26 Eylül 2015 Cumartesi

Zap Suyu'nda Köprü Yok...

Günaydın dostlar.

Bütün çocukluğumuz Zap Suyunu karşıdan karşıya geçemedikleri için okula gidemeyen çocukların görüntülerini izlemekle geçti.  Zap Suyu, bu konuda sembol olmakla beraber, Doğu Anadolu’nun birçok yerinde de durum çok daha farklı değildi.
Zor iklim koşulları ve diğer yetersizlikler nedeniyle okula gidemeyen çocukların görüntüleri yıllarca bir mukayese tablosu olarak kullanıldı. Günümüzde de değişen çok fazla bir şey yok. Bir takım iyileşmeler sağlanmış olsa bile halen birçok yerde okula gidemeyen veya çok zor şartlar altında okula yürüyen çocuklar var. Gelip de çocukları kapısının önünden alan servis minibüsleri, bırakın gerçek hayatı rüyalarda bile yoklar.


Bugünün Türkiye’sinde bu görüntülerin halen geçerli olması da hepimiz için ayrı bir ayıptır. Fakir ülkelerin en büyük gerçeklerinden biri olan “gelir dağılımı uçurumu” bu durumun en büyük nedenlerinden biridir. Bu derin konuyu şimdilik bir yana bırakalım da, okuma, öğrenme konusuna gelelim.

Küçüklüğümde, her çocuğun okula gitmek istediğini ama imkânları olmadığı için gidemediğini düşünürdüm ama yıllar geçtikçe bu durumun tam olarak da böyle olmadığını öğrendim. Okul hasretiyle yanıp tutuşan çocuklar olduğu kadar, hiç okula gitmek istemeyen çocuklar da var.

Bu konudaki en büyük şokumu da Almanya’da gurbetçi çocuklarla sohbet ederken yaşamıştım. Şimdiki yıllarda pek yapamıyorum ama eskiden sık sık Almanya’ya giderdim. En keyifli anlarım da orada doğmuş büyümüş Anadolu çocukları ile sohbet ettiğim zamanlardı. Tamam, kabul ediyorum; bir de şarabımı veya kahvemi içerken trenleri seyrettiğim zamanlar var.
Bugünkü durumu bilmiyorum ama o zamanlar bizim çocukların en büyük uğrak yerlerinden biri, Münih’teki Karlsplatz meydanındaki McDonalds’dı. Bir şekilde sohbet açıldığı zaman, onların %75 Türkçe, %25 Almanca sohbetlerine bayılırdım. İşin komik tarafı, eğer bir kelimeyi biri Almanca söylüyorsa, diğer hepsi de Almanca söylüyordu. Sanki bir yerlerde, birileri hangi kelimelerin Almanca, hangi kelimelerin Türkçe konuşulacağına karar vermiş gibi bir durum vardı.

Çocuklarla birçok konuda sohbet eder güler eğlenirdik ama bir gün benim bir sorum karşısın da, hemen hemen hiçbirinin okula gitmediğini öğrendim. “Siz bu saatte neden okulda değilsiniz?” diye sorduğumda, acı gerçek ortaya çıktı. O gün orada benimle sohbet eden iki tür çocuk vardı. Bazıları okulu tamamen bırakmış, bazıları da o gün okulu asmış.
Sonraki yıllarda da durum pek farklı değildi. Çeşitli ortamlarda sohbet ettiğim lise çağındaki gençlerin en az yarısı okula gitmiyordu. Ben mi hep okula gitmeyenlere rastlıyordum, yoksa Almanya’nın bizim çocuklar için gerçeği bu mudur; onu da bilmiyorum. Okulda çok başarılı olan genç sayısı çok azdı.

“Neden okula gitmediklerini” sorduğumda da, “Ağabey ben okulda çok sıkılıyorum” diye cevap veriyorlardı. Bir iki çocuk okulda kendilerine kötü davranıldığından filan söz etti ama çoğu “okul sıkıcı” diyordu. Okulun sıkıcı olduğu kesin. Allah var; ben de ortaokul lise yıllarında okula gitmeyi çok sevmezdim ama Almanya’da doğup, büyümüş ve her türlü imkânı olan çocukların okula gitmek istemeyişine de yine de çok şaşırmıştım.

Etrafınıza baktığınız zaman da, sürekli olarak Almanya’da yetişmiş futbolcuları görüyorsunuz. Eminim çok vardır ama ben hiç Almanya’da yetişmiş dünya çapında profesör veya bilim adamı duymadım. Almanya birinci liginde futbol oynayabilmek de hiç kolay bir iş değil. O da yılların emeğini ve özverisini gerektiriyor ama nedense o tip işleri daha çok seviyoruz. Babamın deyimiyle, “Bizler aylak işlere meraklı bir milletizdir.”.

Beynimizi yormak, bedenimizi yormaktan daha zor geliyor bize. Zaten okumayı ve öğrenmeyi sevmeyen bir millet olduğumuz için, okula gitmek canımızı sıkıyor ve boş işler yapıyormuşuz gibi bir hisse kapılıyoruz. Bütün ömrünü Almanya’da geçirmiş arkadaşlarımın yanında ukalalık yapmak istemiyorum ama benim tecrübem hep okulu terk etmiş çocuklarla doluydu.
Almanya’da doğan çocuklarımızın ne kadarının lise, ne kadarının da üniversite bitirdiğini de ayrıca merak ediyorum. Tabi ki, benim karşıma her zaman bu tip çocukların çıkıyor olmasının nedeni de, diğerlerinin okulda olması da olabilir.

Doğunun hırçın akan sularının üzerinde olmayan köprüler bugün dahi hayatımızın acı bir gerçeği ama imkân bulduğu halde okula gitmek istemeyen çocuklar da hayatımızın başka bir acı gerçeği.
Herkes, her türlü imkânını sonuna kadar zorlayarak okula gitmeli ve kendini geliştirmeli. Okul derken tek tip eğitim kurumlarını kastetmiyorum. Kendinizi geliştirip, bir şeyler öğrenebileceğiniz her enstitü benim için bir okuldur…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder