Denizden gelir.
Bizim
buralarda her zaman denizden gelir. Denizden, adaların arkasındaki en karanlık
noktadan, kapkara bulutların refakatinde gelen fırtına bir anda karaya vurur. Her
şey o kadar çabuk gelişir ki ne olup bittiğini anlayamazsın. Patlayan camların
uçuş rotası, kiremitlerin düşüş rotası hepsi birbirine karışır. Yıkılan
hayallerin ağırlığının yanında yıkılan duvarların ağırlığı solda sıfır kalır.
Sen bir
ağaca tutunmuşsundur, diğeri bir duvar dibine sinmiştir, bir başkası da yırtık bir
tentenin altına. Evinde fırtınadan hiç haberi olmadan oturanlar yok mudur? Olmaz mı vardır tabii. Onlar sıcak evlerinde oturmuşlar badem ve fıstık yiyorlar ama bugün
fırtınanın ortasında kalan sensin.Fırtına bir anda geliverdi. Buzlu yağmurları beraberinde getiren bulutlar sana hazırlanma şansı vermedi. Rüzgârın uçurduğu parlayan buz parçaları tek tek yüzüne çarparken sen hazırlıksız yakalandın. Soğuk tanecikleri bu kadar yakından tanıyacağını düşünmüyordun. Herkes bir yere tutundu ama ne yazık ki senin can havliyle tutunduğun ağaç senden de minik. Kara bulutları gördün ama yine de daha büyük bir ağaca ulaşamadın.
Fırtına var gücüyle seni minik ağaççıktan koparıp uzaklara uçurmak istiyor ama sen sımsıkı yapışmışsın bir kere. Fırtına da olsa tufan da kopsa kimse seni oradan ayıramaz. Sen güvendin, sen tutundun. Minik de olsa sonuçta o da kökleri derinlerde olan ve kolay kolay sarsılmayacak bir ağaç.
Bir yerlerden bir dost eli uzanıverir. Bir anda yakalar seni bileğinden. Tek kişiyi uçurabilecek, yıkacak rüzgâr; iki kişiyi daha zor yıkar. Sayı arttıkça direnç artar. Elele meydan okursun fırtınaya da tipiye de dalgalara da.
Fırtına
gelir gelmesine de ama herkesi aynı şekilde vurmaz. Kimi tam fırtınanın
ortasında kalır çok etkilenir, kimi de az bir hasarla yakayı kurtarabilir.
Saniyeler, dakikalar bir başka gelir insana. Kötü hava hiç bitmeyecekmiş gibi
bir hisse kapılırsınız ama sonunda muhakkak güneş açar.
Adaların
arkasından, denizden gelen fırtına, güneşin açmasıyla beraber adaların
arkasındaki en karanlık noktadaki evine çekilir ve biten stoklarının yerine
koyabilmek için yeni karanlıklar, yeni rüzgârlar, yeni buzlu yağmurlar üretir.
Bir gün hepsini cebine koyup tekrar hiç beklemediğimiz bir anda ortaya çıkmak
için hazırdır.Fırtınalar gelir, fırtınalar gider. Önemli olan rüzgârlar dindiğinde yanında kimin kaldığıdır. Rüzgârın sert estiği günlerde sorun ortaktır, direniş ortaktır. Sessizlik çöktüğünde bahçende kırılan tek bir saksının peşine düşmeden, rüzgârı ve buzları cepheden karşılayan evin yanında olabiliyorsan o zaman sana kısaca “adam” derler.
Karanlık; yağmurun, fırtınanın habercisidir. Gelen kötü havayı hissedersin ama yine de yapacağın çok fazla bir şey yoktur. Sanki hiç olmayacakmış gibi yaşamaya devam edersin. Hayat şartları bizi buna zorlar. Her zaman günlük öncelikler uzun vadeli gibi görünen sorunların önüne geçer.
Yine
gelecek, yine soğuk rüzgârlarıyla kalplerimizi soğutmaya çalışacak ama
başaramayacak. Biz ne fırtınalara direndik, meltemlerle savrulup gidemeyiz.
Bizim minik
ağaç da bir gün kocaman bir çınar olacak. Değil seni kocaman bir mahalleyi
bile koruyabilecek hale gelecek.
Değişir bu
hayat, her zaman söylediğim gibi “Yarın ne olacağı hiç belli olmaz.” Önemli
olan fırtınaya karşı durabilecek kaç kişi olduğumuzdur.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder