4 Eylül 2015 Cuma

Yarın Sabah...

Günaydın dostlar.

Mutlu ama minicik bir hayatın var. Bolluk içinde yüzmüyorsun ama aç da değilsin. Bazıları orta sınıf diyor sana, bazıları da orta sınıfın biraz altı…
İşine gidip geliyorsun, çocuklarını okula yollayabiliyorsun, baba yadigârı evin de var; “Allaha şükür her şeyim var” diye her akşam yatarken şükredip, dualarını okuyup uyuyorsun. Her akşam ailece masanın etrafına oturup çorbanızı kaşıkladığınız anlar, ailenin en mutlu anları. Masa örtüsünün üzerindeki çiçekler bile ayrı bir canlanıyor sanki.


Minicik evinde mutlusun ama sokakta da garip bir huzursuzluk var. Etrafınızdaki ülkeler de “Arap Sonbaharı” denilen bir şeyler yaşanıyor. Korkuyorsun, tedirginsin. Mevsim değişir buraya da soğuklar, karanlıklar gelir mi acaba diye endişelisin. Yönetimden, baskılardan, yaşananlardan çok da mutlu değilsin ama en azından bir düzenin var, alışılmış bir hayatın var. Mükemmel bir hayatın olmasa da, ailenle, yavrularınla mutlusun.

İşler yavaş, yavaş karışmaya başlıyor. Ülke nereden geldiği belli olmayan Suriye âşıkları ile dolmaya başladı. Meğerse Suriye’nin menfaatlerini düşünen ve bu uğurda canını bile vermek isteyen ne çok insan varmış.

Yer, yer çatışmalar başlıyor. Suriyeliler değişiklik istiyor deniliyor ama etrafına bakınca bu kargaşanın içinde Suriyelilerden başka herkesin olduğunu görüyorsun. “Ne oldu bize böyle birden?” diye kendi kendine soruyorsun Nasıl böyle nefret kutuplarına ayrıldık?

Her yer karıştı. Kimin kiminle savaştığı belli değil. Bu coğrafyada yaşayan ne kadar çok örgüt varmış. Hepsinin ayrı hedefleri olan bir sürü örgüt ortalığı cehenneme çevirmeye başladı. Yan komşunun evinin üzerine düşen bomba için ne diyeyim bilemiyorum. Hepsinin mekânı cennet olsun. Yaşıyor musun öldün mü belli değil. Yaşadığına mı sevineceksin, 40 yıllık dostlarını kaybettiğine mi üzüleceksin? Kafan karmakarışık.

Yolun karşısındaki kuzenler, tehlikeyi görüp ülkeyi terk ederken sen uyanamadın. İşlerin bu boyuta geleceğini tahmin bile edemezdin. Millet evini, arsasını, bağını, bahçesini para ederken sattı gitti ama sen ülkenden kopamadın. Artık evin sağlam kalsa ne olacak? Bugün değilse yarın piyango sana da vuracak.
Herkes Türkiye sınırına yürüyor. Allah kahretsin. Siz ne yapacaksınız? Evinizi, barkınızı bırakıp siz de mi gideceksiniz? Gitmezseniz öleceksiniz. Giderseniz de oralarda ne yapacaksınız? Yollarda sıcaktan, açlıktan telef olursanız ne olacak?

Bilmiyorum doğru mu yaptınız ama aldınız bir bavul giyeceğinizi elinize, taktınız bileziklerinizi kolunuza geldiniz sınıra. Türkiye’nin sizi almaya niyeti var mı o da belli değil.
Çocuklar sakın yanımdan ayrılmayın. Ceketimi sıkı sıkı tutun sakın bırakmayın. Söyleyemedin çocuklara neden yollara düştüğünüzü. “Türkiye’ye akraba ziyaretine gidiyoruz.” demek zorunda kaldın. “Artık bizim ne evimiz var, ne de bir hayatımız; her şeyimiz bu bavulun içinde.” diye nasıl söyleyebilirdin ki?
Günlerdir aç, susuz sıcağın altında bekliyorsunuz ama üzülmeyin, Türkiye sizi mutlaka alacaktır. Bugüne kadar kimler geçmedi ki o tellerden. Türk insanı sizi orada bırakamaz. Yüreği elvermez. Belki yarın, belki yarından da yakın muhakkak o telleri geçeceksiniz.

Çıktınız tellerin arasından ama kız yok. Kucaklayıp telin öbür tarafına verdikten sonra yok oldu. Allah’ım kızım yok. Allah’ım kızım nerede? Oğlum ablan nerede? Dostlar, arkadaşlar, kardeşler yardım edin, kızım yok. Asker ağabey ne olur kızımı bul. Kızım nerede? Polis amca, kızımı gördün mü? Kalabalıkta bir yerdedir, şimdi çıkacak karşıma. Yüce rabbim kızımı sen koru.

Kızım nerede? Kargaşa esnasında muhtemelen yolun öbür tarafında ki kampa girdi. Çıkıp kızımı aramam lazım ama dışarı bırakmıyorlar. Allah’ım delireceğim kızım nerede? “Ne olur bırakın, öbür tarafa geçip kızımı aramam lazım.”
Akşam oldu, “Artık hiç çıkamazsın” diyorlar.

Gözlerim sonuna kadar açık. Bitmez bu gece. Allah’ım, bu akşam kızım sana emanet, ben koruyamadım ne olur sen kızımı koru. Hadi hava aydınlansın artık, yarın sabah ilk iş kızımı aramam lazım…
Allah kimseyi evini, yurdunu terk edip, tel örgülere, açlıklara, sefaletlere, cam silmelere, saldırılara, kaçırılmalara, tecavüzlere, cinayetlere, itilip, kakılmaya mecbur bırakmasın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder