Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2023 Pazar

Sabah Postası 2022

Günaydın Dostlar,

Koca bir yıl geçti ve kendi kendime neler yaşadık neler, diye düşündüm. 2022 yılında yaşadığımız ana başlıkları hep beraber hatırlayalım mı? Her zaman olduğu gibi ocak ayı yine hiç iyi başlamadı. Yeni yılın ilk günlerine bütün sülale salgına yakalanmış olarak girdik. Neyse ki herkes kısa bir süre de iyileşti. Her zaman söylediğim gibi “Ocak ayında hiç iyi bir şey olmaz.”



İstanbul’da on senede bir defa ciddi boyutta kar yağar. Meğerse o sene bu seneymiş. Ocak ayının son haftasındaki yoğun kar fırtınası, bir kere daha bütün hayatı felç etti. Karayolları düğüm oldu, havaalanındaki yolcular ne gidebildiler ne de geri dönebildiler. Biz de her zamanki gibi hamsinin neden tava değil de buğulama yapıldığını tartıştık.

Şubat ayının son haftasında Rusya Ukrayna’ya saldırdı. “Ben saldırmayacağım, sınıra yakın bölgelerde tatbikat yapıyorum, piknik yapıyorum.” sözleri bir kez daha doğru çıkmadı. Maalesef daha ilk saatlerden itibaren savaşın kara yüzünü görmeye başladık. Bütün bir yıl boyu süren savaşta maddi ve manevi çok büyük bir yıkım oluştu. “Rusya bu işi iki haftada bitir.” şeklindeki görüşler cephenin gerçeğinin çok uzağında kaldı. Yıl bitti, savaş bitmedi.

2 Mart’ta, Covid-19 salgını nedeniyle 10 Nisan 2021’den beri uygulanan HES kodu uygulaması ve açık alanlarda maske takma zorunluluğu kaldırıldı. Toplu taşıma araçlarında ve kapalı alanlarda maske kullanımının devam edeceği açıklanmış olsa da daha sonraki aylarda onlar da kaldırıldı

Çanakkale Zaferi’nin 107. yılında 18 Mart’ta Çanakkale Köprüsü açıldı. Köprünün geçiş ücreti 15,00 Euro + KDV olarak açıklandı. İşletme süresi 11 yıl, günlük geçiş garantisi de 45 bin araç olarak belirlenmiş. 4 bin 608 metre uzunluğundaki Çanakkale Köprüsü, orta açıklığı itibarıyla da dünyanın en uzun köprüsü unvanını aldı.

ABD merkezli sosyal medya platformu Twitter için hisse başına 54,20 USD teklif ederek Twitter’ın tamamına talip olan Tesla'nın CEO'su Elon Musk, 25 Nisan’da Twitter’ı 44 milyar dolara satın almak için anlaştı. Anlaşma, Twitter tarafından yapılan açıklama ile de doğrulandı. Twitter’ın tamamının Musk’a ait bir kuruluş tarafından hisse başına 54,20 dolardan satın alınacağı açıklandı. Üç ay sonra da bizim Musk amca “Ben vazgeçtim, almıyorum.” dedi ve mahkemelik oldular. Ekim ayının son günlerinde de “Tekrar fikrimi değiştirdim, alıyorum.” dedi.

Nisan ayının son haftasında Seda teyze yedinci defa nikah masasına oturdu. Beşiktaş Belediyesi Nikah Daire Başkanı’nın kıydığı nikah Swiss Otel’de gerçekleşti. Genç çifte ömür boyu mutluluklar dileriz.

Haziran başında iki gün içinde arka arkaya gelen haberlerle üzüldük. İtalya’da düşen helikopterde dört vatandaşımızı kaybettik. Hemen ertesi gün Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde meydana gelen trafik kazasında sekiz kişinin hayatını kaybettiği ve on kişinin yaralandığı haberi geldi. Aynı günün akşamında Suriye’den dört şehit haberi geldi. Hepsinin mekânı cennet olsun.

Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan “Turkey adının Türkiye olarak kullanılması başvurusu” Birleşmiş Milletler tarafından 2 Haziran’da tescillendi.

Maalesef 2022 yılında da orman yangınlarından kurtulamadık. Dünyanın gitgide ısınıyor olması her sene orman yangınlarını da beraberinde getiriyor. İlk büyük yangın 21 Haziran’da Marmaris’in Hisarönü Mahallesi’nin Bördübet ormanlık alanında çıktı. Ülkemizde ve dünyanın birçok ülkesinde irili ufaklı orman yangınları yıl boyunca devam etti.

Yılın en uzun günü kimseye uğurlu gelmedi. Aynı gün Afganistan’da meydana gelen 6,0 büyüklüğündeki deprem neticesinde 1.500’den fazla kişi hayatını kaybetti.

Haziran başladığı gibi bitti. Ayın son günlerinde sıkıntılı haberler birbirleriyle yarıştı. Batı Karadeniz başta olmak üzere yurdun birçok bölgesinde yaşanan sel felaketi yaşananlardan hiçbir ders çıkartmadığımızı ve akarsularla zıtlaşmaya devam ettiğimizi gösterdi. Maalesef bu konuda yarım asırdır yarım metre yol alamadık.

Amerika’nın Texas eyaletinde terk edilmiş bir TIR’ın kasasında elliden fazla kaçak göçmenin cesedi bulundu. Hemen arkasından da Kolombiya’da bir cezaevinde çıkan isyanda elliden fazla kişinin hayatını kaybettiğinin haberi geldi.

Haziran sonunda Survivor bitti ve halk oylamasıyla Nisa Bölükbaşı birinci oldu. Yarıştığı parkurların sadece %40’ını kazanan bir yarışmacının kupayı kazanması yoğun tepkileri de beraberinde getirdi. “Parkurların ağırlığı olmayacaksa neden her gün saatlerce parkurlarda yarışıp sağımızı solumuzu sakatlıyoruz.” yorumları haftalarca bitmedi. Bir anda ülkenin en büyük sorunu haline geldi.

Temmuz başbakanlar için iyi başlamadı. Her ne kadar “İstifa etmeyeceğim.” deyip dursa da hükümet görevlilerinin arka arkaya gelen istifaları Boris Johnson’ı da istifaya zorladı. Hemen arkasından Japonya’nın eski başbakanı Shinzo Abe’nin seçim konuşması yaptığı sırada vurularak öldürüldüğü haberi geldi.

4 Ağustos’ta İstanbul Zeytinburnu’ndaki tarihi Balıklı Rum Hastanesi’nde yangın çıktı. Hastanede bulunan 104 hasta tahliye edildi ve yangında ölen veya yaralanan olmadı. Yangın sonucu hastane kullanılamaz hale geldi.

20 Ağustos’ta Gaziantep’te meydana gelen zincirleme trafik kazasında üç itfaiye eri, üç sağlık personeli ve iki gazeteci de dahil olmak üzere 15 vatandaşımız hayatını kaybetti ve 31 vatandaşımız yaralandı. Aynı günün akşamında Gaziantep’teki katliam gibi kazanın bir benzeri de Mardin’in Derik ilçesinde meydana geldi. Kazazedelere yardım eden görevlilere ve vatandaşlara arkadan gelen bir TIR çarptı ve kazada 20 kişi hayatını kaybetti. 26 kişi de yaralandı.

Pakistan'da hazirandan ekime kadar etkili olan muson yağmurlarının yol açtığı sellerle gelen yıkımın bilançosu çok ağır oldu. Son otuz senedeki yıllık ortalama yağış miktarının beş altı katına maruz kalan Pakistan'da yaşanan selde 1600'den fazla kişi hayatını kaybederken 12 bin 728 kişi de yaralandı.

Eylül ayında Annesi Kraliçe 2. Elizabeth'in hayatını kaybetmesiyle 73 yaşında tahta çıkan Kral 3. Charles, resmen İngiltere Kralı ilan edildi. Londra'daki St James Sarayı'nda kraliyet danışma meclisinin üyeleri tahta geçiş konseyi için toplandı. Yapılan seremonide Kraliçe 2. Elizabeth'in ölümü resmen açıklandı ve ardından 3. Charles'ın Kral olduğu resmen duyuruldu.

Eylül ayında İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybetmesi büyük protestolara sebep oldu. Giderek şiddetlenen protestolar seksenden fazla kente yayıldı ve çok fazla insan hayatını kaybetti.

Amerika’da eylülün son haftasında saatteki hızı 241 kilometreyi bulan ve kategori 4 seviyesinde olduğu belirtilen Ian kasırgası, başta Florida olmak üzere birçok eyalette ciddi hasara neden oldu. Yer yer sel sularının yüksekliği iki metreyi aştı ve milyonlarca ev ve işyeri günlerce elektriksiz ve susuz kaldı.

Ekim ayının ilk gününde Endonezya’da bir futbol maçında çıkan izdiham faciayla sonuçlandı. Ev sahibi takım maçı kaybedince binlerce taraftar sahaya girdi ve polis kalabalığa müdahale etti. Sert müdahale ve biber gazı kullanımı nedeniyle çıkışlara kaçışan taraftarlar sıkışarak hayatını kaybetti. Sonuçta, 174 can kaybı ve yüzlerce yaralı ile sonuçlanan çok vahim bir gece yaşandı.

Maden kazaları maalesef bu sene de yakamızı bırakmadı. Bir kere daha kaygılı gözlerle ekran başına yapıştık. Bartın’ın Amasra ilçesinde, Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğünde 14 Ekim’de yer altında bir patlama meydana geldi. Patlama sonrası 42 işçi hayatını kaybetti. Geride babasını, oğlunu, kardeşini bekleyen yaşlı gözler kaldı. Allah yardımcıları olsun.

Temmuz ayında Boris Johnson ayrıldıktan sonra İngiltere Başbakanı olan teyze de sadece 45 gün dayanabildi ve Liz Truss 20 Ekim’de istifa etti. Daha ismini bile tam öğrenememiştik. Dört gün sonra Rishi Sunak yeni başbakan olarak açıklandı.

Türkiye’nin yeni yerli üretim otomobil markası Togg’un seri üretiminin yapılacağı Gemlik Kampüsü Cumhuriyet Bayramı’nda büyük bir törenle açıldı. 18 Temmuz 2020 tarihinde temeli atılan fabrika, 27 ayda tamamlandı. Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (Togg) tarafından üretilen elektrikli araçlar, 2023 yılı Nisan ayında trafiğe çıkacak.

29 Ekim’de Güney Kore’nin başkenti Seul’de düzenlenen cadılar bayramı kutlamalarında meydana gelen izdihamda 153 kişi hayatını kaybetti, yüzden fazla kişi de yaralandı.

13 Ekim’de İstanbul Taksim’de terörün karanlık yüzü bir kere daha ortaya çıktı. İstiklal Caddesi’nde meydan gelen patlamada 6 kişi hayatını kaybetti, 81 kişi de yaralandı. Suriye uyruklu terörist polisin titiz çalışması neticesinde olaydan dokuz saat sonra Küçükçekmece’de yakalandı.

Bu coğrafyada deprem hayatımızın bir gerçeği. 23 Kasım’da Düzce’de meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki deprem, hepimize ürkütücü yüzünü bir kere daha hatırlattı. Ankara’dan İstanbul’a kadar birçok vilayette hissedilen depremde 2 kişi hayatını kaybetti, 93 kişi de yaralandı.

Yılın son haftasında Amerika ve Kanada elli yılda bir defa görülen bir kar fırtınasının etkisinde kaldı. ABD’de aşırı soğuk nedeniyle 48 kişi hayatını kaybetti, trafiğe çıkışlar yasaklandı ve süpermarket rafları boşaldı. Felaketi en yoğun şekilde yaşayan Buffalo kentinde kar kalınlığı bir metreyi aştı.

Bu sabah aklıma gelen ana konuları özetlemeye çalıştım. Yaşanıyor ve unutuluyor. Çektiğimiz sıkıntılar da güzellikler de hepsi geride kalıyor. Umarım 2023’te çok daha fazla güzelliklerin olduğu bir yazı yazarım.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

23 Ocak 2022 Pazar

Ben Zarar Vermiyorum

Günaydın Dostlar,

Dünyamızın atmosferine çok zarar verildiğini ve bu işin süratle kötüye gittiğini hepimiz biliyoruz. Bu konular ne zaman gündeme gelse benim aklıma da iki üç ay önce dünyamızı kurtarmak için Avrupa’da yapılan liderler toplantısı geliyor. Toplantıda uyuyan liderlerin görüntülerini hepimiz hatırlıyoruz.

Neden uyuyorlardı? Çünkü, çok fazla bir şey değişmeyeceğini onlar da biliyorlar da ondan. Dünyada iki yüzden fazla ülke varken sadece iki ülke atmosfere verilen zararın yarısından sorumlu. Bunlar da Amerika Birleşik Devletleri ve Çin.



Uyuyoruz ama bir yandan da görülmemiş işler oluyor. Bitmeyen yangınlar, eriyen binlerce yıllık buzullar, hiç görülmemiş hastalıklar, kaybolan mevsimler; hepimizin hayatını derinden etkiliyor. Fenerbahçe’nin bile futbolu bozuldu.

Çevresel sorunları çözmek maliyet getiriyor. Bu tip bir maliyeti de hiçbir ülke göze almak istemiyor. Zaten salgın kaynaklı büyük bir ekonomik kriz yaşanırken, enflasyon dünyanın her ülkesinde artmışken kimse daha fazla maliyet yaratacak işlere girişmek istemiyor. Bir nevi “Batarsak hep beraber batarız.” diyorlar.

Çevreye daha az zarar veren bir ekipman veya araç almak istediğiniz zaman, muhakkak daha fazla para harcamanız gerekiyor. Bazı duyarlı ve iyi niyetli firmalar bu masrafı göze alıyorlar ama onların iyi niyeti çevrenin daha fazla zarar görmesini önlemiyor.

Nasıl mı? Hemen anlatayım. Kabaca bir hesap yapalım mı?

Bir ekipman düşünün. Firmanın birinde bu ekipmandan yüz adet olduğunu ve her birinin çevreye on birim zarar verdiğini düşünelim. Bu da toplamda 100 X 10 = 1.000 birim zarar demek oluyor.

Firmalar büyüyor, işler büyüyor ve daha fazla ekipman alma ihtiyacı doğuyor. Aynı zamanda da bazı ekipmanlar eskiyor ve yenilenmesi gerekiyor. Her sene ekipmanların %10’un yenilendiğini ve %10 oranında da yeni ekipman alındığını düşünelim.

İyi niyeti ve duyarlı firma, daha fazla para harcıyor ve 10 birim zarar veren değil de yeni geliştirilmiş 8 birim zarar veren üniteleri satın alıyor. Doğayı kurtarmak için parayı harcadılar ve çevreye daha az zarar veren ekipmanlar aldılar. Allah razı olsun. Doğal olarak, bunu da her ortamda anlatıyorlar. “Biz çevre dostu firmayız ve artık daha az zarar veren ekipmanlar alıyoruz.” diyorlar. Çok doğru ve çok güzel bir hareket.

Niyetleri iyi olsa da sonuçlar her zaman arzu edildiği gibi olmuyor. Gelin bu seneki toplam zararı beraberce hesaplayalım. Hatırlayacağınız gibi geçen seneki toplam zararımız 1.000 birimdi.

Ne yaptık? Eskiyen ve eski teknoloji ile üretilmiş 10 üniteyi kullanımdan kaldırdık. Yani eski teknoloji ile üretilmiş 90 ünite kaldı elimizde. Bu da 90 X 10 = 900 birim zarar ediyor.

Yenilediğimiz 10 birim artık 10 değil de 8 birim zarar veriyor. Bunlar daha çevreci ürünler. Bunların zararı da 10 X 8 = 80 birim zarar.

Son olarak da büyüyen işlerimiz için aldığımız 10 ünite var. Bunlar da yeni teknoloji ve bunların verdiği zarar da 10 +-X 8 = 80 birim.

Toplama baktığımızda karşımıza şu şekilde bir tablo çıkıyor.

Eskiden kalan 90 ünite: 900 birim zarar.

Yenilenen 10 ünite: 80 birim zarar.

Büyüyen iş için alınan 10 ünite: 80 birim zarar

Toplam: 900 + 80 + 80 = 1.060

Maalesef gerçekler üç aşağı beş yukarı böyle dostlar. Az sayıdaki duyarlı firma, çevreyi korumak için maliyetlerini arttırmayı göze alıyorlar ama toplam da genelde arzu ettiğimiz yere varamıyoruz.

Kısa vadede istediğimiz sonuçları alamasak da herkes bu tip çalışmaları yapmaya devam etmeli. Çok daha fazla firma bu işe gönül vermeli ama devletler bu işe ciddi bir şekilde yaklaşmazsa hiçbir yere varamayız.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 Aralık 2017 Cuma

Tek Bir Güzel Haber

Günaydın Dostlar,

Hiç tek bir güzel habere ihtiyacınız olduğu bir zaman oldu mu? Bazen haberler öyle arka arkaya gelir, öyle bir üzerinize kümelenir ki koca dünyada hiçbir şey iyi gitmiyormuş gibi hissedersiniz. Kötü haberler maratonunun son kilometrelerinde koşucular arasında kalmış tavuk gibi olursunuz. Bütün kötü haberler sizinle bir arada olabilmek için bir yarış içindedirler. Kendi kendinize “Tek bir güzel haber duymak istiyorum.” diye mırıldanırsınız.
“İstemiyorum sizi, gidin.” deseniz de kıçınızın dibinden ayrılmazlar. İstemediğin ot dibinde bitermiş misali bir yaklaşımla sadece dibinizde değil; üstünüzde, altınızda, her yerinizde biterler. Kardeşim bu kadar çok haber geldi, bir tane de iyisi gelmez mi? Neden anlamak istemiyorsunuz? Tek bir güzel haber duymak istiyorum.


Gerçekten de her şey kötü mü gidiyor yoksa siz mi öyle hissediyorsunuz? Herhangi bir anda dünyada, ülkede, evde, sokakta, işyerinde, her yerde her şey kötü gidiyor olabilir mi? İstatistiksel olarak bu kadar çok şeyin aynı anda kötü gitmesinin ihtimali çok düşük olmalı. Beş yüz yıldır yaşanmamış şeylerin hepsi birden bir anda bizi bulmuş olamaz. Ne diyorsunuz, olabilir mi? Hepsi kapıda kuyruk olmuşlar, ışık bekler gibi sizi bekliyorlar. Tek bir güzel haber duymak istiyorum.

Bu kadar dert yetmezmiş gibi bir de üstüne Fener yenilir. İyi oynasa, mücadele etse de yenilse üzülmezsiniz ama hem kötü oynar hem de yenilir. Siz, evinizin salonunda sahadaki oyunculardan daha çok çaba gösterirsiniz. Fener kazansa kötü giden her şeyi bir anlık da olsa unutacaksınız ama bu lüksü size vermezler. Maçtan sonra “Bu hayatta zaten her şey çok kötü.” ruh halinize geri dönersiniz.

Hâlbuki biraz kıçlarını kaldırsalar ne güzel olurdu. Çok fazla bir şey istemiyordum ki tek bir güzel haber duymak istiyorum.

Zaten her şey kötü giderken masanın ucundaki sarı kız beni görse, dertlerimi unutsam kime ne zararı olurdu ki? Görmesi bile şart değil, en azından baksaydı. İyi niyetle uzanan güzel, minik bir el; bırakın dünyadaki sıkıntılarınızı uzaydakileri bile unutturur. Madem görmedi, madem bakmadı; keşke üç saniye bana gülseydi. Kahkahalar peşinde değilim, minicik bir gülücük istiyorum, tek bir güzel haber duymak istiyorum.

Siz sarı kızın kalbini çalamadınız ama hırsız arabanızı çaldı. Bu kadar sıkıntının arasında bir de bu eksikti. Üstelik çok da iyi bir yere park ettiğimi düşünüyordum. İçindeki ses “Boş ver arabayı, sen kalbini park et.” dese de işin gerçeği, artık park edecek araba da yoktur. Kalp zaten yok. Dimyat’a kalp kazanmaya giderken evdeki arabadan olduk. Uzaklara boş boş bakarak yürürsün serin sokaklarda. Kafanda hep aynı cümle “Çok bir şey istemiyorum ki tek bir güzel haber duymak istiyorum.”
Kız seni görmez, araban da bulunmaz, havalar da kararır. Birden "Güneşe ne oldu?” derdine düşersin. İnanması çok zor ama güneş de yok artık. Sıra sıra bekleyen dertler güneşini de aldı götürdü. Gece karanlığında gökyüzüne bakamazsın, ay dedeyi de kaybetmekten korkarsın. Ne kızın sıcaklığı var artık ne de güneşin sıcaklığı. Sen varsın, ay dede var, bir de karanlık ve soğuk var. Soğuk sokaklara, kaldırımlara oturma hasta olursun. Olamaz, bir sıkıntı daha mı geliyor? Hasta olmak istemiyorum, sadece tek bir güzel haber duymak istiyorum.

Bütün dünya kötüye giderken en yakınındakilerin, en sevdiklerinin de tavrı değişir. Onlar da kötüye gidiyor olamaz, beni satmaz onlar. Bence de satmazlar, sadece bir sonraki menfaate kadar bir süreliğine kiraya verirler. Üzülmeyin tapunuz hep onların elinde kalır, sadece piyasa koşullarına göre zaman zaman garanti olarak kullanılırsınız. Ben kefil de olmak istemiyorum, garantör de; sadece tek bir güzel haber duymak istiyorum.

Kalbin kırgın, kalbin üzgün, kalbin taşlaştı. Taş demişken taş gibi sarı kız da yok artık. Buzlu yağmurlar suratına vuruyor. Kara bulutlar her yerde. Televizyonu, radyoyu, bilgisayarı hiç açmasan daha iyi olur. Aslında özleyecek kimsen de yok ama birilerini özlediğini hissedersin, bir şeyleri özlediğini hissedersin. Daha başka ne olabilir ki diye düşünürken kedi elini ısırır. Sen onu en pahalı mamalarla besler, en iyi doktor amcalara götürürsün; o da senin elini ısırır. Nankör müdür nedir? Nankör olmayan bir insandan güzel bir haber duymak istiyorum. Tek bir güzel haber duymak istiyorum.

Bu dünyadaki bütün haberler kötü olamaz. Moralinizi bozmayın. Bir gün mutlaka güzel haberler arka arkaya sıralanacaklar. Buna gerçekten inanıyorum. O gün gelene kadar da tek bir güzel haber duymak istiyorum.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

16 Şubat 2016 Salı

Düşmanlık...


Günaydın dostlar…
Mademki bu sabahki durumu sordunuz, ben de anlatayım.

Amerika Birleşik Devletleri: Müttefik görünen düşman. Türkiye dışında herkesi destekliyor. Sözleri ve icraatları hiçbir zaman güven vermiyor.
Çin: Dost olmadığı kesin. Uygur Türkleri konusu bize karşı sevimsizliklerini arttırıyor.

Japonya: Hiç umurunda değiliz.
 
Almanya: Çeşitli konularda kendi başı derde girmesin diye dost görünmeye çalışıyor. Aslında en sever görüneni bile sevmiyor.

Birleşik Krallık: Tarihi nefretleri içinde saklamaya çalışan gizli düşman
Fransa: Eskiden aktif düşmanlık göstermezlerdi. Şimdi her türlü düşmanlığı göstermekten hiç çekinmiyorlar. Hiç sevmedikleri kesin.

Brezilya: Kendi dertlerinden bizi düşünecek halleri yok.
İtalya: Sevimli görünmeye çalışsa da, hiç sevmediği kesin.

Hindistan. Düşman. En büyük düşmanı Pakistan bizim en büyük dostlarımızdan biri. 

Rusya: Düşman.
 
Kanada: Amerika ile ters düşemez. Gizli düşman.

İran: Düşman
İsrail: Düşman

Hollanda: Hiç sevmediği kesin

Mısır: Düşman.

Libya: Yarısının düşman olduğu kesin, diğer yarısı meçhul. Haftanın günlerine göre değişebilir.
Irak: Düşman.



Meksika: Kendi dertlerinden bizi düşünecek halleri yok.
Yunanistan: Çok sevdiğim dostlarım var. Gittiğimizde inanılmaz güzel ağırlanıyoruz ama tarihi düşmanlıklardan beslenenler de çok fazla.

Ermenistan: Düşman.
Belçika: Aktif düşmanlık göstermese de, hiç sevmediği kesin.

Avusturya: Düşman ve nefret ediyor.
İspanya: Kendi dertlerinden bizi düşünecek halleri yok

Suriye: 1000 km’lik, içi düşman kaynayan bir düşman
Lübnan: Düşman

Suudi Arabistan: Çıkarlarına ve ilişkilerine göre oynayan, hiçbir zaman güvenemeyeceğimiz bir ülke. Örnek olarak, son zamanlarda düşman.
Bu sabah bu listeye yazamadığım diğer ülkelerin de durumları çok farklı değil.

Büyüklerin sözünü dinlemek lazım, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diye boşuna söylenmemiş.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

22 Ekim 2015 Perşembe

Bugünü Korumazsak Yarını Göremeyiz...

Günaydın dostlar...

Hepimiz gelecekten aynı şeyi bekliyoruz, öyle değil mi? Uçan arabalardan zaman makinelerine kadar birçok sıra dışı şeyin yaratılabileceğine inanıyoruz. Hatta gelecek yüzyılda bile yaratılabileceğini düşünüyoruz. Sesimizle açabileceğimiz kilitler, diğer gezegenlere yolculuklar gibi şuanda yapılması pek mümkün olamayan şeylerin gelecekte yapılabileceğine inanıyoruz. Herkes böyle muhteşem bir geleceği gözünde en az bir kez canlandırmıştır.

Ancak unutmamalıyız ki bunların yapılamama ihtimali de çok yüksek.


 Mesela bütün ağaçların kesilmesi, oksijen üretecek ağacın kalmaması; bunların yapılamaması için en büyük nedenlerden bir tanesi olabilir… Kâğıdın geri dönüşümünü yapmak, ağaçların kesilmemesi için çok önemlidir. 1 ton kâğıdın geri dönüşümüyle 17 ağacı kurtarabileceğimizi biliyor muydunuz? Ancak hiç oksijen kaynağı kalmazsa insanlar yaşayamaz, bu yüzden de gelecekte yaşamayı hayal ettiğimiz gelişmelerin hiçbiri yaşanamaz.
Peki ya yenilenemez kaynaklar? Demir, kömür, bakır gibi madenlerin oluşması yıllar sürüyor. Bunlar tükendiğinde uzun yıllar geçmeden geri gelmeyecekler. Zaten geri geldikleri zaman, büyük bir ihtimalle Dünya üzerinde hiçbir canlı yaşamıyor olacak.

Su, bir yenilenebilir kaynak olarak bilinse bile aslında yenilenemez. Çünkü dünyada belirli bir miktar su var. Dünyanın dörtte üçü sularla kaplıdır, ancak bu sular denizler, göller, ırmaklar ve okyanuslardır. İnsan yaşamı için gerekli olan su ise içme suyudur. Denizlerden içme suyu elde etmek çok zor bir iştir. İçme suyu tamamen bittiğinde insanlar yaşayamayacak, o gelecekte görmeyi hayal ettikleri ürünleri de göremeyeceklerdir.

Tekrar düşünelim. Oksijen kaynağı ağaçlarımız, sadece yaşamamıza yardım etmiyor. Çünkü gövdesini mobilya ve kâğıt gibi birçok eşya ve malzeme yapmak için de kullanıyoruz. Onların hiç olmadığı bir gelecekte değil zaman makinesi, o makinenin içindeki kolu bile yapamayız.
Gördünüz mü? Şuan elimizde olan her şey, gelecekte yapılmasını beklediğimiz şeylerin yapılması için gereklidir. Bunların tükenmesi durumunda gelecekte hiçbir gelişme olmayacak. Hatta düşüşler yaşanacaktır. Aynı durum ülkeler için de geçerlidir. Bir ülkenin elinde hiçbir şey kalmayınca ihracat azalır, ithalat artar. İthalat yüzünden de para kaybı yaşanır. Para olmazsa da o ülkede gelişme yaşanamaz, yani çok dikkatli olmalıyız.

Sadece üşendiğiniz için diğer odadaki musluğu kapamamanız, gelecekte çok büyük su kaybı oluşması anlamına gelebilir. Ya da küçük bir kenarı ıslak bir kâğıdın kurumasını beklemekten üşenirseniz, ıslak olduğu için normal çöpe atarsanız; bu da daha çok ağacın kesilmesi anlamına gelir. Sırf üşengeçlik yüzünden geleceğimiz mahvolur. Bunları düşünüp de hareket etmemiz çok önemli. Gelecek nesiller için hiçbir şey kalmamasını istemeyiz.
Fark ettiniz mi, geçmişte yaptığınız bütün hatalar, gelecek yılları etkileyecek. Bir hamle yapmadan önce biraz düşünmeliyiz. “Acaba yapmayı seçersem ne olacak?” “Kavga büyüyecek mi?” “İkisi de bana küsecek mi?” “Yoksa tartışmayı bitirdim diye herkes bana saygı mı gösterecek?” “Ya öyle olmazsa?”.
Genelde bunları düşünmeden hareket ettiğimiz için sonucunda ne olacağını da hiç bilmiyoruz. Ama karşımızdakinin tepkisini gördükten sonra ya rahatlıyoruz, ya da bir hata yaptığımızı fark ediyoruz. Ama geçmiş geçmişte kaldı. Bunun bir geri dönüşü yok. Kim istemez ki geçmişe gidip hatalarını yok etmek, doğru seçimi yapıp bütün problemlerini çözmek. Kim bilir? Belki geçmişe gidip arkadaşına yalan söylediğini itiraf edip onunla tekrar arkadaş olmak, gelecekte onunla evlenip mutlu mesut yaşamak anlamına da gelebilir.

Arkadaş kırgınlıklarını geriye dönüp düzeltmek mümkün olabilir ama yok ettiğimiz çevreyi geriye dönüp yerine koyabilmek o kadar kolay değil.

Bir kere düşünün, iki kere düşünün ama yarını yaşayabilmek için bugünü kaybetmeyin.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Denizkızının Düş Yolları...

Günaydın dostlar.

Bu sabah size çok sevdiğim iki dostumdan söz etmek istiyorum. CCI’da yıllarca beraber çalıştığım iki arkadaşım, Deniz ve Özden. İkisinin de ortak özellikleri dünyayı gezmeyi çok sevmeleri ve bu gezilerdeki anılarını ve resimlerini Facebook ortamında paylaşıyor olmaları.
 
Dünyada gitmedik yer bırakmadılar. Bu iki cesur yürek dünyanın en tehlikeli coğrafyalarını bile babalarının evi gibi geziyorlar. Genelde tek başlarına geziyorlar ama son yaptıkları Latin Amerika seyahatine birlikte gittiler. Bu seyahatin bir diğer ilginç yanı da seyahatin Rusya’dan başlıyor olmasıydı. Nedenini bana sormayın, o kısmını kendileri açıklasınlar. Rusya’dan Nikaragua’ya ucuz bilet vardı herhalde.
Benim için işin en ilginç yanı da, gittikleri yerleri sanki o ülkenin vatandaşıymış gibi geziyor olmaları. Hatta o ülkenin vatandaşının bile cesaret edemeyeceği işler yapıyorlar. Gayet ucuz ve cesur bir şekilde geziyorlar. Sonuçta paraları yok mu? Tabi ki var.  İkisinin de tonla parası var ama amaçları bir ülkeye gidip, 5 yıldızlı otellerde kalıp, 3-5 yere gidip dönmek değil. O topraklardaki yaşamın bir parçası olmak istiyorlar.

En son yaptıkları Orta ve Güney Amerika seyahati süresince paylaştıkları her şeyi ilgi ile takip ettim ve bazı bulundukları ortamlardaki cesaretlerini de gerçekten takdir ettim. Öyle ortamlarda öyle minibüslerle veya insandan çok tavuğun olduğu otobüslerle seyahat ettiler ki, ben bile buradan korktum.

Tamamen karayolu ile tek tek sınırları geçerek Latin Amerika’nın bütün ülkelerini gezdiler. Dediğim gibi takip ettim ama bir araya gelip hiç konuşamadık. Bir gün bir rakı ortamında hikâyelerini dinlemek isterim.
Bilmiyorum kitap yazmayı düşünüyorlar mı ama çok ilginç ortamlarda ilgiyle izlenecek birçok şey yaşadıkları da kesin.

Bu sabah bu iki dostumdan bahsediyorum ama “arkadaşlar böyle bir şeyler yazıyorum” diye izinlerini de almış değilim. İyi niyetlerine ve samimiyetlerine güvenerek bu satırları sizlerle paylaştım.
Facebook ortamında bu seyahatlerle ilgili resimlerin, videoların ve diğer bilgilerin paylaşıldığı iki değişik sayfa var. Belki başka platformlarda da paylaşımları oluyordur ama ben bir tek Facebook ortamını biliyorum.

