29 Nisan 2016 Cuma

Bir İstanbul Masalı...

Günaydın dostlar…

Üç gün önce, Amerikan Konsolosluğu’na gidişimle ilgili bilgileri paylaşırken, oraya nasıl gidip geldiğimi de, başka bir sabah paylaşırım demiştim. Başka bir sabahı boş verin. Hazır konu tazeyken, bu konuyu da konuşup bitirelim.
Gerçek şu ki, Suadiye’den İstinye’ye gitmek, bu şehirde hiç de kolay bir iş değil. İstanbul’da yaşayan dostlarımız zaten bu konuyu çok iyi biliyorlar. Bu sabahki yazımızın amacı, bilhassa diğer şehirlerde yaşayan arkadaşlarımızın, dostlarımızın yarım günlüğüne de olsa bir İstanbul Masalı yaşamaları.


Daha önce de belirttiğim gibi, benim randevum saat 8.45’te idi. Saat 8.45’ten önce İstinye’de olmak için, saat 5.00’te yataktan kakmanız gerekiyor. Hazırlandın, çıktın; saat oldu 6.00. Benim, bir de kötü bir âdetim var; böyle bir yere, sakal tıraşı olmadan hayatta gitmem. Memur çocuğu olmanın etkileri herhalde…

İlk aşama, 500 metrelik bir yürüyüş yaparak Bağdat Caddesi’ne ulaşmak. Şansım yaver gitti, Cadde’ye varır varmaz, Kadıköy otobüsü geldi. Kadıköy otobüsüne bineceksin ama sonuna kadar gitmek yok. Söğütlüçeşme durağında inip, 250 metre kadar çamur içinde bir arsada yürüdükten sonra, metrobüse binmeniz gerekiyor.

Sabahın erken saatleri olduğu için metrobüste oturacak yer bulma şansınız çok yüksek ama oturamazsanız da üzülmeyin. Ayakta da kalsanız, 10 dakika içinde kendinizi Zincirlikuyu’da buluyorsunuz. Bu olayın bir de psikolojik boyutu var. Kilometrelerce uzamış, Boğaziçi Köprüsü kuyruğunun yanından gayet süratli bir şekilde geçmenin keyfi anlatılmaz, yaşanır. Benim gittiğim sabah kuyruğun ucu Fikirtepe’deydi.
Zincirlikuyu’ya varınca, “en azından karşıya geçtim” diye düşünerek kendinizi iyi hissetmeye başlıyorsunuz ama daha yolun yarısındasınız. Altgeçitten geçerek, metroya yürümeniz gerekiyor. Ben, bu altgeçidi çok fazla kullanıyorum ve yapılmış en iyi yatırımlardan biri olarak görüyorum. Her kim yaptıysa ve yaptırdıysa, Allah hepsinden razı olsun.
Altgeçitte, 500 metrelik kısa bir yürüyüşten sonra, metro durağına ulaştım. Bu aşamada yapılması gereken, metroya binerek İTÜ durağına gitmek olacaktır. Çok iyi hatırlamıyorum ama yanılmıyorsam bu da 5 istasyonluk bir seyahat.

Benim orijinal planımda, bu aşamadan sonrasını taksi ile gitmek vardı fakat caddeye çıkar çıkmaz karşımda bir otobüs durdu. “Amerikan Konsolosluğu’na yakın bir yerlerden geçiyor musunuz?” diye hemen şoför amcaya sordum. Sokağın köşesinden geçtiğini öğrenince de hemen biniverdim.

Köşe de in, birazcık daha yürü ve karşında Amerikan Konsolosluğu. Ferhat, dağları delmiş. Cesareti varsa gelsin de Suadiye’den İstinye’ye gitsin. Saat 7.50. Demek oluyor ki; benim randevu saatime daha 55 dakika var.
Yolun karşısındaki kafelerde çay içmek de, bu sürecin bir parçası. Orada çay içmeyene, vize de vermiyorlar, pasaport da. Zaten başka bekleyebileceğiniz bir yer de yok. Kelimenin her anlamıyla tam bir dağ başından söz ediyoruz…
Sıkı güvenlik aramalarını geçip, içeri girdikten sonra benim işim yarım saat sürdü. İşi hallettik, dışarı çıktık ama şimdi aynı yolu geri gitmem gerekiyor.

Dönerken, gidişteki kadar şanslı değildim. Ne otobüs geldi, ne de taksi. Geçen taksilerin de hepsi dolu geçiyordu. Neyse, sonunda bir taksi geldi ve iki genç çocuktan daha atik davranarak (onlar uykulu gözlerle etrafa bakıyorlardı), attım kendimi taksinin içine.

Lafı uzatmayayım, yine aynı yolu takip ederek eve vardığımda saat 12.00 olmak üzereydi. Şimdi basit bir aritmetik yapalım. 6’da evden çıkıp, 12’de döndüğüme göre bu iş toplamda kaç saat sürmüştür? Doğru bildiniz, tam 6 saat. Yarım saatlik bir iş için harcanan, 6 saat.
Bu sabah konsolosluktan söz ettik ama Levent, Maslak civarındaki işleriniz için de durum çok farklı değil. Anadolu Yakası’nda yaşayan birinin o civarlarda 1 saatlik bir toplantıya gitmesi için; bizim sık sık yaptığımız gibi, en az 5-6 saat harcaması gerekiyor.

Simdi diyebilirsiniz ki; neden baştan taksiye binip gitmedin. Yollar ve köprüler o kadar kalabalık ki, daha çabuk gitmek mümkün olmazdı. Muhtemelen de daha uzun sürerdi.
Bir İstanbul Masalı, dediğime bakmayın, aslında bu gerçek bir İstanbul hikâyesi. İstanbullunun yollarda tükenen hayatının, yarım günlük bir yansıması. Hepimizin; 1 saat için, 6 saat harcamamız gerektiğini bildiği bir yaşam şekli…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

2 yorum:

  1. Emin;
    Taksiye binsen de 15-20 dakika farkeder, ondada trafikte sıkışıp kalma endişesi var. Örneğin araba ile Beylik düzünde bir toplantıya Kurtköy den gitmek ve gelmek toplantı ile beraber tam 8-8.30 saat.
    S&S
    Teo

    YanıtlaSil
  2. Eminim bu da hiçbir sorun olmayan günlerdedir. Kar filan yağsa, gittiğiniz yerde yatıya kalmanız gerekir :)

    YanıtlaSil