Pakistan’a ilk
gittiğim seyahatten aklımda kalan en büyük konu, insanların ne kadar mutsuz
olduğu ve hiç gülmemesiydi. 190 milyondan fazla nüfusu olan ve hiç gülmeyen bir
devlet. Defalarca gittim geldim, bir kere bile kahkahalarla gülen bir insan
gördüğümü hatırlamıyorum. Konuyu bile unutmuşlar. En fazla tebessüm ediyorlar.
Beraber çalıştığımız
Pakistanlı dostlarıma bu durumun nedenini sorduğumda, “İnsanların gülecek hali
mi var?” diye bana cevap vermişlerdi. Bir başkası da, “İnsanların bugün gülecek
bir şeyleri olmadığı gibi, ileriye yönelik umutlarını da her gün biraz daha
kaybediyorlar.” demişti. Bu durum biraz tanıdık gelmeye başladı ama neyse.Pakistanlıların çok büyük bir kısmı çok fakir insanlar. Bu tip ülkelerde sık sık karşımıza çıkan, ülke gelirinin çok büyük bir kısmının çok küçük bir zümrenin elinde olması durumu, Pakistan’da da mevcut. Çok lüks hayat yaşayan küçük bir kesim var ama onların da çoğunun İngiltere bağlantıları var.
Pakistan’da çok fazla iyi tahsil görmüş insan var. Çok da zekiler ama bu durumu bir türlü ülkeyi ileriye taşıyacak bir şekilde kanalize edemiyorlar. Bunun da en büyük nedenlerinden biri din istismarı. Medreselerin toplum üzerindeki etkisi çok büyük ve birçok yolda karşınıza çıkabiliyorlar.
Sokaktaki dilencilerin
bile anadili gibi İngilizce konuştuğu bir ortamda, bu kadar tahsilli insan da
varken, bu ülke çok farklı yerlerde olmalıydı, diye düşünüyorum. Aynı değerleri
Hindistan paraya çevirdi, Pakistan çeviremedi.
Mutsuzluklar ülkesinin
en büyük şehri, ülkenin güneyindeki Karaçi Limanı. 18 milyondan fazla nüfusuyla
ikinci büyük şehri de Lahore. Coca-Cola Pakistan’ın merkezinin de Lahore’de
olması nedeniyle ben de bu şehre defalarca gittim. Pakistan’ın bütün özelliklerini
yansıtan, sokaklarda Mercedeslerle eşeklerin yan yana gittiği çok kalabalık bir
bölge.
Lahore’da ve Pakistan’ın
diğer şehirlerinde yıllardır terör olayları oluyor ama dünyanın geri kalanı Müslümanların
ölmesini çok fazla önemsemediği için, bu saldırılar genelde çok fazla bir haber
değeri de bulamıyorlar. Her gittiğimizde kaldığımız otelde (Lahore’un tek 5
yıldızlı oteli) bile patlama olmuştu ama saldırı olduğunda tesadüfen biz orada
değildik. Daha sonra gittiğimizde, otelin ön tarafı zarar gördüğü için mutfak
kapısından girip çıktığımızı çok iyi hatırlıyorum.Pakistan’da hiçbir sokak çok fazla emniyetli değil. Sokaklarda yürüdüğünüz zaman etrafta çok fazla kadın görmüyorsunuz. Ülkede çok fazla yabancı da yok. Hatta "hiç yok" da diyebiliriz. Allah var; bizleri çok seviyorlar ama vize istemeyi de ihmal etmiyorlar. Ben kendi adıma, ne ülkeye girerken, ne de çıkarken hiçbir zorlukla karşılaşmadım.
Fakirliğin ve
mutsuzluğun tavan yaptığı topraklarda, insanların yarınından endişe duyduğu bir
ortamda, bir gram lunapark mutluluğunu bu insanlara çok gören katillerin köşe
kapmaca oynadığı bir dünyada yaşıyoruz.
Birazcık mutluluk
yaşarlarsa, bir saniye yüzleri gülerse alışırlar diye mi korktunuz? Hiç mi
gülmesin bu insanlar? Politik nedenlerle ve din sömürüsü ile zaten her
şeylerini ellerinden almışsınız. Sıcağın altında oturan, hareket etmek için
motivasyonu olmayan, hiçbir umudu kalmamış bir topluma dönüştürülmüşler. Bir
insanı sıfırlarsan, umutlarını yok edersen ondan sonra kontrol edilmesi çok daha
kolay olur. Gelecekten hiçbir umudu kalmamış bir insan, senin keyfin olsun diye
ölüme bile gider.
Ben, bütün zor yaşam
şartlarına rağmen Pakistan’a her gittiğimde oradaki dostlarımla güzel vakit
geçirdim. İnanmayacaksınız ama sık sık gülüyorduk da. Her zaman da bu
insanların çok daha fazlasını hak ettiğini düşünmüşümdür.Bu toplumu, lunaparktaki bir saniyelik mutluluğa mahkûm edenlere de, o bir saniyeyi bile çok görüp, suçsuz günahsız insanları öldürenlere de yazıklar olsun. Kimse unutmasın ki, kul görmese de, görüp sesini çıkarmasa da; Allah görüyor…