Günaydın dostlar…
Sharma baba der ki,
“Başarılı her insanın bir hobisi olmalı, bir şeyler biriktirmeli”. Başarı
konusunu bilmem ama bu biriktirme konusunda ben çok iyiyim.
Oyuncak trenim
olduğunu artık bilmeyen kalmadı. Babamın ilk parçalarını 1964 yılında
Almanya’dan aldığı oyuncak tren; bugün kurulması mümkün olmayan, dolaplara
sığmayan bir canavara dönüştü. Babam Almanya’ya gitse de 3-5 parça daha getirse
diye aylarca, yıllarca beklerdik. Zaten işin büyüsü de burada gizli. Bir
şeyleri takip etmek, planlamak, sabretmek ve sonunda planlanan hedefe
ulaşabilmek; iş dünyasına da yansıyan en önemli başarı parametrelerinden bir
tanesidir.
Tren olayını 50 yıldır
takip ediyorum ama bütün koleksiyon merakım tren ile sınırlı değil. Çok küçük
yaşlarda pul biriktirdiğimi de çok net olarak hatırlıyorum. O devirlerde ciddi bir
mektuplaşama olayı olduğu için gelen zarfların pullarını ıslatarak, hiç
yırtmadan çıkartmaya çalışırdık. Tabi ki amacımız da kimsede olmayan değişik
pullara sahip olabilmekti. Çok acayip bir pul bulduğumuzda da mutlu olurduk.
Daha sonraki yıllarda
plak biriktirmeye başladım. 60’ların, 70’lerin bütün meşhur gruplarının
plakları ben de mevcuttur. Pek dinleyecek vakit bulamasam da bugün dahi halen
plaklarımı saklarım.
Plaklar güzeldi ama
daha sonra iş CD biriktirmeye döndü. CD’lerin çizilme derdi olmaması ilk
aşamada hepimize çok cazip geldi ama sonraki yıllarda da plaktan çıkan sesi
özlemeye başladık. Her çeşitten, her müzikten binlerce CD biriktirdim. Yürüyüş
yaparken halen CD’lerimi sık sık dinlerim. Doğal olarak bütün bu birikimlerin
arkasında yılların takibi ve emeği var.
Sadece kendi
biriktirdiğim şeyleri değil, dostlarımın biriktirdiği malzemeleri de her zaman
takip ettim. İlginç bir yerlere gittiğim zaman veya değişik bir şey gördüğüm
zaman muhakkak alıp getirmişimdir.
Ufak fil
heykelciklerinden tutun da, peçetelere kadar getirmediğim şey kalmadı.
Kibritler, şarap mantarları, yabancı ülke paraları, cam şişeler, küçük
arabalar, bira bardakları gibi aklınıza gelebilecek her şeyi getirdim.
Biriktirmediğim şey
kalmadı ama benim en değerli koleksiyonum 50 yıldır biriktirdiğim dostlarımdır.
Bir insan bu kadar mı ballı olur? Hafta başında minik kızımın minik ameliyatı
için yaşadığımız 4 günlük hastane sürecinde, dostlarım bir kere daha her an
yanımdaydı. Aramayan, sormayan, yazmayan, çizmeyen kalmadı. Bu kadar ilgi ve
sevgi karşısında bir kere daha beni çok mahcup ettiniz. Tabi ki bir o kadar da
mutlu oldum.
Amerika’da beraber
çalıştığımız arkadaşlarım bile “John Hopkins” diye check-in yaptığımı görüp,
Türkçe anlamadıkları halde; “Hastanede misin?”, “Her şey yolunda mı?” diye
mesajlar attılar. Burada tek tek yazmak istemiyorum ama hayatımın her
evresindeki dostlarım her zaman yanımdalar. Hepinize tek tek çok teşekkür
ediyorum. Sağ olun, var olun; iyi ki varsınız.
Anadolu Sağlık Merkezi
Türkiye’nin en iyi hastanelerinden bir tanesi ama yine de hepimiz hastane
ortamlarının zorluğunu biliyoruz. Allah hiç kimseyi en iyi hastane ortamına
bile muhtaç etmesin. Ama muhtaç bıraktığı zaman da insanların yanında sizler
gibi dostları olsun.
Diyeceksiniz ki, “Hiç
mi aramayan sormayan, vefasız insanlar yok hayatında?”. Olmaz olur mu, tabi ki
var ama sayıları benim hayatımda önemli bir yer tutacak kadar fazla değil. Ben
çok sevdiğim dostlarıma ayıracak zaman bulmazken, yolu Vefa’dan geçmeyenler
için üzülemeyeceğim.
Benim çok fazla dostum
var, çünkü ballıyım ben.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder