi mümkün değildi.
Gerçi günümüzde de çok mümkün değil. Çok da değişen bir şey olmamış aslında.
"Yaz aşkı" lafının ortaya
çıkması işin imkânsızlığından kaynaklanıyordu. Sonu olmayacağını bilmekten
kaynaklanıyordu. Yoksa mevsimler arasında bir fark yaratmaya gerek yoktu. Bütün
bu şarkılar, türküler, şiirler hep işin imkânsızlığından ve ayrılığından
bahseder. Her ne kadar ayrılık günü karşılıklı görüşme sözleri verilse de
genelde görüşülemezdi.Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte imkânsızlıklar ortadan kalktı.Artık bir tanesi dünyanın öbür ucuna da gitse iletişim kopmuyor. İnsanlar Söke’ye varmadan 25 tane mesaj atıp, 26 tane de WhatsUp yazıyorlar. Neredeyse yolda beraber gider gibi.
Yukarıda da belirttiğim
gibi birçok insanın evinde telefon yoktu. O yüzden ayrılırken telefon
numarasını almak gibi bir konu da söz konusu değildi. Hadi diyelim aldın telefon
numarasını, ne yapacaksın, arayacak mısın? Vallahi o iş de o kadar kolay
değildi. Bir kere gündüz arayacaksın ki babası evde olmasın. Sonuçta salonun
ortasında gümbür gümbür çalan bir telefonu arıyorsun. Telefonun çaldığını komşular bile duyuyordu. Baba evde olmasa da, senin istediğin insandan başka herkes
açar o telefonu ama o açmaz. Sonra kim olduğunu anlat dur.
Emin mi? Ortaokul
yıllarında Bursalı bir kızcağızla, Ege’de bir yerlerde samimi olduğumuzu
hatırlıyorum. İsmini çok iyi hatırlamıyorum ama galiba Filiz’di. Tek
hatırladığım kızla bütün gün pinpon oynadığımız. Tatil bitti bir daha da
görüşemedik. Bizim evimizde telefon filan da olmadığı için zaten öyle bir
muhabbet de olmadı."Sevgili Filiz, uzun süredir görüşemedik ama bu sabah bu yazıyı okuyorsan sanki bizim iş yürümeyecek gibi". Benden duy istedim. Gerçi Allah var, “görüşürüz” diyerek de ayrılmamıştık ama yine de ben konuya bir netlik getirmek istedim. Muhtemelen Filiz de artık tenis oynuyordur…
Teknoloji tabii çok güzel ama bence insanların kabak dolmasının içine ne koyduğunu sosyal platformlarda görmediğimiz günlerin de garip bir cazibesi vardı. Yaz aşkı bir ayrılık, bir özlemdi ama genelde hasret tatil kadar bile uzun sürmezdi. 15 gün bir arada olduğun insanı da, 30 gün özleyecek değilsin ya… Bir kere ayrıldınız mı bir daha hiç görüşmek mümkün olmadığı için, o gidiyordu Bursa’daki Peyami Sefa Ortaokulu'na, sen gidiyordun Ankara’daki Bahçelievler Ortaokulu'na.
Şimdi herkes otursun yaz
aşklarını düşünsün ve ilişki yürümeyecekse Emin gibi ilişkiyi bitirsin. Karşı
tarafı da sürüncemede bırakmayın. Kim bilir belki bir yerlerde birileri halen
temmuzda gelecek olan yaz aşkını bekliyordur…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...