Mademki dün
Michigan’dan söz etmeye başladık, Doktor Ekrem amcadan bahsetmeden olmaz. Yeni
nesil “Ekrem amca” derdi ama biz “Ekrem ağabey” derdik. Gerçekten de o dönem
orada bulunan Türk (ve hatta diğer yabancı öğrenciler) öğrenciler için bir şanstı.
"Hastaneye git." diyorsun, iyi güzel de nerede bizde hastaneye gidecek para? Hadi diyelim ki gittik, hastanedeki doktor veriyor minicik bir antibiyotik. Biz alışmışız burada antibiyotikleri leblebi gibi yutmaya, benim öküz gibi şişmiş boğazım minicik antibiyotikle geçer mi? Bu nedenle de ne doktorlar öğrencilere ne de öğrenciler doktorlara pek bulaşmazdı. Senede bir defa Cumhuriyet balosunda görüşürdük. Durum şimdiki gibi değil, dolarları cebine koyan yurt dışına gidemiyor, paralar Milli Eğitim Bakanlığından geliyor ve genelde de zamanında gelmiyor. Bu nedenle de öğrenciler, genelde parasızdı ve zar zor idare ediyorlardı.
Bunu bilen doktorlar, öğrenciler bizden para ister korkusuyla öğrencilerin bulunduğu mahalleden bile geçmezlerdi. Ekrem ağabeyi farklı yapan da işte tam bu konudur. O her zaman öğrencilerin içinde, yanında, arkasında her yerdeydi. Sanki millet çocuğunu oraya Ekrem ağabeye güvenip de yollamış gibi bir durum vardı. Okula kayıt mı yaptıramıyorsun, paran mı gelmedi, aç mı kaldın, hasta mısın, bir halt ettin polisle, mahkemeyle mi başın dertte; ihtiyacın her neyse Ekrem ağabey oradadır.
Amerika’ya gidebilmek için öğrenci vizesi almak lazım ve de vize alırken Amerika’da yaşayan birinden garantörlük istiyorlardı. Sen Amerika’da bir haltlar yersen veya bir yerlere borç takarsan bu şahsı sorumlu tutacaklar. Tanıdık tanımadık yüzlerce öğrencinin garantörü Ekrem ağabeydi. Bu bir risktir ve bu dönemde kimse böyle bir riske girmez. İçinde taşıdığı değerler çocuklara “hayır” demesine mani oluyordu..
Benim babam, o zamanlar Ekrem ağabeyi hiç görmemişti ama o bile ayda bir defa yaptığımız konuşmalarda bana Ekrem ağabeyi sorardı. Sonra tanıştılar ama tanışmadan önce bile öğrencilerin aileleri Ekrem ağabeyi bilirdi.
Çok uzun
yıllar Amerika’da yaşamış olduğu halde Akdeniz’in bağrından çıkıp, Tarsus
Amerikan kolejinden geçip Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin koridorlarında dolanan
yaşamından hiçbir şey kaybetmeyen, ne Türklüğünde ne duruşunda ne de
değerlerinde bir gram bir şey değişmeyen çok farklı bir insan.
Amerika’ya
gittikten birkaç yıl sonra tanışmış olsam da Ekrem ağabey benim ağabeyim,
amcam, babam, arkadaşım, dostum, Amerika'daki ailem, her şeyimdi. Eşi Gülseren
ablanın da kalbimde bambaşka bir yeri vardır. Ben Türkiye’den çıkarken daha 18
yaşına bile basmamıştım. Şimdiki haberleşme olanaklarının da hiçbiri yoktu. En
fazla ayda bir kere telefonda konuşur, sık sık da mektup yazardık. Dünyanın
öbür ucunda tek başına olan 18 yaşında bir çocuk için Ekrem amca bir güvencedir.
Ekrem amca
doktor. Amerika’daki diğer Türk doktorları gibi o da zengin Allaha şükür ama
Ekrem ağabeyin zenginliği cüzdanından çok gönlünde. Amerika’daki en küçük
azınlıklardan biri Türkler. Yerleşik olanların çoğu da doktor ve genelde de maddi
durumları çok iyi. Allah daha çok versin. Ekrem ağabeyi tanımazken bir hasta
olduğumda bir gün bir tanesini aramıştım, o da bana "Doktora git.", "Okulun
kliniğine git.", "Hastaneye git." filan gibi laflar söyleyerek hiç bulaşmamak için
elinden gelen her şeyi yapmıştı."Hastaneye git." diyorsun, iyi güzel de nerede bizde hastaneye gidecek para? Hadi diyelim ki gittik, hastanedeki doktor veriyor minicik bir antibiyotik. Biz alışmışız burada antibiyotikleri leblebi gibi yutmaya, benim öküz gibi şişmiş boğazım minicik antibiyotikle geçer mi? Bu nedenle de ne doktorlar öğrencilere ne de öğrenciler doktorlara pek bulaşmazdı. Senede bir defa Cumhuriyet balosunda görüşürdük. Durum şimdiki gibi değil, dolarları cebine koyan yurt dışına gidemiyor, paralar Milli Eğitim Bakanlığından geliyor ve genelde de zamanında gelmiyor. Bu nedenle de öğrenciler, genelde parasızdı ve zar zor idare ediyorlardı.
Bunu bilen doktorlar, öğrenciler bizden para ister korkusuyla öğrencilerin bulunduğu mahalleden bile geçmezlerdi. Ekrem ağabeyi farklı yapan da işte tam bu konudur. O her zaman öğrencilerin içinde, yanında, arkasında her yerdeydi. Sanki millet çocuğunu oraya Ekrem ağabeye güvenip de yollamış gibi bir durum vardı. Okula kayıt mı yaptıramıyorsun, paran mı gelmedi, aç mı kaldın, hasta mısın, bir halt ettin polisle, mahkemeyle mi başın dertte; ihtiyacın her neyse Ekrem ağabey oradadır.
Amerika’ya gidebilmek için öğrenci vizesi almak lazım ve de vize alırken Amerika’da yaşayan birinden garantörlük istiyorlardı. Sen Amerika’da bir haltlar yersen veya bir yerlere borç takarsan bu şahsı sorumlu tutacaklar. Tanıdık tanımadık yüzlerce öğrencinin garantörü Ekrem ağabeydi. Bu bir risktir ve bu dönemde kimse böyle bir riske girmez. İçinde taşıdığı değerler çocuklara “hayır” demesine mani oluyordu..
Ekrem
ağabeyin muayenehanesi Türklerin buluşma noktası gibiydi. Uzun bir müddet
arayıp sormazsan da sitem eder, kızardı. Ne zaman ki Ekrem ağabeyi beş altı gün
aramamışsan kesin hasta olursun ve muayenehaneye kuzu gibi düşersin. “Ekrem
ağabey işte ben arayamadım birkaç gündür.”, “Biraz boğazım da şişti de.” filan
diye sen lafa girerken “Beter ol çocuğum.” derdi. Sen günlerdir aramadın, suçlusun; artık oturup her türlü sitemi dinleyeceksin. Boğazın şişmese
geleceğin yok, diye başlayan cümleler birkaç dakika devam ederdi..
Ekrem ağabey
çocuk doktoru ama çok büyük bir zamanı da üniversite öğrencilerini tedavi
etmekle geçiyordu. Bizim yapımızı, nasıl iyileşebileceğimizi en iyi o
biliyordu. Biz öyle 50 mg antibiyotikle filan iyileşemeyiz.
Bizim için
Ekrem ağabey bir şanstır. Hiçbir şey olmasa bile varlığı bile yetiyordu. Onun
orada olduğunu bilmek, bizler için her açıdan bir güvence idi. Diyeceksiniz ki "Bu kadar iyilik yaptı da hiç mi nankörlük görmedi?" Görmez olur mu? Görmediği
nankörlük kalmadı. Nankörlüğün her cinsinden beşer onar defa gördü. "Yemek
yiyecek param yok." deyip Ekrem ağabeyden borç alanları, ertesi akşam şehrin en
pahalı restoranlarında görmek çok sık karşılaştığı bir durumdu. Gördüğü
nankörlükler, Karadeniz’e köprü değil; altı şeritli yol olur.Benim babam, o zamanlar Ekrem ağabeyi hiç görmemişti ama o bile ayda bir defa yaptığımız konuşmalarda bana Ekrem ağabeyi sorardı. Sonra tanıştılar ama tanışmadan önce bile öğrencilerin aileleri Ekrem ağabeyi bilirdi.
Ekrem ağabey
çoktan emekli oldu. Allah uzun ömürler versin, şimdi emekliliğinin tadını
çıkartıyor. Her sene İstanbul’a da geliyor, güney’e de gidiyor, Amerika’da da
yaşıyor. Elli yıldır oralarda olduğu kesin. Bu kadar yıldır Amerika’da
yaşayıp Anadolu kültüründen, değerlerinden hiçbir şey kaybetmeyen özel bir
insan o. Michigan’da en güzel dönemi bizim yaşadığımıza inanıyorum. Aradan otuz yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen halen o günlerde kurulan arkadaşlıklar, dostluklar devam ediyor. O güzel
dönemin en güzel parametrelerinden birisi de Ekrem ağabeydir. Ben, bu özel
insan benim hayatımın bir parçası olduğu için çok şanslıyım.
Sağlıklı kalın, mulu kalın...
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...