Ölürüz biz.
Şimdi mevsim yaz, bizim artık nehirde, gölde,
denizde boğulup ölme zamanımız geldi. Yüzme havuzlarında, süs havuzlarında
ölmemizde hiç duyulmamış işler değildir. Havuzların su boşaltma kanalları
yüzünden kaybettiğimiz çocuklarımızın haddi hesabı yoktur. Baraj göllerinde,
inşaat çukurlarına dolan sularda, ızgarası olmayan atık su kanallarında, alt
yapısı olmayan şehirlerimizde ki sel sularında, her yerde ölürüz biz…
Bizde tatil demek, ölüm mevsimi demektir. Tatil
yolunda trafik kazalarında ölmek en yaygın ölme şeklimizdir. Her bayram
tatilinde, kaç kişinin öldüğünü hesaplar, rekor kırmaya çalışırız. Bizde, Gezi
zekalısı da, geri zekalısı da, direksiyon başına geçince bir canavar kesilir.
Hatalı sollamamı dersin, ters yola girmemi, kırmızı ışıkta geçmemi, trafikte
riskli işler yapmamı, hepsi vardır bizde. Trafikte ölme konusunda, kimse bizim
elimize su dökemez. Hiçbir yol bulamazsak, freni patlayarak kaldırıma çıkan
kamyonları, otobüsleri bulur yine ölürüz.İşyerinde ölme konusunda da hiç fena değilizdir. Hiçbir emniyet tedbiri olmayan, bu konuda bir kuruş harcanmayan tesislerde, köle gibi çalışarak da ölürüz biz. İster maden, ister tersane, bizim için hiç fark etmez. Ölürüz biz. Çalışanlarının güvenini ve sağlığını düşünen firmaların sayısı 10 elin parmaklarını geçmez.
Asabi milletiz biz. Bir anda sinirlenir,
öldürüveririz insanları. Etraf ne der, hayat tarzımız yüzünden, öldürdüğümüz
kadınların, kızların haddi hesabı yoktur. Hiç sorun değil, örfümüz, adetimiz,
töremiz bunu gerektiriyorsa ölürüz de, öldürürüz de biz. Gergin yapımız, bize
cinayet olarak geri döner. Son aylarda, yıllarda, günlük cinayet sayımız, tavan
yaptı, kimsenin haberi yok.
Treni daha hızlı sürersek hızlı tren olacağını
zanneder, yine ölürüz. Alelacele yapılan yolların, binaların, tünellerin,
köprülerin, inşaatların çökmesi sonucu da ölürüz. Biz de hedef sağlamlık değil,
belli bir tarihe kadar projeyi bitirmektir. Depreme uygun olarak yapılmayan
binalar yüzünden toptan ölür, takdiri ilahi deriz.Gaz sıkışır ölürüz, gaz patlar ölürüz, gaz sıkışmaz etrafa yayılır yine ölürüz. Kaynak yaparken ölürüz, tadilat yaparken ölürüz, tamirat yaparken ölürüz. Patron güvenlik için para harcamayı sevmez, harcasa da işçi, “ben bu zıkkımlarla çalışamıyorum der”, yine ölürüz.
Cam silerken ölürüz, cam takarken ölürüz, kutlama kurşunları, maganda kurşunları camları kırar yine ölürüz. Bunların hiç biri denk gelmezse, kafamıza ışıklı tabela veya saksı düşer yine ölürüz.
Protestocu ölür, polis ölür, asker ölür, yoldan
geçen ölür, öğrenci ölür, ekmek almaya giden çocuk ölür, hepsi ölür. Bizde ki
kurşunların gözü kördür. O kör kurşun gider balkonda oturan zavallı öğrenciyi
bulur ve öldürür. Hastane kapılarında ölürüz, hastane, hastane dolaşırken
ölürüz. Çoğu zamanda daha hastaneye bile ulaşamadan, ambulans beklerken ölürüz.
Hiçbir altyapısı olmayan şehirlerimizde sel basar,
toprak kayar, çığ düşer ölürüz. Kimsede, 100 yıldır insanlar tepelerden,
dağlardan akan sular, topraklar, karlar yüzünden ölüyorlar, buna bir çare
bulalım, insanlar ölmesin demez.
Okullarda, işyerlerinde, askeri birliklerde
yemeklerden zehirlenir ölürüz. Domuz gribinden, kuş gribine kadar, sen
istediğini seç, biz hepsinden ölürüz. Bu kadar ölme stresi olan bir ülkede,
sıkıntıdan da ölürüz.
Bin çeşit ölürüz de, bu işlerden bir gram ders alır
mıyız? Almayız, çünkü biz böyleyiz. Bizim canımızın bir kıymeti yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder