Amerika’da Hudson’s mağazalarında çalışmaya başladığımda, sabah 6 da işe başlıyorduk ve öğleden sonra saat 2,30’da da iş bitiyordu. İnsanlar da 5-10 dakika içerisinde arabalarına atlayıp gidiyorlardı. Binada, ikici vardiya çalışanları ve birkaç bekçi dışında kimse kalmıyordu.
Bu sabahki
yazımın konusu değil ama 2,30’da işten çıktıktan sonra, insanlara işlerini
halledebilmeleri, spor yapabilmeleri ve diğer ihtiyaçları için koskocaman bir
gün kalıyordu. Tek kötü tarafı, 6’da işe başlamak için 4’te kalkmak
gerekiyordu. Çok soğuk Michigan sabahlarında saat 4’te yataktan kalkmak çok
kolay bir iş değil.
Daha işe
yeni başlamış olan, Anadolu çocuğu Emin, öyle hemen gitmek olmaz diye saat 3’e
kadar filan çalışıp öyle çıkıyordu. Bu durum bir hafta kadar devam etti ve o
zamanki amirim bir sabah beni odasına çağırdı ve “Herkes gittikten sonra sen
burada ne yapıyorsun?” dedi. Ben çalışayım iyi görüneyim derken, adamlarda
“herkes gittikten sonra bu burada ne karıştırıyor” diye düşünüyorlarmış.
“Ne
yapacağım, çalışıyorum.” dedim ama adamcağız pek de anlamadı. “Sen de 2,30’da
çık, herkes gittikten sonra burada kalma.” şeklinde bir yorum yaptı. Sonradan
anladım ki, milletin huylanmasının dışında, en büyük dertlerinden biri de sigorta
konusuymuş. Her çalışan için iş kazalarına karşı sigorta yaptırdıkları için,
sigorta şirketi ile 2,30’a kadar anlaşmışlar. 2,30’dan sonra kafana bir şey
düşerse, sigorta şirketi hiçbir şey ödemiyormuş.Sigorta işi Amerika’da gerçekten büyük bir maddi külfettir. O yüzden de günümüzde artık şirketler, işyerine gelme zorunluluğu olmayan çalışanlarının işe gelmelerini çok da istemiyorlar. "Oturun evinizde çalışın" diyorlar. Evde çalışmanın, gereksiz yere benzin harcamamaktan tutun da, binlerce çalışanı oturtmak için binalar yapılmasına gerek kalmamasına kadar birçok yararı var.
Evden çalışma
işi Amerika’da ve Avrupa’da büyük bir başarı ile yürüyor. Hani derler ya, “alan
memnun, satan memnun” diye, işte tam da öyle bir durum var. Bu çalışma şekli
çok az da olsa Türkiye’de de var ama çok disiplinli olmayan bizlerin bu işi ne
kadar kıvırabileceği biraz meçhul.
Kalkıp yün
donunuzla bilgisayarın başına oturup çalışabilirsiniz, süslenmenize, tıraş
olmanıza, şık şık giyinmenize filan hiç gerek yok. İsterseniz bilgisayarın
karşısına oturup sabahtan akşama kadar, aşure bile yiyebilirsiniz. Sabahın köründe
yollara düşme derdi de yok ama işleri ertelemeye meraklı olan bizler, “nasıl
olsa yaparım” duygusuyla altından kalkamayacağımız dağlar yaratabiliriz.
Her şeyin
elektronik ortamda döndüğü bir dünyada artık herkesin aynı kümeste olmasına
gerek yok diye düşünüyorum ama evde kaldığınız zamanda etrafınızda kimse
olmayacak ve F-Tipi cezaevinde çalışıyor gibi çalışacaksınız. Çalışırken bazı
insanlar sessizliği seviyor, bazı insanlar da etrafta bir ses olsun istiyor. Ben
mesela bir şeyler olsun isteyenlerden olduğum için, yanı başımdaki müzik (kısık
sesle de olsa) sürekli çalar. Her işyerinin, her bölümün herkese uygun olmadığı gibi, evden çalışmanın da herkese uygun olmadığını düşünüyorum. Hem evde oturup, hem de gerçekten işyerindeymiş gibi bir sorumlulukla iş yapmak çok da bize göre değil diye düşünüyorum.
Başarabilirseniz
ve şirketin böyle bir kültürü varsa aslında evden çalışmak çok güzel bir imkân
ama dünkü yazımda da belirttiğim gibi, işyerindeyken bile işyerindeymiş gibi
davranmayı beceremeyen bizler, evde bunu nasıl başaracağız?
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder