Birçok yakın dostumun
da bildiği gibi yıllardır iki telefon numaram vardı. Cep telefonları ilk
çıktığında Türkiye’ye geldiğim zaman aldığım numaram halen benimleydi. Yirmi beş yıldır o beni hiç yalnız bırakmadı.
Doğal olarak, bir de
son yıllarda kullandığım ve herkes tarafından daha çok bilinen, işyerinin numarası vardı. Bu telefonda binlerce kayıt olduğu için işyerinden ayrıldıktan sonra, bu numarayı üzerime geçirip kullanmaya devam
ettim.Tipik bir yay burcu davranışı olarak, geçen Pazar günü koltukta otururken birden aklıma numaralardan birini kapatmak geldi. “Neden yıllardır iki numara taşıyorum?” diye düşünmeye başladım. Hem gerek yok hem de boşu boşuna ikisine de para ödüyorum. Bu durumu anlamam üç yılımı aldı.
Kararı verdik ama hangi numaraya tutacağıma da bir karar vermem gerekiyordu. Daha zor olacağını, başıma bir sürü iş çıkartacağını bile bile eski numaramı tutmaya karar verdim. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi o benim, ikincisi de o numara en eski 532’li numaralardan ve de güzel bir numara. Türkiye’ye döndüğüm ilk zamanlarda bana o numarayı ve telefonu alan sevgili dayıma buradan bir kere daha teşekkür ediyorum.
Daha bir yerden bir yere gitmeyi bilmezken bir de telefon alacak halim yoktu. Hemen şunu da belirteyim, o dönemlerde çok az kişi de cep telefonu vardı. Oldukça havalı bir durumdu.
Yağmur altında çıktım yola ve hemen en yakındaki GSM Operatörümün mağazasına girdim. Günlerden pazar olduğu için mağaza daha yeni açılmıştı ve insanlar daha ilk çaylarını, kahvelerini bile içmemişlerdi. Gözlerini açık tutmaya çalışan arkadaşa bir çırpıda bütün yapmak istediklerimi anlattım.
“Ben şimdi bu
telefondaki kartı iptal ettirip, öbür telefonun kartını bu telefona takıp sonra
da yeni kartın eski karttaki pakete ayarlanmasını istiyorum. Bu arada kartımı
da değiştirip bu yeni kartlardan takarsanız süper olur.” diye bir cümle kurdum.
Çocuk boş ve uykulu
gözlerle on beş saniye kadar hiç kıpırdamadan bana baktı. Gözlerinde, “Sabahın bu
saatinde bu kadar uzun cümleler kuracak enerjiyi nereden buluyorsun?” şeklinde
bir ifade vardı. İçinden de “Allah’ın cezası moruk, kart değiştirmeyi
rüyasında gördü herhalde.” demiştir.Çok enerji dolu görünmese de Allah var, çocuk işleri çok da bir sorun yaratmadan halletti. Ne yaptığımın farkında olmadan, sanki bir zafer kazanmış edasıyla çıktım dükkândan. Pazar sabahı daha insanlar yola çıkmadan bir şeyler becerebildim ya bunun mutluluğuyla hafif hafif yağan yağmurun altında kendi başıma romantik yürüyüşler yaptım. Daha doğrusu, yeni numarası takılmış telefonum ve ben beraberce yürüdük. Telefonum yağmurda yürümeyi çok sevmiyor ama baktı ki ben ısrar ediyorum, pek bir şey diyemedi.
Asıl dert de eve geldikten sonra başladı. Bir telefon numarasının ne kadar çok yerde kayıtlı olduğuna ve ne kadar çok yerde onu değiştirmek zorunda kalacağınıza inanamazsınız. Telefonsuz ben bir hiçmişim de haberim yokmuş.
Durup dururken telefon
numaranızı değiştirmeye karar vermek gibi bir sivri zekâlılık gösterdiğinizde neler yapmanız gerektiğinin listesini yarın sabah yazacağım. Hepimizin elinin
altında bulunmasında yarar var.
Ne demiş şair? “Arar
bulur muydun beni simsiyah bir telefonum olmasaydı?”
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Emin;
YanıtlaSilBirde sim karttaki numaraları diğerine aktarıyorlar, veri kaybı oldukça fazla oluyor.Ama sen bunu bilmiyorsun! Daha sonra yaşanılanları sen düşün.
Çok net görebiliyorum. Gerçekten de uzun ve sıkıntılı bir süreç. Bu sabahki yazımda da yaptığım işleri sıraladım :)
SilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...