26 Nisan 2016 Salı

Telefon İstemiyorum...

Günaydın dostlar…

Dostlar; yazının başlığına aldanmayın, telefonu istemeyen ben değilim; Amerikan Konsolosluğu.
Ne yazık ki, terör ve kötü niyetli insanlar bugün hayatımızın bir gerçeği ve yaşanan her terör olayı hayatımızın biraz daha zorlaşmasına neden oluyor. Önlemler arttırıldıkça, yaşam kalitemiz düşüyor.


Çok güzel bir Ankara seyahatinin hemen ardından, sabahın köründe Amerikan Konsolosluğu’ndan randevu almak çok akıllıca bir iş değilmiş ama almış bulundum bir kere. Ankara’ya gitmek mi daha zor oldu yoksa İstinye’ye mi, bu konuyu başka bir sabaha bırakarak telefon konusuna değinmek istiyorum.

Konsolosluk, cuma günü, şunları getirin, bunları getirin diye bir liste yollamıştı. Ben de bu listeleri çok ciddiye alan bir insan olduğum için, (bir eksik kalmasın diye) listeyi iki kere okumuştum.

İstenenler tamam da, bir de e-mail de yazmış oldukları, “telefon istemiyoruz” lafı dikkatimi çekmişti. Binaya telefon sokmayacaklarını biliyordum ama hiç istemediklerini tahmin edememiştim.
“Telefonunu arabanda bırak da gel” diyorlar ama işin garip tarafı arabanı götürmeni de istemiyorlar. Gelen e-mail de, “burada araba park edecek yer yok, arabasız gelseniz çok iyi olur” yazıyor.


Arabanı getirme, telefonunu getirme, onu getirme, bunu getirme; Allah bilir çok yakında yün don giymeyi de yasaklayacaklar. Telefonu getirmeyeyim ama bu iş için yarım günümü sokaklarda harcayacağım, ya daha sonra lazım olursa ne yapacağım?
Burası İstanbul; gideceğin yere ya çok erken gidebilirsin, ya da çok geç. Bu şehirde zamanında bir yere gitmek gibi bir şansınız yok. Geç kalmayı sevmeyen bir insan olarak ben de erkenden İstinye’deki Amerikan Kalesine vardım. Yok yok yanlış yazmadım, orası konsolosluk değil; kale gibi inşa edilmiş ve de kale gibi korunan bir yer.

Randevu saatinize göre, gruplar halinde, ciddi bir güvenlik aramasından geçerek içeri girebiliyorsunuz. İçeri girerken de telefonunuzu sokamıyorsunuz. Sokamadığınız gibi girişteki güvenlikte de bırakamıyorsunuz. Güzel de, telefonu ne yapacağız? Allah korusun, insanın aklına bin türlü ihtimal geliyor.
Hemen üzülmeyin, güzel ülkemin güzel insanları iki dakikada çareyi bulmuşlar. Konsolosluğun karşısındaki çay bahçeleri, emanetçi hizmeti vermeye başlamışlar. Bizim insanımızın yaratıcılığına hayranım. Sistem çok güzel işliyor. Telefonunuzu veya diğer elektronik eşyalarınızı çay bahçesine bırakıyorsunuz, çıkınca da elinizdeki kartla telefonunuzu geri alıp gidiyorsunuz. Amerika’da veya Avrupa’da her hangi bir kafenin veya restoranın, sokağın şartlarını değerlendirerek böyle bir hizmet vermeye başladığını düşünebiliyor musunuz?

Onların aklına böyle bir fikir gelmez. Fikri siz verseniz bile; o zaman da “bizim faaliyet konumuza uygun bir iş değil” gibi filan bir şey söylerler. Yaratıcı ol kardeşim, boş ver faaliyet konusunu filan.

Konsolosluğun yerini bilen dostlarımızın da bileceği gibi o civarlarda pek bir şey yok. İki üç tane salaş kafe ve fotoğrafçıdan başka hiçbir şey yok. Böyle bir hizmet vermeseler, telefonunuzu bırakabileceğiniz hiçbir yer yok. Tek ihtimal, yukarıda ima etmeye çalıştığım seçenek olabilir ama onu da kimseye tavsiye etmiyoruz.

Telefonu bırakamayınca, içeri giremeyeceksiniz, içeri giremeyince de randevu saatiniz yanacak. Sonra tekrar internetten randevu al, tekrar 15 gün bekle ve yarım gününü harcayarak tekrar İstinye’ye git.
Dostlar; uzun lafın kısası, Amerikan Konsolosluğu’na giderken yanınızda hiçbir şey götürmeyin. Yün don giyerseniz de, kimseye söylemeyin…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder