Doğru
okudunuz, gerçekten de tatil yapmayı sevmiyorum.
Okullar kapandı, birçok arkadaşım tatil planları yapıyorlar ve de
tatile gidecekleri günleri iple çekiyorlar ama bende bir gram bile o tip bir arzu
yok. Hiçbir zaman da olmadı. Her gün işe gittiğim dönemlerde bile tatile
gittiğim zaman bitse de işe geri dönsem diye düşünürdüm.
Gezmeyi,
değişik yerlere seyahat etmeyi, dışarıda yemek yemeyi çok seven bir insan
olarak tatile gitmeyi hiç sevmiyorum. Aslında, işin daha doğrusu bizim usul
Bodrum, Antalya tatili yapmayı sevmiyorum. Yıllar boyunca en pahalı tesisleri
de, en büyüklerini de, en küçüklerini de, en butiklerini de, hemen hemen
hepsini denedim ama en iyisinde bile en mutlu olduğum gün tesislerden
ayrıldığım gündü.
Birçok tesiste yaşanan şezlong kavgası, yemek kuyruğu, barda masa kap, havuz kenarında
sandalye kap vs. işleri hiç bana göre işler değil. Paramla kendime eziyet
satın alıyormuşum gibi geliyor. Bu tip sorunları olmayan, her şeyiyle çok
beğendiğim tesislerde de benim maksimum kalış sürem beş gün. Beş günden sonra hareketlenip oradan çıkmak istiyorum.Git kahvaltıya, git denize, git duşa, git restorana, git oraya, git buraya, geç kalma yer kalmaz, şezlong biter, masa kalmaz tipi tatil şekli bana hiç uymuyor. Bu tip sorunları olmayan butik otellerde de genelde yapacak hiçbir şey yok. Sıkıntıdan patlasan kimse duymaz.
Ben, bu yönümle biraz babama benzemişim diye düşünüyorum. Babamın, otuz üç yıllık çalışma hayatı boyunca hiçbir zaman yıllık izin kullandığını hatırlamıyorum. Ailece tatile gitmemiz de bir iki kere filan olmuştur. Annem de doğal olarak bu konuda babamın tam tersidir. Bıraksan hiç sıkılmadan beş ay kalır.
Derler ya "Çocukluğuna inmek gerek." diye, bence o kadar geriye gitmeye gerek yok. On beş yıl kadar önce gittiğimiz bir tatil benim için bardağı taşıran son damla oldu. Bir noktada en fazla dört beş gün kalabildiğim için o sene aynı zincirin iki ayrı tesisinde yer ayırttık. Biri Belek’te, diğeri de Fethiye’de. Belek’ten Fethiye’ye de arabayla geçeriz, hem de bir günlük bir ara olmuş olur diye düşündük.
Belek tesisi
ilk duraktı. Akşamüstü saat 16.30 gibi tesise varıp havuza girmeye
çalıştığımızda o saatte havlu istediğimiz için çalışan neredeyse bizi
dövecekti. "Bu saatte havlu olur mu havlular sabah alınır." gibi bir şeyler
zırvaladı. Tesis, bizim turistik tesislerimizin bütün zorluklarını (şezlong
kapmaca, masa kapmaca, tabak elinde yemek kuyrukları vs.) içinde barındıran eski bir tesisti. Servisi de kötüydü, her şeyi de kötüydü. Bir de güneşin
altında bilmem kaçıncı dereceye kadar yandığım için hiçbir mutlu anım yok o
tesisle ilgili.
Üç dört gün
sonra düştük yola, gittik Fethiye’deki tesise. Çok güzel bir yarım ada üzerine
kurulmuş, görünüşü de çok güzel olan, çok büyük bir tatil köyü gibi bir yer. O
kadar geniş bir alan ki arabalarını park ettikten sonra insanları odalarına traktörle
filan götürüyorlar. İlk gece oldukça geç vardığımız için durumu pek kavrayamadık
ama ertesi sabah güneşin ilk ışıkları ile beraber bütün plajları dolaşıp bir tane şezlong
bulamadığımda olayın vahametini hemen anladım. Bırakın şezlongları çocuk
parkındaki salıncakların, tahterevallilerin bile üzerinde havlular vardı.
İnsanlar geceden tutmuşlar.
Olayın
detaylarını öğrenince geceden havlu koymanın da işe yaramayacağını öğrendik.
Oradaki yetkililerden biri "Sabaha karşı saat 4.00’de konulan bütün havluları
topluyoruz." dedi. Peki, ne yapmak lazım? Saat 5.00 gibi koyarsanız sorun olmaz, dedi. Gitmişim tatile, dünyanın da parasını vermişim, (bu arada hiç de ucuz bir
yer değil) sabahın 5.00’inde kalkıp havlu koyacağım. Adama, “Bütün
müşterilerinize yetecek kadar şezlongunuz yok.” diyorum, adam da bana “Ama
biraz anlayışlı olun Emin Bey, tesis de şu anda üç bin müşterimiz var.” diyor.Bu tesis, zaten çok da fazla olmayan Anadolu usulü tatil zevklerimi öldüren son tesis oldu. Münakaşalarla dolu üç dört gün geçirdik. Daha sonra sorunları olmayan tesislere de gittim ama buradaki sorunlar hiçbir zaman aklımdan çıkmadı.
Başta da
belirttiğim gibi her ne türlü tesis olursa olsun, en memnun kaldığımda bile beş günden sonra fena halde sıkılıyorum. Genelde de bu tip tatillerden hem
fiziksel olarak hem de ruhen çok yorgun dönüyorum. Dünyanın bir yerlerine
gidip gezmeyi her zaman bu tip bir tatile tercih ederim.
Tatil
dediğin yerde ben hiçbir şey düşünmemeliyim, hiçbir stres yaşamamalıyım.
Stres, sıkıntı içinde yaşadıktan sonra, İstanbul’da da onlardan tonla var.
Tatil kasabalarında benim en mutlu olduğum, en eğlendiğim zamanlar kış günü
kimsenin olmadığı zamanlardır.
Alaçatı
meydanında kış günü, Köşe Kahve’de içilen kahvenin tadını hiçbir şeye
değişmem.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
olum yorum yazıyom gidiyo mu gitmiyo mu bilemiyom yaw :)) ahahaha
YanıtlaSilhah şimdi oldu anladım nasıl olduğunu yorumun nasıl gittiğini
YanıtlaSilyalnız birz meşakkketli yorumu yazıp göndermek..
YanıtlaSilneyse demiştim ki ;
al bir karavan nerde akşam orada sabah sana en uygunu bu gibi gözüküyo aykutcum
kal sağlıcakla .. sevgiler.. :)))
Doğancım süper olmuş, hepsi gelmiş :)
SilTatilde sezlog icin sabahin korunde kalkacak, yemek icin gurultulu bir ortamda kuyruga girecek ve surekli bir kosusturma icinde olacaksan ona tatil denmez zaten. Sakin bir yerde denize girip huzurlu bir yemek yiyebiliyorsan , surekli farkli yerleri gezip taniyabiliyorsan ben buna tatil derim
YanıtlaSilA
Kesinlikle aynı fikirdeyim. Tatil insanı yormamalı, üstüne yük olmamalı.
Sil🙏🙏🙏
SilGerçekten durum aynen yazdığın gibi ben de neftet ediyorum o tarz tatilden😊
YanıtlaSilBu tarz tatili sevmeyen bir tek ben değilmişim. O kadar çok “Ben de sevmiyorum.” yorumu geldi ki şaşırdım. 😀😀
SilÇok haklısın. Çocuklar büyüdüğünden (35 yıl kadar oluyor) beri tatil köyü macerasını kapattık. Denizi çok seven ama devamlı İstanbul'da oturan biri olarak sakın zamanlarda küçük otelleri tercih ediyoruz.
YanıtlaSilEn iyisini yapıyorsunuz, diğer yerler yoruyor insanı…
SilBen de sevmiyorum. Tatil dediğin gezmek, sokaklarda kaybolmak, yeni yerleri keşfetmek... Tesislerde şezlong, yemek kuyruğu, paranla çile:( koşturmaca ve hep bir kurala bağlı, şirkette çalışıyor gibisin..Zihin, beden, ruh dinlenmeli oysa ki...
YanıtlaSilFiliz’cim bütün yazdıklarına katılıyorum.
Sil