Günaydın Dostlar,
“O üşümez, bu üşümez.”
laflarını hep duyarız. Bu lafları ne zaman duysam, ben de “Ya üşüyorsa.” diye düşünürüm.
Gerçekten üşümediğini nereden biliyoruz?
Dışarıda hava buz gibi
olur, “Kediler üşümez.” derler. Bir kedinin soğuğa karşı benden daha korunaklı
olduğu kesin. Onlar yaz kış doğal yün donlarını giymiş olarak dolaşıyorlar ama
yine de onların da bir limiti vardır, diye düşünüyorum. Belki -5 derecede
üşümüyordur ama -25 derecede üşüyordur. Kimin ne çektiğini uzaktan bilemeyiz.
Kutup ayısı muhtemelen
kediden daha dayanıklıdır ama belki onun da bir üşüme derecesi vardır. Kim
olursa olsun, her canlının muhakkak bir üşüme derecesi vardır diye düşünüyorum.
“Üşümek” konusu, her
zaman için bizim vicdanımızı “fazla sıcak” konusundan daha çok rahatsız eden
bir parametredir. Birileri 60 derece sıcaklıktaki bir ortamda yaşamak veya
çalışmak zorunda kalıyor diye pek üzülmeyiz ama üşüyen insanlar her zaman
vicdanımızı titretir.
Allah var, ben üşüyen
insanlar gördüğümde çok etkileniyorum. Hemen belirteyim, "üşüyen insanlar" derken şık görünmek için üşüyenleri kastetmiyorum. Benim üzüntüm
soğuk havada yaşamak veya çalışmak zorunda olanlardan dolayı.
Ne kadar sıkı
giyinirse giyinsin, sizce soğuk havada iki saat nöbet tutmak zorunda olan asker
üşüyor mudur? Üzerine giydiği çelik yelek üşüme katsayısını daha da arttırıyor
mudur? Bence kesin üşüyordur. Dağlarda, ovalarda, şehirlerde bu havada vatanı
için savaşan bütün kardeşlerimize benden selam olsun. Allah hepinizi korusun.
Yersiz, yurtsuz sokakta
kalmak ve uyumak zorunda kalan zavallı insanlar, çok üşüyorlardır. Ben yatağımda
kıçım azıcık açılmasın diye uğraşırken belki de o zavallı da kartonlarını
yayabileceği, çöpten çıkarttığı battaniyesini üzerine örtebileceği bir merdiven
altı bulduğu için mutlu oluyordur. Üşüyordur zavallı; iliklerine, kemiklerine
kadar üşüyordur. Çok üşüyordur.
Ya bozacı amca? Bu
soğukta gece karanlığında yarım güğüm boza satacağım diye uğraşan amca. Bozacı amca da çok üşüyordur. Eldiven de giysen, kalın yün donun, fanilan da olsa hiç
fark etmez. Gece ayazı hepsini jilet gibi keser geçer. Bütün gece sokaklarda
dolaşıp bir eldiven bile alamayacak kadar para kazanan zavallı amca. Her gece
elleri, ayakları donan bozacı. Her gece, bütün gün sobanın yanında kuruyan
giysilerini tekrar giyip yollara düşen koca kalpli amca.
Bağdat Caddesi’nin en
işlek yerinde simit satan, oldukça da iyi para kazanan simitçi amca da
üşüyordur. Para tamam ama bütün gün soğukta ayakta durmak da kolay bir iş
değil. Kesin üşüyordur. Üşümek garip bir konudur. Paralı da üşür, parasız da
üşür.
Ayakları çıplak okula
giden çocukları görünce dağılıyorum. İçimden hepsine çizme almak geliyor. Bir
gün Allah bana öyle bir para verirse bu ülkede ayağı çıplak okula giden çocuk
bırakmayacağım. En sinir olduğum laf da “Onlar alışık bu şartlara.” benzeri
sözler oluyor. Alışık değiller kardeşim, inanın üşüyorlar. Hem de çok
üşüyorlar. Ayakları da üşüyor, kalpleri de.
Herkes üşüyor. Bebek
Sahili’nde yürüyüş yapanlar da üşüyor, sokaklarda çalışmak zorunda olanlar da.
Çocukluğumuz da, Ankara 19 Mayıs Stadı’na maça gider, şeyimiz donana kadar
oturup maç seyrederdik. Korkunç üşürdük vallahi. “Çikolata ye, iyi gelir.”
derlerdi ama çikolata ile filan olacak bir iş değildi.
Hava soğuk, tedbiri
elden bırakmayın. Kimse bu gibi günlerde yün donunu giymeden sokağa çıkmasın.
Bağlantısı nedir bilmiyorum ama büyüklerimiz, “Çocuğun olmaz sonra.” derlerdi.
Her zaman söylediğim
gibi “Allah bu soğukta dışarıda yaşamak veya çalışmak zorunda olanlara yardım
etsin ve kimseyi üşümekle veya açlıkla terbiye etmesin.”
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…