Her bahar olmasa bile,
ayıptır söylemesi, üç kere gitmişliğim vardır. Televizyonda Brezilya ile ilgili
bir belgesel izlerken Rio’da geçirdiğim güzel günler aklıma geldi. Üç kere
gittim ama benim için her açıdan en güzeli ve özeli, sevgili arkadaşlarım Sevim
ve Selim ile Michigan’da öğrenci olduğumuz yıllarda gittiğimiz seyahattir.
Arkadaşlarım gezmeyi
çok seviyordu, ben de yeni yerleri görmeye meraklıyım, Rio’da yaşayan bizi davet
eden arkadaşlarımız da vardı ama tek bir sorunumuz vardı; paramız yoktu. Bir
turla en parasız zamanımızda gayet ekonomik bir fiyata Rio’ya gitmeyi
başarabilmiştik. O günlerin üzerinden en az otuz yıl geçti ama anılar dün gibi
taze.Kimse uyduruk bir yerde kaldık zannetmesin, Copacabana Kumsalı’nda gayet de iyi bir otelde kalmıştık. Kahvaltı fiyata dâhil olduğu için Selim her sabah, “Çatlayana kadar yiyin; öğlen yemeği yiyecek ne paramız var, ne de zamanımız var” derdi.
Her yere de yürüyerek giderdik. Selim’in sayesinde Rio’da belediye otobüsüne bile bindik. Türkiye’den gidip Rio’da belediye otobüsüne binen bizden başka kimse olmamıştır. Rio, dünyanın en güzel ve de en tehlikeli şehirlerinden bir tanesi. Şimdi düşünüyorum da, ne cesaret şehrin dış mahallelerinde otobüse binmişiz.
Herkesin bildiği
meşhur Copacabana, Ipanema ve Leblon plajları gerçekten çok güzel. Bunların
bulunduğu kumsal kesimi de oldukça emniyetli ama plajların biraz arkasına
dağlara doğru gitmeye başladığınız zaman hemen gecekondular başlıyor. Şunu da
belirtmeliyim ki, otuz sene içerisinde gecekonduların sayıları bir hayli azaldı
ve halkın refah seviyesi biraz daha yükseldi ama yine de büyük bir fakirlik ve
işsizlik var.
Bir gün, o zaman
dünyanın en büyük stadı olan Maracana Stadı’na bir tur vardı. Biz de hemen
bindik otobüse gittik, ama stat o kadar kötü bir mahalledeydi ki otobüs durduğu
zaman yüzlerce insan otobüsün etrafını çevirdi ve “Otobüsten inmek tehlikeli”
deyip bizlerin stadı görmesine müsaade etmediler. Otobüsten çekebildiğimiz
resimlerle yetindik. O günkü stat daha sonraki yıllarda dünya kupası için
yıkılıp yeniden yapıldı.
Bugün dahi yolarda
yürürken kolunuzdaki saatten, elinizdeki telefondan veya fotoğraf makinasından
dolayı başınıza iş gelebilir. Benim Rio’ya en son gitmem iki sene önceydi ve
grubumuzda bulunan bazı arkadaşlar otelin bahçesinde bulunan ATM’den bir akşam
para çektiler. Ertesi sabah kalktıklarında hepsinin hesabından başka paralar da
çekilmişti.Rio gerçekten de tehlikeli bir şehir. Yolculuğu bitirip de otele vardığınız zaman, tur operatörleri size bir saat boyunca neler yapmamanız gerektiğini anlatıyorlar. Kumsal bölgesinde bile zaman zaman gecekondulardan gelen çocukların saldırıları olabiliyor. Rio’da tahmin edemeyeceğiniz kadar çok sokak çocuğu var. Havaların da uygun olması (hiçbir zaman 15 derecenin altına düşmüyormuş) bu çocukların sokaklarda yaşayabilmesini sağlıyor.
Otuz sene önce üç dört
dolara yediğimiz tabağa sığmayan etler bu günlerde artık o kadar ucuz değil ama
yine de buralara mukayese edersek fiyatlar çok uygun. Herkes Arjantin’i bilir
ama Brezilya’nın da et restoranları çok meşhurdur.
Orada yaşayan
arkadaşlarımız gündüz işe gittikleri için ancak akşamları buluşabiliyorduk.
Onlar işe gidiyordu, biz geziyorduk, akşamları da buluşuyorduk. “Akşam yemeğini
beraber yeriz, biz gelip sizi otelin lobisinden alırız” dediler. Biz de,
“Tamam” dedik. Saat 8.00 gibi lobiye indik. Açlıktan ve günün yorgunluğundan
lobideki kanepelerde saatlerce süründük ve sonunda 10.00 gibi geldiler. Tabii
bu bize ders oldu, Brezilya’da da aynı Yunanistan gibi akşam yemeklerinin geç
saatlerde yenildiğini öğrenmiş olduk. Ondan sonraki buluşmalarda saat 8.00 gibi
hafif bir şeyler yiyip öyle buluşuyorduk.
Arkadaşlarımız
sayesinde normal bir turistin hayatta gidemeyeceği restoranlara filan gittik.
Dağların tepesinde, kayalıkların içinde, Rio manzaralı bir restoranı halen
hatırlarım.İnanmayacaksınız ama Brezilya, Türklerden artık vize istemiyor. Bizim ilk gittiğimiz zamanlarda vize gerekiyordu. Babam her zaman, “Paran ve zamanın varsa bir yerleri gezip görmek lazım” derdi. Bu düşünceden hareketle ben de gidebilen herkesin Rio’yu gidip görmesi gerektiğini düşünüyorum.
Artık THY’nin de
doğrudan Brezilya’ya uçtuğu düşünülürse, gitmemek için pek bir neden kalmıyor.
Dünyanın en meşhur plajlarıyla, Corcovado’suyla (İsa Heykeli), Sugarloaf
Mountain’ıyla, 25.000 kişilik diskolarıyla, hiç bitmeyen sokak gösterileriyle,
siyah ve beyazın dünyada eşi benzeri olmayan uyumuyla, samba okullarıyla Rio
muhakkak görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Sağlıklı kalın, mutlu
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder