Yazacak bir şeyim yok ama bir yandan da bir şeyler yazmak istiyorum...
Hepimiz, günün birinde toprağın altına gireceğiz ama sen her gün o toprağın altındasın. Aşağıya inerken, bir daha hiç çıkmama şansın olduğunu da biliyorsun. Her sabah, her akşam evinden bu duygularla ayrılıyorsun. Böyle yazdığıma bakma, sizlerin nasıl bir vardiya düzeni içinde çalıştığınızı bile bilmiyoruz. İndiğiniz zaman, yarım gün mü kalırsınız, 1 gün mü kalırsınız, 2 gün mü, hiçbir fikrimiz yok… Sen bir madencisin, hem de bu topraklarda bir madencisin, senin hayatının bir değeri yoktur, yeter ki para harcamayalım. Seninle ilgili hiçbir şey bilmeyiz biz, bir tek öldüğünde haberimiz olur…
Girdiğin o madenin sağlam olmadığını, bir gün oradan çıkamama riskinin olduğunu sende biliyorsun, bizde biliyoruz. Ben, Türkiye’de hiçbir madene inmedim, uzmanlık alanımda değil ama en iyisinin bile Avrupa güvenlik standartlarına uygun olmadığını tahmin edebiliyorum. Her gün, ölme ihtimalin olduğunu bile, bile işe gitmek nasıl bir duygudur?
Ayrıca bu
konuyu son 12 seneye veya da bir partinin 20 gün önce verdiği önergeye de
bağlamak istemiyorum. 20 gün önce, önerge kabul edilseydi, muhtemelen bugüne
kadar hiçbir somut adım atılmamış olurdu. Önerge kabul edildi diye, gelip hemen
madenin kapısına kilit mi vuracaklardı? Bunun olmayacağını hepimiz biliyoruz.
Bu ülkede ki
madenlerin hiç biri emniyetli değil. Ben doğduğumdan beri bu iş böyle ve hiçbir
hükümet bu konuyu bir gram ileri götüremedi. Yapılanlar, kazalardan sonra,
insanlar öldükten, aileler darmadağın olduktan sonra, programları iptal edip,
kaza bölgesine gitmekten ibaret olarak kaldı. Sağlamlaştırma demek para demek,
senin can güvenliğin demek para demek. İnsan hayatının ucuz olduğu bir ülkede
kimse bu paraları ödemez.
Bütün
bunları bile, bile biz mi ne yaptık? Kocaman bir hiç.. Bu sabah senden özür
dileyecek yüzümüz bile yok. Biz, ilgisiz, beceriksiz, korkak, politik, yalaka
ve rüzgarın estiği yöne doğru anında adapte olan bir milletiz. Bukalemun bile
bize şaşkınlıkla bakıyor, çünkü onun da kendine göre bir duruşu ve hayat
prensibi var.
Gözü yaşlı
çocuklara, eşlere, annelere, babalara ne diyeceğim ben şimdi? Neden onlara
söyleyebilecek hiçbir şeyim yok? Neden bu ülkede 50 sene boyunca hiçbir şey
değişmez? Neden ölür bu madenciler? Neden ölür tersane işçileri? Bu kadar mı
çaresiziz? Bu kadar mı beceriksiziz? Avrupa’nın en büyük havaalanını yapmaya
soyunan millet, neden işçilerini koruyamaz.
“Sen öldün
ama en azından senin ölümünden çıkarılan derslerle, kara elmas için kara
toprağın altına girenler bir daha ölmeyecek” bile diyemiyorum sana. Yine
öleceklerini sende biliyorsun, bende biliyorum. Gelecek 1 ay boyunca
televizyonlarda orada burada yapılacak bütün açık oturumlar ve tartışma
programları için de senden şimdiden özür diliyorum. Seni politika malzemesi
yapmaya çalışacak olan beceriksiz politikacılar kabilesi için de çok üzgünüm.
İnsan
hayatının önemi olmayan bir ülkede yaşadığın için sen şu anda kavunların
konduğu soğuk hava deposunda yatıyorsun. Yine kelek çıktı…
Mekanın
cennet olsun, bizi affet sevgili kardeşim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder