Bu dünyada
iki ayrı grup olduğunu düşünürüm. Bir oynayanlar grubu vardır, bir de
oynayanları seyredenler. Bizler seyredenler grubundan oluyoruz. Hatta bırakın
bizleri bu coğrafyadaki herkes seyredenler grubuna dâhil. Ortadoğu’nun tamamı
da dâhil olmak üzere, bizler fabrika ayarlarımız seyretmeye ayarlanmış olarak
doğuyoruz. Orijinal ayarlar bu şekilde olduğu için de sonradan onları
değiştirmek çok zor oluyor.
Konumuz ne olursa
olsun, biz her zaman uzaktan izliyoruz. Adamlar televizyon üretiyor, biz o televizyonlarda
sabahlara kadar dizi seyrediyoruz. İşin yaratıcılık, bilgi ve çok çalışma
gerektiren kısmını onlar yapıyor, aylaklık ve boş boş oturma kısmı da bize
kalıyor.
Sabahlara kadar
izleyerek, yapımcısını Türkiye’nin en zengin adamlarından biri yaptığımız,
yarışma programlarında da durum çok farklı değil. Adamlar üretiyor, biz de para
vererek benzer bir yarışmayı bu ülkede yapma hakkını satın alıyoruz. İşyerinde
oynayan onlar, parasını verip seyreden bizler.
Sabah yürüyüşleri
sırasında, duvarlarda gördüğüm bir ilan dikkatimi çekti. Çocuklar için
Uzakdoğu’dan gelmiş bir şovdan bahsediyordu. Düşündüm kendi kendime de bu yaşa
geldim bir tane bile bu tip yerli bir şov görmedim. Yine onlar oynuyor, biz seyrediyoruz. Onlar çalışıyor, didiniyor,
yaratıyor; biz parasını verip seyrediyoruz. Ne de olsa yapımızda bir ağalık
vardır.Basketbol ve voleybol takımlarımız Avrupa’da final oynuyor diye böbürleniyoruz ama baktığınız zaman takımların çoğu yabancı oyuncularla dolu. Anadolu çocuklarının oyunda kalma süresi %10'u geçmez. Oyunun tamamının %90’ını yabancılar oynuyor. Teknik kadroların bile hepsi yabancı. Adamlar oynuyor, biz parasını verip seyrediyoruz.
Tabii futbolda da durum çok farklı değil. Yabancılar oynuyor biz seyrediyoruz. Yabancı olmayanlar da %90 Avrupa’da doğmuştur. Aynı çocuk Türkiye’de doğunca olmuyor, Almanya’da doğunca oluyor. Neden? Çünkü orası oynayan topraklar, burası seyreden topraklar.
Oynama kabiliyetimiz
yok ama seyretme konusunda çok başarılıyız. Bazen tek tük oynayan birileri
çıktığı zaman onlar da gidip Amerika’da, Avrupa’da oynuyorlar. Dün akşam, gazete manşetlerinde bir şeyler oynayan başarılı bir doktora öğrencisi ile
ilgili bir haber gördüm ama iki satır okuyunca onun da bu çalışmalarını
Amerika’da Harvard Üniversitesi’nde yaptığını öğrendim. Neden? Çünkü orası
oynayan topraklar.
Havasından mıdır,
suyundan mıdır bilmiyorum ama ne yazık ki bu topraklar oynamaya hiç uygun
değil. Yapabileceğin tek şey düğünlerde göbek atmak olabilir. 5000 yıldır göbek
atmaktan başka bir milim ileri gidemedik. Siz hiç buralarda yaşayan bir kişinin
bir şeyler icat edip de bütün dünyaya sattığını duydunuz mu?Turizm sezonunun yavaş yavaş açılıyor olması Türkiye’nin yine bir animatör cennetine dönüşeceğini müjdeliyor. Ruslar, Ukraynalılar oynuyor, biz parasını verip seyrediyoruz. Turistik tesislerde sahnede görebileceğiniz tek yerli ekip folklor ekibidir. Genelde ya göbek atarız ya da en fazla folklor oynarız. Beş metreden düşen kızı kucağında tutanlardan bizim ülkede yetişmiyor.
Kentsel dönüşüm kapsamında etrafımız inşaatlarla doldu. Bizim sokakta tahmin edebileceğiniz her türlü makine var. Yıkanı var, deleni var, yükleyeni var, parçalayanı var, her çeşidi var. Kim üretmiş bu makinaları? Tabii oynayanlar. Biz ne yapıyoruz? Onların ürettiği makinaların kamyonlara taş, toprak yüklemesini seyrediyoruz. Hatta bu iş için para vermeniz bile gerekmiyor.
En başarılı olduğumuz
konulardan biri de trenlere bakmaktır. Hepinizin bildiği gibi trenleri
izlemeyi ben de çok severim. Şarabını yudumlarken, gara girip çıkan trenleri
izlemenin bambaşka bir keyfi vardır. Adam trenleri üretir, biz seyrederiz.
Adamların aya inişini
izleriz ama dönüp de bir arpa boyu yol alamayız. 100 yılda, Muş’un yokuş
yollarından Ankara’nın bağlarına kadar gelebildik.
Seyreden milletler,
her zaman paralarını oynayanlara vermek zorundalardır. Adam yapar, sen
izlersin, bittiğinde de adamı zengin edersin. Ürettiğin 130 milyon ton patates
de adamın yaptığı köprünün bir ayağının bile parasını karşılamaz. Sen neden
yapamıyorsun? Çünkü o çalışırken sen yarışmadan bu hafta kimin gönderileceğinin
dedikodusunu yapıyordun.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Zengin olduğumuz için uğraşmaya değmiyor. Kavunu bile Güney Amerika'dan getiriyoruz para çok. Öyle olunca beynimizde tembelleşiyor, % 50 ile idare edip gidiyoruz işte. S&S
YanıtlaSilTeo
Konu ne olursa olsun, yıllarca uğraşmak pek bize göre bir şey değil. Bizler hemen anında görüntü isteyen milletleriz...
SilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...