Yılın son gününde de
her zamanki tarzımı değiştirmeyerek, en son söyleyeceğimi en başta söyleyerek
yazıma başlayayım. Ben sinemaya gitmeyi sevmem. Sinemaya gitmeyi sevmediğim
gibi, evde de film izlemeyi sevmem.
Durum böyleyken, geçen
akşam çok sevdiğim dostlarımın da ısrarıyla “Aile Arasında” filmini izlemeye
gittim. Bütün duyduğum da, “Filmde Engin Günaydın oynuyor ve gülmekten yerlere yatacaksın” şeklindeydi. Kendi kendime, “Ben Engin Günaydın’ın espri tarzını ve yaptıklarını komik bulmuyorum ki” dedim ama yüksek sesle de söylemedim. Nadiren de olsa bazı düşüncelerimi kendime saklayabiliyorum.
Hemen itiraf edeyim; epeyce bir süre “Avrupa Yakası” seyretmişliğim vardır ama bizim amcayı orada da komik bulmuyordum. Ofis ortamındaki çalışanlar bile ondan daha komikti.
Film beni yanıltmadı. Gerçekten de komik değildi. Hemen hemen hiç gülmedim. Senaryonun her gün karşımıza çıkabilecek bir şekilde sürüp gitmesini çok beğensem de, ne yazık ki gülmekten yerlere yatamadım. Üstelik ben çarşıda, pazarda, sokakta yaşananları çok komik bulan bir insanım ama yine de gülemedim.
Gülemedim de ne oldu? Çok mu sıkıldım? Kesinlikle hayır. Tam tersine, çok beğendim. Filmin sonuna doğru yaşanan düğün cıvıklıkları dışında mükemmel bir çalışma olmuş. Gülse Birsel çok zeki bir insan ve çok iyi gözlem yapıyor. Sokaktaki gerçekleri büyük bir başarıyla beyaz perdeye aktarmış. Dizilerinde de durum çok farklı değil.
Komik bulmamakla
beraber, Engin Günaydın büyük bir değer. Sadece komedi tarzı bana uymuyor. Beni
en çok etkileyen, adını bile bilmediğim, başroldeki kadın oyuncu oldu. Bence,
filme bir farklılık, bir derinlik getiren de, onun rol yapabilme kabiliyeti
olmuş. Çok doğaldı, çok farklıydı. Unutmayın ki aşk zorluktur, aşk
farklılıktır…
Daha patlamış mısırın
bile yarısına gelemeden, filmin yarısına geldik. O kadar hızlı geçti ki, bu da
ne kadar güzel bir çalışma olduğunun en güzel işaretidir.Çok beğendiğim, Solmaz rolündeki kadının, Demet Evgar olduğunu öğrendim. Nereden mi öğrendim? Tabi ki Google’da arama yaparak… Bu ismi hiç tanımıyordum ama bundan sonra hiç unutmam. Daha önce de belirttiğim gibi, çok başarılı bir çalışma olmuş ama Demet Evgar olmasa, film, değerinin %70’ini kaybeder. Gülmesi de, ağlaması da o kadar doğaldı ki, zannedersiniz kadın yan komşunuz.
Diğer rollerde oynayan, ismini bilmediğim sanatçılar da çok başarılıydı. Benim için, hiç sıkılmadan başından sonuna kadar film seyredilmek çok nadir bir olaydır. Bu filmde gerçekten de hiç sıkılmadım. Televizyonda, şurada, burada bir kere daha denk gelirsem, bir kere daha izlerim.
Neden çok sevdim?
Sevdim, çünkü benim hayata bakış açıma ve parametrelerine uyuyordu. En başta
iyi niyet vardı, samimiyet her yerdeydi. Zorluk mu dediniz? Gerçekten de zor
hayatlar vardı. Birçoğumuzun hiç de bilmediği bir yaşam şekli, çok güzel
yansıtılmıştı.
En çok değer verdiğim
parametre, “cesaret” de oradaydı. Cesaret olmadan denizlere açılamazsın, her
zamanki uyuz limanında, halatlarla bağlı bir şekilde ertesi gün değişik bir şey
olmasını beklersin.
Son olarak da,
doğallık bütün filmi kucaklamıştı. Düğündeki avize düşmesi ve insanların bir
birine saldırması saçmalıklarına kadar, her şey çok doğaldı. Keşke düğün
aşamasındaki o bölüm hiç olmasaydı.
Emin, der ki; bu
filmde isterseniz çok gülebilirsiniz ama sadece gülmek için değil, çok güzel
bir film izlemek için gidin…Sağlıklı kalın, mutlu kalın…