Bu sabah CCI Fabrikaları'nı dolaşmaya devam ediyoruz. Sırada, Bursa Fabrikası var. O zamanlar (sonradan çok yakın arkadaş olduğum) sevgili Carl Mount, Bursa Fabrikası Operasyon Müdürüy'dü. Ben de, Carl ve ekibi ile buluşmak üzere, her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde, Suadiye’de daha horozlar bile uyanmamışken yollara düştüm.
Kaçta yola çıktıysam, Bursa Fabrikası'na vardığımda
daha insanların çoğu gelmemişti. Carl da gelmemişti ama asistanı oradaydı.
"Günaydın" dedim ama kızcağızdan cevap yok. Kendi kendime duymadı herhalde
deyip, bir daha “Günaydın” dedim ama yine cevap yok. Peki, ne yapalım bu sabah
da kaderimiz böyleymiş.
“Ben Carl’ın odasına geçeyim de, orada gelmesini
bekleyeyim o zaman” gibi bir şeyler söyledim ve grip odadaki koltuğa oturdum.
Kızcağız yine bir şey söylemedi. Nitekim benim Bursa fabrikada geçirdiğim 2,5
gün boyunca, kızın ağzından tek bir kelime çıkmadı.
Sonunda Carl geldi ve ekiple toplantı yapacağız, gel
sende katıl dedi. Ref-Pet üretiminin yeni başladığı ve sorunların tam olarak da
aşılmadığı dönemler. Ben daha ilk çayımı içemeden, Carl, ekibe yarım saat
boyunca bağırdı, çağırdı. Konuyla alakam olmadığı halde, ben bile tırstım. Hiç
konuşmayan bir asistan ve aralıksız bağıran bir operasyon müdürüyle güne
başlamış olduk.Toplantı sonunda aşağıya üretime indiğimizde, üretimden sorumlu yöneticilerin odasında bir sessizlik hakimdi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Ulan dedim, bu fabrikada da, kimse konuşmuyor. Sonradan hepsiyle çok samimi olduğum, çok sevdiğim dostlarımın artık çok iyi sohbet ettiklerini biliyorum ama o sabah kimsede sohbet edecek moral kalmamıştı. O sabahtan aklımda kalan tek şey, üretim müdürünün, her gelen e-maili, ilk önce print edip sonra okumasıydı.
Üretimde ve ambarda bütün günü geçirdikten sonra,
Carl, gel seni bu bölgenin satışından sorumlu Kemal Beyle tanıştırayım dedi.
Odasına gittiğimizde Kemal Bey iki bayi ile sohbet ediyordu. Tanışma faslından
sonra, bana “niye geldin Bursa’ya” dedi. Bende, “üretime, ambara bakmaya,
sizlerle tanışmaya geldim” deyince, “üretimde bir bok yok, her şey otomatik,
makinalar üretiyor, (Carl’ı göstererek) bunlarda seyrediyor” dedi.
Carl, bana dönüp “ne diyor” diye sorduğunda da, “bu
fabrikada üretim iyi gidiyor” dedi, dedim ama Carl inanmayıp, “ben Kemal beyi
çok iyi tanıyorum, öyle bir şey demeyeceğini de gayet iyi biliyorum” diye cevap
verdi.
Gün sonunda Carl, benim bu akşam bir işim var, seni
oteline bırakalım yarın akşam beraber yemek yeriz dedi, bende OK dedim ve
ayrıldık. O zamanlar Bursa’da iki otel vardı. Biri Çelik Palas, diğeride
Kervansaray. Gitmeden önce, Çelik Palasın artık çok da iyi olmadığı bilgisi
geldiği için rezervasyon Kervansaray Otelinde yapılmıştı. Saat birazcık geç de olmuştu, karnımda acıkmış, girdim otelin restoranına. Garson menü getirdi ama tam ben menüyü incelerken gelip, “ben size menü getirdim ama tavuktan başka bir şey yok” dedi. Böylece seçim çok kolay oldu. “Ben bir tavuk alayım o zaman” dedim.
Büyük dostlukların temellerinin atıldığı, Bursa
ziyaretimin ilk günü, hiç konuşmayan çalışanlar, aralıksız bağıran müdürler ve
olmayan yemeklerle son buldu.
Sevgili Bursa ekibi, hepinizin kalbimdeki yeri çok
ayrıdır. 2,5 gün içinde ve daha sonraki ziyaretlerimde, başta satın almacı
kardeşlerim Haldun ve Bülent olmak üzere, Suat Beyden, Ümit’e, Aylin’den,
Hakan’a, Yusuf Bey’e kadar, sevgili Tuncay ve Cenker’de dâhil olmak üzere
hepinizden çok şey öğrendim, hepinizi çok seviyorum.
Şimdi Enver diyecek ki, "Ağabey benden niye söz
etmedin?". Söz etmeme bile gerek yok, sen benim kardeşimsin.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder