Günaydın Dostlar,
Her perşembe Erenköy
sokaklarında, sabahın erken saatlerinde semt pazarı kurulur ve akşam hava
kararıncaya kadar devam eder. Farklıdır pazarcının hayatı. Diğerlerine
benzemez. Ayrı bir dünya, bir yaşam tarzıdır. Ben, her zaman pazarcıların
dünyasını sirk hayatına benzetmişimdir. Kendine özgü kuralları, kültürü vardır.
Sen yatağında yarım gözle baktığın alarmın çalmasına daha 39 dakika olduğunu
görüp mutlu olurken pazarcının günü çoktan başlamıştır. Yazı, kışı, sıcağı, soğuğu,
yağmuru, çamuru yoktur bu işin; o pazar muhakkak kurulacaktır.
Sorumluluğu vardır
pazarcının. İnsanlar, akşam yemeği sohbetlerinde “Yarın da kahvaltıdan sonra
pazara giderim.” diye planlar yaparken onları ortada bırakamazsın. Ertesi sabah
doğacak güneş kadar kesindir perşembe pazarının kuruluşu.
Tentenin ipini Emekli Zabıta Müdürü Mehmet Bey’in bahçe demirine bağlarken akıllarda yine aynı soru
vardır. Mehmet Bey uyandığında “Bu ipi buraya bağlamayın diye size 130 kere
söylemedim mi?” diyerek yine kızacak mıdır acaba?
Herkesin yeri santim, milim bellidir pazarda. Yün doncu, yine her hafta olduğu gibi köşeden ikinci
tezgâhta yerini almıştır. Tezgâhın kısa ayağının altına koyacağı taş da her
zamanki gibi yanında. Çok kıymetlidir o taş. Her yere amcayla beraber gider.
Sabah karanlığında tezgâhın birazcık kısa olan, sol arka ayağının altına koyacak
taşı nereden bulacaksın?
Sebzeler dizilir,
meyveler dizilir ve yavaş yavaş pazar hareketlenir. Her ne kadar bağırarak
müşteri çekmek yasaksa da kimse dinlemez bu yasağı. Pazarcı; dedesinden,
babasından böyle görmüştür. Bağırmadan pazar olmaz.
İyisi demişken bizim
çocukluğumuzda pazarlarda bir sürü çürük veya çürümesine çok az kalmış meyveler,
sebzeler olurdu. Şimdi bakıyorum da her şey gıcır gıcır, bir gram çürük yok.
Çürükler de doğal yetiştirilen ürünlerle beraber uçtu, gitti galiba. Artık
hiçbir şey çürümüyor. Kırk yılda bir pazara gittiğimde annem “Doğru seç, sakın
çürük alma.” derdi ama artık bu uyarı pek geçerli değil.
Dediğim gibi pazarda
herkesin bir yeri vardır ve bu noktaların hepsi stratejik olarak ayarlanmıştır.
Soğan, patatesin bir ağırlığı olduğu için onlar genelde çıkış noktalarına
yakın yerlerde konuşlanmıştır. Kimse, pazarın ortasından kilolarca patates alıp uzun mesafeler taşımak istemez. Ayrıca kültürümüzde yarım kilo patates almak
gibi bir şey de yoktur. Nedense onlar en az iki kilo alınır. Daha az alınırsa
ayıp mı olur, yasak mıdır ben bunu çözemedim.
Perşembe pazarı bir
gelenek, bir buluşmadır. İnsanların gözleri bir yandan da her hafta gördükleri insanları arar. Biz meraklı insanlar olduğumuz için komşuların ne aldıklarına da
bakarız çaktırmadan. Sonra da gidip “Ayşe Hanım da torbayı patlıcan doldurmuştu,
ne yapacaksa o kadar patlıcanı?” diye dedikodu yaparız.
Karanlık bir Erenköy
sabahında, perşembe pazarı yine kuruldu. Yarınını organize etmeye çalışan,
yarınını yaşamaya çalışan herkes orada. Yün doncu amca da cam tabakçı
beyefendi de pazarda patlıcan bırakmayan Ayşe teyze de.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
İyi bayramlar kardeşim
YanıtlaSil