8 Mayıs 2015 Cuma

Güzel Ankara...

Günaydın dostlar.

Çocukluğumuzun şarkısı, “Ankara Ankara güzel Ankara” diye başlar ama bu günlerde ne Ankara’nın, ne de İstanbul’un ne de başka bir yerin güzelliği kaldı.
Rant betonlaştırması yarışına alışmıştık ama dinozorlar ve robotlar bizi hazırlıksız yakaladı. Bu nasıl bir çirkinliktir? Bu nasıl bir israftır? Bu nasıl bir uyumsuzluktur? Bu nasıl bir ucubedir?


Her şehrin, her kasabanın, her köyün kendine göre bir görünüşü, bir tarihi, bir uyumu vardır. Sana güzel görünüyor diye aklına gelen her şeyi şehir sokaklarına dikmek nasıl bir düşüncenin ürünüdür. “Ben ne istersem yaparım, kimse de bana karışamaz” ruh hali (hele de milletin parasını harcıyorsan) hiçbir şey için doğru bir yaklaşım değildir.

Ankara’nın dinozorlarla, ejderhalarla, robotlarla ilgili bir geçmişi var da, biz mi bilmiyoruz? Ulus sokaklarında eskiden dinozorlar mı dolaşırdı? Belki de biz doğmadan önce Ankaragücü stadının arazisinde robotlar üretiliyordu.

Her zaman söylerim ama tekrar söyleyeyim. Her şeyin doğal gelişeni güzel ve özeldir. Robotlar Ankara yaşamı veya tarihi veya kültürü ile uyumlu mu? Ankara dünyanın robot başkenti mi? Ankara’da bir yerlerde 1300 sene öncesinden kalmış dinozor yumurtaları vardı da yavrular daha yeni yeni mi içinden çıkmaya başladılar?
Ejderhalar ve dinozorlar Çin’in kuzey dağlarının eteklerindeki bir şehir için uygun olabilir ama Ankara ile ne ilgisi vardır? Şehrin dokusunu bozmaktan ve para israfından başka bir işe yaramaz. Lego merkezli bir şehirde bu tip eserler yapılabilir ama bu durumun bizle hiçbir alakası yok.
Gelelim şehre giriş kapıları konusuna. Böyle bir zamanda ben olsaydım böyle lüzumsuz şeyler için para harcamazdım. Sanki Ankara’nın her derdi bitti de bir tek şehre giriş kapıları mı kalmıştı? O paralar her yağmurda küçük bir göle dönüşen alt geçitleri adam etmek için veya metro istasyonlarına dolan suları önlemek için kullanılabilirdi. Yine de bu kapıları çok eleştirmiyorum zira dünyanın birçok büyük şehrinde bu tip kapılar var.

Dediğim gibi, ben yapmazdım ama bir şekilde kapılar yapıldı. Peki, saatler nereden çıktı? Burası İsviçre’mi? Saatlerle Ankara’nın ne alakası var? Meydanlara oralara buralara konulan şeylerin Ankara’nın yaşamıyla ve tarihiyle uyumlu şeyler olması gerekmiyor mu? Bir turist Ankara’ya gelse ve o saatleri görse, kesinlikle bu şehirle bir ilgisi var zanneder.

Örnek olarak; balıkçılıkla ilgili meydanlara konacak eserler, Karadeniz’de küçük bir balıkçı kasabası için uygun olabilir ama Ankara’ya hiç uymaz.
Bütün bu saatler, robotlar, dinozorlar; Ankara’ya turist getirecekmiş, gelir sağlayacakmış. Düşündüm de, bu lafı inanmayarak söylüyorlarsa tabi ki kötü bir durum ama inanarak söylüyorlarsa daha da kötü bir durum.

Bu fakir ülkede insanlar ayın sonunu getiremezken, borçlar dağ gibi olmuşken, yiyecek fiyatları açıklanan enflasyonu ikiye katlamışken; bu tip şeyler için harcanan paralara yazık diyorum, başka da bir şey diyemiyorum. İnsanlar aç uyurken başka bir köşede paraları ziyan etmek büyük bir günahtır.
Fıskiyeleri mumla arar olduk…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder