Günaydın dostlar...
Gerçekten de
yanılmayı çok istiyorum. Bir kere de birileri çıksın ve beni yanıltacak bir
şeyler yapsın. Ben de buradan bir sabah yazayım, ne kadar yanlış düşünüyormuşum
diye ama hiçbir zaman olmuyor. Üzülerek her seferinde, işlerin benim tahmin
ettiğim doğrultuda ilerlediğini görüyorum.
Berkin, Ali
İsmail, Ethem ve diğerleri, hepsi yüreğimizi derinden yaraladı ama Özgecan’ın
başına gelenler bizleri bambaşka bir boyuta sürükledi. Ortada hiçbir şey
yokken, masum bir çocuğun başına gelenler, ülkede son yıllarda hiç görülmemiş
boyutta bir birleşme ve bir ayağa kalkışa neden oldu.
Acımız
kalbimizde, elimizden gelen her eylemi yaptık, her yorumu yazdık, her çabayı
gösterdik ama rüzgâr dindiği zaman hepimiz yine kendi yolumuza gideceğiz ve ne
yazık ki melek yüzlü Özgecan da diğerleri gibi tarihin tozlu sayfalarındaki
unutulanlar bölümündeki yerini alacak. Hepimiz yolumuza gittiğimizde, ailesi dertleri ve üzüntüleri ile baş başa
kalacak.
"Devlet
cezaları arttırsın", "Devlet bizi korusun" gibi söylemler doğru olmakla beraber,
çok etkili olacağını düşünmüyorum. Tabi ki cezalar mümkün olduğu kadar
caydırıcı olsun ama cezaları arttırmak bir çözüm olmuyor.
Ben şahsen
idam cezasını geri getirmenin bu tip konulara en ufak bir katkısı olacağını
düşünmüyorum. Unutmayın ki eskiden bu ülkede idam cezası vardı ve birine
tecavüz ettiği için asılan birini hiç duymadık.
Hepimiz
üzüntülüyüz, hepimiz çok sinirliyiz kabul ediyorum ama ceza önerileri ile
gelirken, zaten pamuk ipliğine bağlı olarak giden hukuk devleti olma
özelliğimizi de kaybetmememiz gerekiyor.
Arkadaşlar,
şu anda da cezalar az değil. Böyle bir suçtan dolayı her türlü indirime rağmen
yine de en az 10-15 sene hapis cezası alacağını düşünüyorum. Az bir süre değil
ama adam gözü döndüğü zaman, bu kadar yıl hapiste yatacağını aklına bile
getirmiyor. Bırakın 15 yılı ve hapiste olmayı, 15 gün hiç dışarı çıkmadan evde
oturmayı deneyin. Kolay olmadığını göreceksiniz.
Konu; ne
cezalar, ne de eğitim. Konu, bizim bu konudaki hiç bitmeyen açlığımız. Belki de
bunu bir marifetmiş gibi düşünmemizi sağlayan yetiştirilme tarzımız.
Kim ne derse
desin ama bizim bu konuda inanılmaz bir açlığımız var. Görevim icabı birçok
Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkesine gittim ve inanın onların bile birçoğu bu
konuda bizden çok daha iyi durumdalar.
Kadıncağız
barış elçisi olmak için bir eylem yapıyor. Niyeti Suriye’ye gitmek ama hiçbir
zaman oraya ulaşamıyor. Bütün Avrupa’yı geçen kadın, bizim ülkemizde Gebze’den
ileri gidemiyor. Hemen tecavüz, hemen ölüm… Bu konuda dünyanın en aç ülkelerinden
biriyiz.
Ablası çıkma
teklifini kabul etmedi diye, onu üzmek için adam gidiyor 6 yaşındaki Gizemi
öldürüyor. Serpiller, Münevverler, Amerikalı turistler ve daha niceleri…
Turizmden büyük gelir bekleyen bir ülke olarak, gelen her turisti orospu gibi
görmek, amaçlarımıza çok uygun bir davranış! Böyle gördüğümüz için de, karşılık
vermezse bozulup öldürüyoruz…
Burası,
otobüste milletin sağına soluna değmeyi matah bir şey zanneden ve bundan garip
bir haz duyan insanların ülkesi. Sırf bu işleri yapabilmek için her kış
Taksim’e gidip milleti taciz ediyoruz. Soğuk bir havada, bir kış gecesinde
dokundun da ne oldu? Bütün cinsel ihtiyaçların karşılandı mı? Kimse kızmasın,
biz bu konuda çok aç bir toplumuz… Mayamız böyle…
Kim bilir
belki de ülkece psikolojik yardım almamız gerekiyordur. Burada sorun minibüs
şoförü veya bir başka çalışan grubu değil. Sorun bizim biraz açık giyinmiş birini
gördüğümüzde beynimizin kaynamasında ve hemen kendimizi, böyle giyindiyse
aranıyordur, fikrine inandırmamızda.
Açıkçası ben
devletimizin bu konuda hiçbir şey yapabileceğini zannetmiyorum. Kimse 77 milyon
insanı her gün, her dakika koruyamaz. Yaşananlar bizim mayamızın bir gerçeği.
Aklımızın çoğu hep bu konularda…
Ne yapacağız
o zaman? Mümkün olduğu kadar daha akıllı ve uyanık olmaya çalışacağız.
Hepimizin etrafımızdan haberi olması ve sokaktaki insanları kendi kızımız,
kendi oğlumuz, kendi akrabamız gibi düşünmesi gerekiyor. Fabrika ayarlarına
geri dönüp, ayrımcılık yapmadan uyanık bir toplum olmaya çalışacağız.
Bir akşam
Kadıköy’de bir yemeğe katılmak için caddeye indim ve tam o sırada gelen bomboş
bir iki katlı otobüse biniverdim. Üst katta birileri var mıydı bilmiyorum ama
alt katta kimse yoktu. 2 durak sonra 17-18 yaşlarında bir kızcağız bindi ve
etrafa bir bakınıp geldi benim yanımdaki koridorun öbür tarafındaki koltuklara
oturdu.
Hiç
tanımadığı bir amcanın yakınına oturmak ona daha güvenli geldi. Kızcağız o an
öyle hissetti. Biri bana bir şey yapmaya kalkarsa, bu amca beni korur diye
düşündü. Gerçekten de korurdu. Amcayı ben de iyi tanıyorum, o amca orada olduğu
müddetçe kimse o kızcağıza bir şey yapamazdı…
Uyanık
olmamız şart arkadaşlar. Çarşıda, pazarda, vasıtalarda, orada, burada lütfen
etrafınızda olup bitenlere karşı gözlemci olun. Yolda yürürken (bilhassa akşam
saatlerinde) ben her zaman yanımda, önümde yürüyenlere bakarım. Örnek olarak,
önümde küçük bir çocuk yürüyorsa muhakkak gözüm onun üstündedir. Biri yanına mı
yaklaşıyor, rahatsız mı ediyor, bir şey mi diyor uzaktan her zaman izlerim.
Gidin de
yerli yersiz her türlü kavgaya karışın demiyorum ama bilhassa başına bir şey
gelme ihtimali daha yüksek olan insanlara karşı daha hassas, daha koruyucu
olmamız lazım. Fazla bir şey yapmanıza da gerek yok. Defalarca yaşadım, bazen
sizin oradaki varlığınız bile kötü niyetli insanlara karşı caydırıcı
olabiliyor.
Unutmayın
biz çoğunluktayız. Minibüsçüsü de, otobüsçüsü de hepsi son derece düzgün
insanlar. Tabi ki her yerde olduğu gibi onların arasında da manyaklar yetişiyor
ama biz akıllı ve etrafımızdan haberdar olarak yaşarsak bu manyaklara pas
yapacak alan bırakmayız.
Bu tip
şiddetin büyük bir bölümünün evlerde yaşandığını biliyorum ve o konuda açıkçası
ne yapabiliriz bilmiyorum ama en azından sokakta daha bilinçli davranabiliriz.
Oyun
taktiğimiz bütün sahadan haberdar olarak karşı tarafa boş alanlar bırakmamak…
Sokakta senin önünde kaldırımda yürüyen çocuğunda aynen senin çocuğun gibi evde
bekleyen annesi, babası, kardeşleri, arkadaşları var. O dakikada, o sokakta, o
akşam o çocuk senin sorumluğunda… Gözünü ayırma...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...