Bütün
çocukluğumuz Zap Suyunu karşıdan karşıya geçemedikleri için okula gidemeyen
çocukların görüntülerini izlemekle geçti. Zap Suyu, bu konuda sembol olmakla beraber,
Doğu Anadolu’nun birçok yerinde de durum çok daha farklı değildi.
Zor iklim
koşulları ve diğer yetersizlikler nedeniyle okula gidemeyen çocukların
görüntüleri yıllarca bir mukayese tablosu olarak kullanıldı. Günümüzde de
değişen çok fazla bir şey yok. Bir takım iyileşmeler sağlanmış olsa bile halen
birçok yerde okula gidemeyen veya çok zor şartlar altında okula yürüyen
çocuklar var. Gelip de çocukları kapısının önünden alan servis minibüsleri,
bırakın gerçek hayatı rüyalarda bile yoklar.Bugünün Türkiye’sinde bu görüntülerin halen geçerli olması da hepimiz için ayrı bir ayıptır. Fakir ülkelerin en büyük gerçeklerinden biri olan “gelir dağılımı uçurumu” bu durumun en büyük nedenlerinden biridir. Bu derin konuyu şimdilik bir yana bırakalım da, okuma, öğrenme konusuna gelelim.
Küçüklüğümde, her çocuğun okula gitmek istediğini ama imkânları olmadığı için gidemediğini düşünürdüm ama yıllar geçtikçe bu durumun tam olarak da böyle olmadığını öğrendim. Okul hasretiyle yanıp tutuşan çocuklar olduğu kadar, hiç okula gitmek istemeyen çocuklar da var.
Bu konudaki
en büyük şokumu da Almanya’da gurbetçi çocuklarla sohbet ederken yaşamıştım.
Şimdiki yıllarda pek yapamıyorum ama eskiden sık sık Almanya’ya giderdim. En
keyifli anlarım da orada doğmuş büyümüş Anadolu çocukları ile sohbet ettiğim
zamanlardı. Tamam, kabul ediyorum; bir de şarabımı veya kahvemi içerken
trenleri seyrettiğim zamanlar var.
Bugünkü
durumu bilmiyorum ama o zamanlar bizim çocukların en büyük uğrak yerlerinden
biri, Münih’teki Karlsplatz meydanındaki McDonalds’dı. Bir şekilde sohbet
açıldığı zaman, onların %75 Türkçe, %25 Almanca sohbetlerine bayılırdım. İşin
komik tarafı, eğer bir kelimeyi biri Almanca söylüyorsa, diğer hepsi de Almanca
söylüyordu. Sanki bir yerlerde, birileri hangi kelimelerin Almanca, hangi
kelimelerin Türkçe konuşulacağına karar vermiş gibi bir durum vardı.
Çocuklarla
birçok konuda sohbet eder güler eğlenirdik ama bir gün benim bir sorum karşısın
da, hemen hemen hiçbirinin okula gitmediğini öğrendim. “Siz bu saatte neden
okulda değilsiniz?” diye sorduğumda, acı gerçek ortaya çıktı. O gün orada benimle
sohbet eden iki tür çocuk vardı. Bazıları okulu tamamen bırakmış, bazıları da o
gün okulu asmış.
Sonraki
yıllarda da durum pek farklı değildi. Çeşitli ortamlarda sohbet ettiğim lise
çağındaki gençlerin en az yarısı okula gitmiyordu. Ben mi hep okula
gitmeyenlere rastlıyordum, yoksa Almanya’nın bizim çocuklar için gerçeği bu
mudur; onu da bilmiyorum. Okulda çok başarılı olan genç sayısı çok azdı.“Neden okula gitmediklerini” sorduğumda da, “Ağabey ben okulda çok sıkılıyorum” diye cevap veriyorlardı. Bir iki çocuk okulda kendilerine kötü davranıldığından filan söz etti ama çoğu “okul sıkıcı” diyordu. Okulun sıkıcı olduğu kesin. Allah var; ben de ortaokul lise yıllarında okula gitmeyi çok sevmezdim ama Almanya’da doğup, büyümüş ve her türlü imkânı olan çocukların okula gitmek istemeyişine de yine de çok şaşırmıştım.
Etrafınıza baktığınız zaman da, sürekli olarak Almanya’da yetişmiş futbolcuları görüyorsunuz. Eminim çok vardır ama ben hiç Almanya’da yetişmiş dünya çapında profesör veya bilim adamı duymadım. Almanya birinci liginde futbol oynayabilmek de hiç kolay bir iş değil. O da yılların emeğini ve özverisini gerektiriyor ama nedense o tip işleri daha çok seviyoruz. Babamın deyimiyle, “Bizler aylak işlere meraklı bir milletizdir.”.
Beynimizi
yormak, bedenimizi yormaktan daha zor geliyor bize. Zaten okumayı ve öğrenmeyi
sevmeyen bir millet olduğumuz için, okula gitmek canımızı sıkıyor ve boş işler
yapıyormuşuz gibi bir hisse kapılıyoruz. Bütün ömrünü Almanya’da geçirmiş
arkadaşlarımın yanında ukalalık yapmak istemiyorum ama benim tecrübem hep okulu
terk etmiş çocuklarla doluydu.
Almanya’da
doğan çocuklarımızın ne kadarının lise, ne kadarının da üniversite bitirdiğini
de ayrıca merak ediyorum. Tabi ki, benim karşıma her zaman bu tip çocukların
çıkıyor olmasının nedeni de, diğerlerinin okulda olması da olabilir.
Doğunun
hırçın akan sularının üzerinde olmayan köprüler bugün dahi hayatımızın acı bir
gerçeği ama imkân bulduğu halde okula gitmek istemeyen çocuklar da hayatımızın
başka bir acı gerçeği.
Herkes, her
türlü imkânını sonuna kadar zorlayarak okula gitmeli ve kendini
geliştirmeli. Okul derken tek tip eğitim kurumlarını kastetmiyorum. Kendinizi
geliştirip, bir şeyler öğrenebileceğiniz her enstitü benim için bir okuldur…
Sağlıklı
kalın, mutlu kalın…