“Gezgin Denizkızı” ve “Özden’in Düş Yolları” sayfalarını takip edip, incelemenizi şiddetle tavsiye ederim. Bu seyahatler birçoğumuzun imkân bulup da yapamayacağı, cesaret edemeyeceği seyahatler olduğu için merak edenler bu sayfalardan bu ülkeler hakkında bir fikir edinebilirler.

Ben sayfalarından bir iki örnek resim paylaştım ama sayfaya girdiğinizde çok daha fazlasının (binlerce) olduğunu göreceksiniz.

Yaşlarını bilmiyorum ama ikisinin de emekli olduğunu tahmin ediyorum. Böyle bir arzudan ve böyle bir cesaretten dolayı sizleri kutluyorum.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

2 Şubat 2015 Pazartesi

Dansöz Dünya

Günaydın dostlar...

Dünyanın döndüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. İnsanların döndüğünü de zaman içinde yaşayarak öğrendik. İçinizde halen sabah başka, akşam başka konuşan, insanlara şaşıran var mı?
Geçen akşam ortama göre değişen ikiyüzlü insanlar üzerine bir sohbet sürerken, orada bulunan amcalardan bir tanesi “Keşke ikiyüzlü olsalar, insanların artık yedi yüzü var.” deyiverdi. İkiyüzlü insanlar iki çeşit konuşurlar, yedi yüzlü insanlar yedi değişik ortamda yedi değişik çeşit konuşurlar.


Kim bilir belki de bizim amca haklıdır ama ikiyüzlü insanlardan bahsederek haftanın ilk çalışma gününde içinizi karartmak niyetinde değilim. Biraz ortalarda dolaşırsanız onları zaten kendiniz de bulursunuz. İnsanlar yetmiş çeşit kıvırtır buna alıştık artık.

Benim alışamadığım işyeri kıvırtmaları değil. Bir türlü anlayamadığım ve alışamadığım gerçek kıvırtmalar. Bilhassa da erkeklerin kendilerini ortaya atıp, Asena’nın doğumda karışmış ikiz kardeşi gibi göbek atmalarına bir türlü alışamadım.

Geçen cuma akşamı da arkadaşlarla buluştuğumuzda ortalardaki bir amca maşallah dansöz Didem gibi oynuyordu. Karşısındaki bayan, göbek atmak konusunda onun eline su dökemez. Bu nasıl bir oynamaktır kardeşim?
Koskoca adamların gerdan kırarak, göbek atmaları bana her zaman bir garip gelmiştir. Bu duruma hiçbir zaman alışamayacağım galiba. Bu gibi durumlarda ben hep kendimi düşünüyorum. Beni o tip göbek atma hareketleri yaparken düşünebiliyor musunuz? Ne kadar korkunç bir görüntü olurdu. İlk duyduğu anda da babam beni evlatlıktan reddederdi.
Babam demişken, biz babadan böyle görmedik, dededen böyle görmedik. O yüzden ailede erkeklerin göbek atmasına çok alışık değiliz.

Bir de bu göbek atanların masalara gelip, geriye doğru yatarak göbek atıp para bekleyenleri de var. Koskoca 190 cm boyunda ve 100 kilo ağırlığında bir adamın bir takım dansöz hareketleri yaparak bu şekilde dans etmesi kadar korkunç bir manzara olamaz. Allah kimseyi böyle bir şeyi görmek ve yaşamak zorunda bırakmasın…

Yarı şaka, yarı ciddi bu konuya girdik ama bu işi gerçekten çok iyi becerebilen erkekler de var. Birçoğu da yaptığı dansları kendine çok yakıştırıyor ama bu işler hiç bana göre değil. Çok sevdiğim arkadaşlarım arasında da çok güzel göbek atanlar var. Kimler olduklarını merak ediyorsanız bana bir e-mail yazın ben size isimlerini ayrıca bildiririm…

Yay burcu ve her türlü özgürlüğün yanında olan bir insan olarak, göbek atan erkelere karşı bir ayrımcılık yapmak hiç bana göre bir iş değil ama gerçek de böyle. Şimdi size sabah sabah yalan mı söyleyeyim.

Diyeceksiniz ki, hiçbirini mi sevmiyorsun. Seviyorum tabi. Örnek olarak Kenan İmirzalıoğlu’nun oynadığı erkek görünüşlü oyunları çok beğeniyorum. İnşallah o da günün birinde göbek atarak arkaya doğru yatmaya kalkmaz. Akıllı adam olmamışken Kadir ağabey de çok güzel oynardı.
İsteyen istediği kadar göbek atsın ama bu iş hiç bana göre bir iş değil. Emin’in tercihi kimsenin kıvırtmamasından yana ama ille de kıvırtacaksanız dans pistinde olduğunuzdan emin olun…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...