Garip bir
duygudur aşk. İnsana normalde yapmayacağı her şeyi yaptırabilir. Kimi dağları
deler, kimi yollara düşer, kimi aşkı için Fener maçına gitmez, kimi de her
sabah denizleri aşarak adadan anakaraya gider.
Pakize’yi
sabah sabah deniz ötesi diyarlara yönlendiren de böyle bir aşkın sıcak
rüzgârları. Denizlerin ötesinden, güneşin batımından, rüzgârların sessizliğinden
beslenen tutkulu bir aşktan söz ediyoruz.
Ada halkı
Pakize’nin sokaklarda yaşadığını söylüyor ama hiç de öyle bir görüntüsü yok.
Maşallah, süslenip püslenip evinden çıkmış gibi bir hali var. Sabah kalkıp, bulduğu ilk beş şeyi giyip Pakize’den daha bakımsız bir halde sokaklara düşen
insanlar tanıyorum. Pakize bakımına özen gösteriyor zira sevdiği ile buluşmaya
gidiyor. Pakize, aşkına ulaşmak için her sabah 35 dakikalık bir vapur yolculuğunu göze alıyor. Hava kararmadan da aynı şekilde dönüyor. İnsanların aşkı için kıçını kıpırdatmadığı bir dönemde, Pakize’nin yaptıkları takdire şayan bir durum. Haftada bir kere gidilir, hadi bilemedin iki kere gidilir ama aşk için her Allah’ın günü karşıya geçilir mi?
Üstelik
feribota da babasının evine girer gibi biniyor. Benden önce gitti koltuğun
altına yattı. Pakize üst katta yolculuk etmeyi seviyor. Alt kat biraz rüzgârlı
oluyormuş, tüyleri dağılıyormuş. Üst katta koltuğun altına yattığın zaman ne
rüzgâr geliyor, ne de güneş. Aynı şeyi ben yapsam laf olur. Ayrıca bilet filan
aldığını da zannetmiyorum.
Evet, Pakize
sabahın ilk feribotu ile geçiyor, bütün gün de sevgilisinin yanında kalıyor ama
akşam olunca da muhakkak adaya geri dönüyor. Sonuçta ada küçük bir yer, geceyi
de sevgilisinin yanında geçirirse dedikodu çıkar. Örf ve adetlerimize uygun
davranması gerekiyor.
Sabahın ilk
saatlerini genelde pislik içindeki Geyikli Kumsalı'nda geçiriyorlar. Kumsalın
minik kum taneleri üzerindeki çöpler onları çok da rahatsız etmiyor. Ne demişler
büyüklerimiz? “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.”
Genç
sevgililer öğle yemeğini kumsaldaki kafenin çöplüğünde alıyorlar. Denizin soğuk
sularından yansıyan güneş ışıkları, adeta romantik bir mum ışığı gibi
masalarına konuveriyor. Her şey o kadar güzel ki bugün hiçbir şey yemeseler de
olur.
Akşam olup
da yolcu etme zamanı geldiğinde sevgilisi biraz uzakta kalıyor. Öpüşüp,
koklaşıp ayrılıyorlar. Tutkulu bir aşk yaşadıkları için koklamadıkları yerleri
kalmıyor. Herkesin ortasında sapık durumuna düşmemek için bütün bu işler biraz
uzakta kafelerin arkasında yapılıyor. Daha sonra da Pakize Hanım sanki okuldan
çıkmış gibi bir edayla vapura doğru gelip kalabalığa karışıyor.Vapur saatleri sezondan sezona değişiyor. Pakize’nin hangi vapurun son vapur olduğunu nasıl bildiğini bana sormayın, ben de bilmiyorum. Ada yaşamının büyük bir parçası olan “güneşin batımı”, Pakize için de bir zaman göstergesi oluyor diye düşünüyorum. Belki de öbür taraftaki aşkı, hava kararmaya başladığında “Sen artık ufaktan adaya dönsen iyi olur, dedikodu çıkmasın.” diyordur.
Pakize’nin
yaşamı bir kere daha seven birinin neler yapabileceğini bütün detayları ile
bize gösterdi. Aşkın bu kadar tutkulu, bu kadar doğal ve bu kadar temizse bütün ada halkı da senin aşkına saygı gösterir.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...