15 Eylül 2015 Salı

Kalbimdeki Boşluk...

Günaydın dostlar.

Taylor Swift abla, “Kalbimdeki boşluğa senin ismini yazacağım.” demiş. Ablanın tuzu kuru, istediği her şeyi yapabilir. Maddi manevi hiçbir sıkıntısı olduğunu düşünmüyorum. İster kalbindeki boşluğa yazdırır, ister başka bir yerindeki boşluğa yazdırır.
“İsmini kalbindeki boşluğa yazdırma” olayı çok güzel bir süreç ama birinin ismini özel bir yerine yazdırmadan önce karşındakinin de bu durumu istiyor olması gerekiyor. Karşıdaki istemiyorsa, istersen altın suyunda yıkanmış harflerle yazdır,  hiçbir şey değişmez.


Hayatı rahat olanlar, kalplerine istediklerini yazabiliyorlar ama son günlerde etrafımızda yaşanan gelişmelerden dolayı bizim kalbimize bir şey yazacak halimiz de kalmadı. Kalbimiz tepesine kadar dolu. Bırakın isim yazmayı, nefes alacak yeri kalmadı. Aşk, meşk düşünemeyecek kadar mutsuz ve umutsuz bir toplum haline dönüştük. Kalbimiz üzüntüyle, çaresizlikle, nefretle, kutuplaşmayla, fakirlikle, umutsuzlukla, kavgayla, gürültüyle, ölümle, gözyaşıyla doluyken; biz, kimi nasıl seveceğiz?

Daha düne kadar analar ağlamazken, bugün kahrolmaya başladılar. Ne değişti bir anda? Garip bir savaş ortamın ortasında olduğumuzdan hepimiz eminiz ama neden savaştığımızdan o kadar emin değiliz. Ne olduğu konusunda herkesin kendine göre bir fikri var ama gerçekten ne olduğunu kimse bilmiyor.

Şehit tabutlarının önüne isimlerin yazıldığı bir ortamda, kalplerde isim yazılacak boşluk bulmak çok zor olacak. Bazen de boşluk olmuyor ama çıkıyor bir tanesi, “İlla da ben ismimi yazacağım." diye tutturuyor.

Sevgili kardeşim, istenmediğin yerde kendini de, aşkını da zorlama. Ne diyor Can Baba? “Gittin mi büyük gideceksin! Ayrılık bile gurur duyacak seninle.” Aynen Can Baba’nın dediği gibi gideceksin. Bir daha mahallesinden bile geçme.

Her şeyin doğal olarak kendiliğinden gelişeni güzeldir. Senin ismini bir yerlere yazmak isteyen insan zaten yazar. İstemiyorsa da zorlayarak bir yere yazamazsın. Bazen evlenme programlarında da denk geliyorum, “Ne olur bir kere daha görüşelim.” diyorlar. Ne olacak bir kere daha görüşünce? Hiçbir şey… Kardeşim anla artık, seni istemiyor.
Hepimiz öyle garip insanlarız ki aslında karşıdaki insanın bizi çok sevdiğini ve istediğini ama başka nedenlerden dolayı bizle beraber olamadığını düşünüyoruz. Kim bilir belki de böyle düşünmek daha çok hoşumuza gidiyor. Bu düşünce, bizim kafamızda ürettiğimiz saçma sapan bir teoriden daha fazla bir şey değil. Sizi istemiyor, hemen uzaklaşın oradan.

Konu her ne olursa olsun, ister aşk, meşk, ister dostluk, arkadaşlık. Seni istemediğini hissettiğin an hemen uzaklaş oradan. Gururunu ayaklar altına alıp sırnaşık hallere düşmenin kimseye bir faydası olmaz. “Seni istemiyorum.” diyen kızları sokak ortasında bıçaklama halleri de böyle bir sırnaşık düşünce tarzının ürünüdür.

İsmini her istediğin yere yazamazsın. Yazılacak ortam müsaitse ve de arzu ediliyorsa git yaz ama boşluk yoksa git başka yere yaz. Dağlara yaz, taşlara yaz, sosyal platform ortamlarına yaz ama oraya yazamazsın kardeşim. Neden bunu anlamak istemiyorsun? “Zorla güzellik olmaz.” diye adamlar boşuna mı söylemişler.

Öyle enteresan bir yapımız var ki, karşımızdaki insanın bizle daha mutlu olduğunu, biz ondan daha iyi biliyoruz. “Gel anam, senin ilacın benim” ruh hali bu topraklarda ne kadar da çok yaygın bir durum. Herkes doktor olmuş, milleti tedavi edecek.
Laflarını çok sevdiğim Can Baba’nın başka bir cümlesiyle noktalayalım bu sabahki yazımızı. “Sen bilirsin.” O kadar güzel bir cümledir ki, “sen bilirsin” sık sık kullanılmalıdır. Mesajı alın, insanları “Seni istemiyorum.” demek zorunda bırakmayın…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder