Restoran denizin
dibinde, elini uzatsan suya değeceksin. Masanın
ayakları neredeyse suyun içine girmiş Yer bildirimini yapmışsın. Güneş
yavaş yavaş batıyor. Güneş ışıklarının masmavi suyun üzerindeki huzurlu etkisi,
insanda “Ben burada ömrümün sonuna kadar oturabilirim.” gibi bir his yaratıyor. Dostlarına
“Keşke siz de burada olsaydınız.” mesajları atıyorsun. Hava o kadar güzel ki limonata
çarpı iki. Balıklar mutfaktan gelmeyecek de adeta denizden atlayacaklar
tabağına.
Rakının suya oranı
hiçbir zaman bu kadar mükemmel olmadı. Rakı bardağının arkasındaki deniz
manzarasıyla beraber görüntüsü tam Instagramlık. Beyaz peyniri mi sordunuz? Böyle
bir beyaz peynir daha önce hiç üretilmedi. Topatan, dünyanın en tatlı kavunu
yarışmasında birincilik kazanmış da gelmiş. Sohbet inanılmaz güzel. Ülkede bir gram dert, tasa kalmamış. Her şey birbirinden mükemmelken sıra o çok önemli soruya gelir, “Salata alır mıyız efendim?” Alırız tabii, sorduğun hata. Böyle bir ortamda alınacak tek bir salata vardır, o da çoban salatasıdır. Böyle bir balıkçıda “Ben bir enginarlı kuşkonmaz salatası alayım.” gibi cümleleri de hiç anlamamışımdır.
“Çoban salatanız soğanlı mı olsun efendim?” Bu ne biçim bir soru ulan? Çoban salatası soğansız olur mu? Soğansız olursa onun adı çoban salatası olur mu? Onun adı şivan salatası olur, davaro salatası olur, bir şey olur ama çoban salatası olmaz.
Çoban salatası çok özel bir konudur bizim için. Bir duygu bağımız vardır çoban salatasıyla.
Çoban salatası, yazın çocukluğumuzun geçtiği Beylerbeyi’nde, Çakal Dağı yolunun 750. metresinde bulunan rahmetli dedemin evinde yapıldığı gibi yapılır. Dayımın mangalda pişirdiği etlerin (gerçi biraz büyüyünce o işin sorumluluğu bana geçmişti) ve rahmetli anneannenin yemeklerinin yendiği, dedenin tek duble rakısını içtiği, balkondan Boğaz'ın görüldüğü yemeklerdeki gibi yapılır. Hatta iki ayrı kayık tabakta hazırlanıp masanın bir o tarafına bir bu tarafına konulur.
Büyüyünce o koca
bahçeyi sulama işi de bana geçmişti. Düşünüyorum da yaz aylarında yavaş yavaş
her iş bana kalmış. Arka bahçede sebzeler meyveler, ön bahçede Beylerbeyi’nin
en güzel çiçekleri... Adres tarifi, “Küplüce Mahallesi’ndeki, bahçesinde en güzel
çiçekler olan ev.” şeklinde verilirdi. “Beylerbeyi’ne gelin, Attila’nın evini
sorun.” da oldukça kullanılan bir tarifti. Rahmetli dede “Yeşilbiberlere bol su
ver ki acı olmasınlar.” derdi. Ben de yarım saat boyunca yeşilbiberleri
sulardım. Dikkat etmek lazım, akşama çoban salatasında kullanacağız onları.
Domatesler de
bahçeden, salatalıklar da; bahçede ne isterseniz var. Onların da doğru dürüst
sulanmaları gerekiyor. Minik minik kesilip çoban salatasının içine konacaklar. Maydanozlar
bu tarafta, naneler de bodrum kapısının biraz ilerisinde. Doğal olarak onları
da birazcık sulamak gerekiyor.Rahmetli Ayşe hala saat 16.30 gibi soğanları doğrar ve acısı gitsin diye tuzla ovardı. Proje önemli, akşama çoban salatası yapılacak. Bol soğanlı olması lazım, başka türlü onun adı çoban salatası olamaz.
Sofra hazır, güneş yavaş yavaş batıyor. Çoban salatası da masaya gelmek üzeredir. Emin, bahçe sulamayı bitirmiş; yüz otuz metre uzunluğundaki hortumu daireler şeklinde toplayarak bodruma taşınabilecek bir hale getirmeye çalışıyor. Vallahi kolay bir iş değildir o hortumu öyle toplayabilmek. Hortumu bodruma attın mı artık mangalda etleri pişirmeye hazırsın. Mangal hazır, etler çabucak pişer ve balkondaki yerimi alırım. Yaz aylarında olduğumuza aldanmayın, Çakal Dağı’nın yarı yolunda akşamlar soğuk olur. Yün don gerekmese de hırka, kazak filan bir şeyler giymek şart.
Yemek biter, çoban
salatası biter. Dede kahve yapmaya gider. Dayım da genelde kendi kahvesini
kendi yapar. Bir babadan oğula durumu var herhalde. Tek duble rakı, şekerli
Türk kahvesi ve tek sigara... Dedenin bu standardı yıllarca hiç değişmedi. Benim
bildiğim dönemde, hiçbir zaman yemek üstüne iki sigara veya iki duble rakı
içtiğini görmedim.
Bugün Beylerbeyi’ndeki
masada çok eksiğimiz var. Ev de halen orada durmakla beraber, artık bizim değil
ama kalplerimizdeki masada herkes yerli yerinde. Çoban salatası yine yenecek,
rakılar yine içilecek ve kalplerimizdeki masa hiçbir zaman boşalmayacak.Sağlıklı kalın, mutlu kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Nostaljik bir yazı olmuş , elinize sağlık. Nerede şimdi o eski insan tipleri, organik sebze ve meyveler , saygı ve sevgi dolu insan ilişkileri . Hep özlem içinde yiz, heyhat hiç kimse ve hiç bir şey geri gelmeyecek artık.
YanıtlaSil