Günaydın Dostlar,
Yüzyıllardır devam
eden yaşam şekli ve beklentiler bu topraklarda hiç değişmez. Konu ne olursa
olsun her zaman severiz bir büyüğün arkasına sığınmayı. Kendimizi her şeyimizi
kontrol edecek yetkinlikte görmeyiz. Her zaman başımızda bir büyük olsun
isteriz.
Bir yerde
kendiliğinden gelişmiş, doğal sürecin parçası olarak yer almış bir büyük yoksa hiç
sorun değil; biz hemen kendimiz yaratırız bir tane. Şarkıcılara, futbolculara,
teknik adamlara imparator deriz ve tutar en tepeye oturturuz. Futbolcu olarak
kalsa olmaz, illaki imparator olacaktır. İmparator yapamadıklarımıza da kral
deriz, baba deriz, paşa deriz, sultan deriz; deriz de deriz. Hatta kralın
çirkini, güzeli bile vardır.
Severiz kontrol
edilmeyi, mayamızda var, alışmışız bin yıldır. Birileri bizim adımıza her şeyi
düşünsün, kararları versin, biz de karar alma zahmetine ve riskine girmeyelim.
Bir şeylerin yasaklanmasına da bayılırız. Yasaklar bizim için sevgi
göstergesidir. Bizi sevdiği ve bizim iyiliğimizi istediği için yasakladı diye
düşünürüz.
Geçmiş yıllarda bazen
televizyonlarda yayımlanan evlenme programlarına denk gelirdim. Bu programlar
tam hayatın içi, mahallenin gerçeğidir. Sorarlar adaylara “Karşı taraftan ne
bekliyorsun?” diye. Kızlar da erkekler de onlar için gelecek olan adaylarda
bekledikleri özellikleri sıralarken çoğunlukla hep “Beni kontrol edecek biri
olsun.” derler. Nedir bu kontrol edilme arzusu kardeşim? Kocaman adamlar
olmuşsunuz, kendi kendinizi bir zahmet kontrol edin artık.
Maço ve kabadayı
tavırları da severiz. Büyük bir yerlere oturttuğumuz insanların bu tip tavırlar
sergilemesi de beklentilerimiz içindedir. Ona, buna posta koyacak ki biz de
sokakta “Bak gördün mü babayı ne biçim posta koydu bilmem kime.” diyeceğiz.
Bizim çocukluğumuzda etraf kabadayı doluydu. Kim bu adam dediğinde “Mahallenin
kabadayısı” derlerdi. Ben o zamanlar bu durumu hiç anlamazdım. Gerçi düşündüm
de şimdi de pek anladığım söylenemez. Sanki adamın bu konuda üniversiteden alınmış
bir kabadayılık sertifikası var.
Bulamadık mı arkasına
sığınacak bir kimse, bu sefer de bir yetmişliğin arkasına sığınırız. Acımızı,
sevincimizi ona anlatırız. Adalara karşı oturmuş yavaş yavaş kararmakta olan
denize bakarken sığınırız ona, o da bir büyüktür. Kırılgan olması hiç önemli
değildir, yeter ki başımızda bir büyük olsun. Masamızda bir büyük olduğu zaman bütün dertlerimizden arınırız. O masada o gece konuşulacak veya olabilecek her
şey, artık o büyüğün sorumluluğundadır.
Araştırıp işin
doğrusunu öğrenmek yerine, duyduğumuza inanmayı da çok severiz. Araştırıp,
öğrenmek doğal olarak bir zahmet, bir çalışma gerektiriyor. Bu konuda son
derece tembelizdir. Araştırmacılık bizim ruhumuzda yok. Büyüklerimiz söyler bir
şeyler nasıl olsa, biz de ona göre hareket ederiz. Araştırmaya ne gerek var? Sevdiğimiz,
saydığımız bir insanın her dediği doğrudur bizim için. Bu yönü iyi ama bu yönü
de çok kötü demeyi beceremeyiz.
Ne der Robin Sharma?
“Nefes alabilen her insan lider olabilir.” Bence artık kontrol edilmekten
vazgeçip bırakın evin, sokağın, mahallenin, işyerinin lideri olmayı; en
azından kendimizin lideri olmayı becerebilmeliyiz.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...