Her gün birbirimize “İletişim çağında yaşıyoruz.” diyoruz. İletişim çağının en büyük özelliklerinden biri de, tek boyutlu yaşamdan çıkıp interaktif bir yaşamın içinde olmak. Okullarda tabletlerin ve diğer iletişim araçlarının kullanılmaya başlanılması da, bu tip düşüncelerin ürünleridir. Hoca anlatsın, herkes robot gibi dinlesin (veya dinlemesin) devirleri bitti artık.
Verilen
ödevler, yapılan çalışmalar artık hep çocukların çeşitli ortamlarda interaktif
yapacağı süreçlere doğru yöneliyor. İşyerlerinde bile, bir eğitim aldığınız
zaman, kimse birileri gelsin de saatlerce bir şeyler anlatsın istemiyor. Olayın
içinde olmak, eğitimin bir parçası olmak ve sürecin karşılıklı yürümesi, hem
daha eğlenceli oluyor, hem de eğitim açısından baktığınız zaman daha iyi
sonuçlar veriyor.
Sürecin
karşılıklı yürümesi hayatımızın her evresine yavaş yavaş giriyor. Hepimizin
beğenerek izlediği Tolga Çevik ve Komedi Dükkanı sürecinin büyük başarısının en
önemli nedenlerinden biri de, oyunun kimsenin alışık olmadığı şekilde dışarıdan
yönlendirilmelerle interaktif bir şekilde oynanmasıdır. Tolga Çevik, çok zeki
bir insan ve büyük bir kabiliyet ama o dışarıdan müdahale eden adamcağız
olmasa, olayın esprisinin en az yarısı gider.
Uğur Uludağ
ve ekibi, "Üçüncü Türden Yakın İlişkiler" oyununu sahneye koyduğunda, seyirci ile
konuşma ve güncel olayları interaktif bir şekilde oyuna sokma şekli çok
beğenilmişti. Benim de bu türde gördüğüm ilk tiyatro oyunu olmuştu. Hem çok
komik hem de çok değişikti. Daha önce de söz ettiğim gibi ben akşam yemeklerimi genelde televizyonun karşısında haberleri veya günün piyasa gelişmelerini seyrederek yiyorum. Bu aşamada tercih ettiğim insan da Fatih Portakal. Her ne kadar bazen tweet okumayı biraz fazla abartsa da, programın interaktif ve samimi yapısı hoşuma gidiyor.
Sanki arkadaşımın biri çıkmış da orada haberleri okuyormuş gibi geliyor bana. Benim hoşuma gidiyor ama birçok insanın da haberlerin bu şekilde sunulması hiç hoşuna gitmiyor. Sunumu çok cıvık ve gayri ciddi buluyorlar.
Devir değişti, rahmetli Zafer Cilasun’un, Çetin Çeki’nin veya Jülide Ateş’in sunduğu gibi haber sunma şekli artık tarihe karıştı. Zaten hiçbir iyi haberin olmadığı bir ortamda, bu tip yaklaşımlar biraz olsun ortamı rahatlatıyor. Arka arkaya o kadar çok kötü haber veriyorlar ki, bazen insanın içi kararıyor. Adam bahçesindeki ağacı kesiyor, (kesersem bu ağaç nereye düşer diye düşünmek aklına bile gelmiyor) yoldan geçen servis minibüsünün üzerine düşen ağaç, çocuğu öldürüyor. Afrika’da bile olmaz böyle bir iş.
Ben Amerika’dan
döneli 20 seneden fazla bir zaman oldu. Daha ben dönmeden önce bile bu tip
interaktif programlar başlamıştı. Üstelik o zamanlar bu sosyal platformların
hiçbiri yoktu. Yanılmıyorsam burada da yıllarca sabah programlarının birçoğu
faks üzerinden yürüyordu. Programlarda metrelerce faks kâğıtları gördüğümü
hatırlıyorum. Neden faksla, şunla, bunla uğraşıyorlardı? Çünkü seyirciyi de
işin içine kattığın zaman daha güzel ve daha etkili oluyor.
Zaman
değişiyor, her şey değişiyor. Doğal olarak haber programlarının sunuş şekli de
değişecek. Kuzey Kore moda mecmuasından fırlamış gibi haber sunma günleri artık
çok gerilerde kaldı. Gün, fark yaratma günüdür, değişik bir şeyler sunabilme
günüdür.
İş hayatı,
televizyon dünyası, aşk hayatı hiç fark etmez. Hepsini ayakta tutan temel aynıdır.
Fark yaratan yoluna devam eder, yaratamayan herkes gibi kalır.Bereketli yağmurların yağdığı bu güzel çarşamba günü herkes için harika geçsin.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...