Rahmetli
Kemal Sunal’ın filmlerinin halen televizyonlarda çeşitli kanallarda oynadığını
görünce “Bu filmler de elli kere oynadı.” diyoruz birbirimize. Aslında üzerinde
çok da durmadığımız konu, bunların birer film değil hayatın en gerçek noktası olduğu
konusudur. Tarık Akan’a tezat yaratmak için kullanıldığı filmlerden değil; günlük yaşamımızda her gün bir arada olduğumuz insanları, bizleri oynadığı
filmlerinden söz ediyorum.
Kemal Sunal, bir çağın bitmesi; yeni bir çağın başlaması demektir. İnsanların Kemal Sunal’da
kendilerini yaşaması demektir. Aynı ahengi yakalayıp, aynı duyguları paylaşıp aynı arzulara sahip olması demektir.
Amerika’da yaşarken zengin yerleşik Türk-Amerikan çocuklardan bir tanesi (nasıl olduysa) bizi Kemal Sunal filmleri seyretmek için evine davet etmişti ve benim Kemal Sunal kültürü ile ilk tanışmam orada olmuştu. New York’tan getirtilen yirmi beş kadar videoyu defalarca seyretmiştik. Bekçiler Kralı, Çöpçüler Kralı, Kapıcılar Kralı gibi filmleri hiç unutamam.
Amerika’da yaşarken zengin yerleşik Türk-Amerikan çocuklardan bir tanesi (nasıl olduysa) bizi Kemal Sunal filmleri seyretmek için evine davet etmişti ve benim Kemal Sunal kültürü ile ilk tanışmam orada olmuştu. New York’tan getirtilen yirmi beş kadar videoyu defalarca seyretmiştik. Bekçiler Kralı, Çöpçüler Kralı, Kapıcılar Kralı gibi filmleri hiç unutamam.
İlk defa
karşımızda değişik bir tip vardı. Fiziksel görünüşü ve mimikleri de
canlandırdığı tipler için son derece uygundu. Kendine özgü bir bakışı, gülüşü,
koşuşu, konuşuşu vardı. Olmadık insanlara, olmadık yerlerde küfür edebiliyor; aklına gelen her şeyi söyleyebiliyordu. Aklına estiği yerde amirine
“eşşoğlueşşek” deyiveriyordu. Herkesin aklından geçirip de bir türlü
söyleyemediği sözleri Kemal Sunal langırt diye söylüyordu. Hiç böyle bir şeye
alışık olmadığımız için de herkese komik geliyordu.
Üstüne
vazife olmayan işlere karışması, kendini bir şey zannetmesi, önüne gelene küfür
etmesi, posta koyması yıllardır arayıp da bulamadığımız nimet gibiydi. Bu adam
bizi temsil ediyordu. Hatta bu adam bizdi. “En Büyük Şaban” gibi film isimleri bilerek
seçilmiş ve Şaban’ın da bir gün en büyük olabileceğini vurgulamak amacıyla çok
hassas bir şekilde işlenmiştir.
Film için
bile olsa hayatımızda ilk defa fakirin zengine, memurun amire, güçsüzün güçlüye, okumamışın okumuşa posta koyabildiğini görüyorduk. Demek ki bu
mümkündü, filmde oluyorsa gerçek hayatta neden olmasındı. Artık duvar
yıkılmıştı. Ekrandaki zavallı görünümlü adam, onu bunu takmıyor, bildiğini
okuyorsa biz neden yapmayalım durumu vardı.Ona yüz
vermeyen kızlar bile bu küfür eden, posta koyan yeni adamı görünce yüz vermeye
başlıyorlardı. Kaba ve agresif tiplerin daha makbul olduğu kültürü yerleşmeye
başladı. Artık kibarlık geçerli akçe değildi. Önümüzde yeni bir profil vardı.
Her türlü zayıflığına rağmen kimseye kendini ezdirmiyor, önüne gelene laf
sokuyordu.
Kemal Sunal’ın
aynı tip karakterleri canlandırarak yüzden fazla film çevirmesi ve talebin
yıllarca sürmesi bir tesadüf değildir. Bu
filmler; sosyal bir olaydır, bir uyanıştır, bir örnek almadır, bir yaşamdır,
bir umuttur. Saf görünümlü olsa da içinde taşıdığı sokak zekasının
sivrilmesinin zaferidir. Her dönemde gülmeyi unutmuş, umudu kalmamış insanların
gülmek için yaşam için bulundukları duvarların arkasından çıkabilmek için
umudu olmuştur.
Bu ülkenin
sinema tarihinde ve günlük yaşamında bu dönemin ayrı bir yeri vardır.Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Günaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...