Aslında Facebook’a
geç katılanlardan biriyim ben. Geç katıldım, çünkü ne işe yaradığını uzun bir
süre anlamadım. Soruyordum arkadaşlara ne işe yarıyor diye, işte insanların ne
yaptığını görüyorsun, mesaj yolluyorsun, aplikasyonlar var mesela arkadaşlarına
rakı filan yolluyorsun diyorlardı. Tövbe, tövbe.
Ben
arkadaşlarıma mesajlarımı e-mail ile yazarım Facebook’a filan gerek yok diye 2
sene kadar girmedim Facebook’a. Sonunda sevgili kardeşim Tayfun, Giresun
yollarında beni girmek için ikna etti ve girdim meşhur sosyal paylaşım sitesi
Facebook’a. Sosyal paylaşım sitesi. Kim bulduysa bu lafı iyi bulmuş. Malum
Facebook’un ilk günden beri hayatımıza getirdiği artılar inkar edilemez. Facebook olmasaydı Ankara’dan çıktığımdan beri
görüşemediğim bazı arkadaşlarımı, Amerika dönüşü irtibatım kopan bazı
arkadaşlarımı filan kolay kolay bulamazdım. Bu yöndeki katkısı gerçekten çok
büyük oldu.
En büyük
katkısı da, kim hangi dakikada, ne halt etmiş onu da takip edebilmemiz. Bu
kadar iyi takip edebilmek için o insanların evinde yaşamak gerekir. Böylece de
telefon edip ne halt ediyorsunuz demeye gerek kalmadan günlük yaşamlarını zaten
birebir izleme şansı buluyorsun. Hatta sen de yazabiliyorsun. “Oslo’da mısınız
çok güzel görünüyorsunuz” filan gibi resimlere yorumlarda yapabiliyorsun.
Onların gezip, yürüyüp, yiyip, içmelerine senin mutlu olman, insanların da
hoşlarına gidiyor. Buda güzel bir şey. Bir kısmı da “zıkkımın dibini yiyin”
veya “cehennemin dibine gidin” diyordur ama onları boş verin.
Zaman, zaman
toplantılar, yemekler, partiler oluyor ve onları da gitmediyseniz bile gitmiş gibi
takip edip yaşayabiliyorsunuz. Yazılan yorumlara, konulan resimlere, linklenen
şarkılara kendinizce yorumlarda getiriyorsunuz. Hımmm şimdi bu böyle yazmakla
ne demek istemiş “ulan benimi kastetti acaba” diye düşünüyorsunuz. Bu şarkıyı
post etmiş, biz bu şarkıyı 13 ay önce beraber dinlerdik acaba benim için mi post
etti filan diye aklınızdan geçiyor.
Bunların
hepsi iyi güzel de, bazen de resimlerin altına kim olduğu yazıldığında, “geri zekalı
ne yazmış babam görecek, o görecek, bu görecek” durumları oluyor. İnsanlar ismi
nasıl sileceğini şaşırıyor.
İnsanlardan böyle bir talep gelmesi normalde, zaman, zamanda taştan, kumdan, odundan arkadaşlık talepleri geliyor. “Murat Emlak sizle arkadaş olmak istiyor”. Bu ne ulan? Bazen de “bizim manav sizle arkadaş olmak istiyor” gibi talepler geliyor. Ne ulan bunlar? Ben geri zekalı mıyım dükkanla, evle, apartmanla, fabrikayla, bahçeyle arkadaş olayım. Ayrıca diyelim ki arkadaş olduk. Ne arkadaşlığı yapacağız? Sohbet mi edeceğiz, Candy Cruh’da birbirimize rakip mi olacağız, beraber yola çıkıp seyahatlere mi gideceğiz, kocaman bardaklardan kırmızı şarap mı içeceğiz veya rakı balık mı yapacağız?
Birde
birileri, başka insanların adına giriyorlar Facebook’a. Ondan sonra “Can Yücel
sizinle arkadaş olmak istiyor” gibi talepler geliyor. Diyorum kendi kendime “I
hope not ulan” … Cidden istiyorsa sıçtık resmen…
Can Baba der
ki “olmuyorsa zorlamayacaksın” …. Sen de, adam binayla, bahçeyle, işyeriyle
arkadaş olmak istemiyorsa zorlamayacaksın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder