Bu güzel cuma sabahında hep beraber Elazığ’a gidiyoruz. Elazığ’a, İstanbul’dan direkt uçuşun bile olmadığı günlerde, Ankara aktarmalı Elazığ’a gitmek için sevgili Petek ile yola çıktık.
O zaman bölgeden sorumlu olan, Bekir beyin daveti üzerine, "Bir
günlüğüne Elazığ’a gidip dönelim" dedik ama sonradan da öğrendik ki, Elazığ’a
günde bir tane uçak var. Giden uçak, 1,5 saat kadar sonra geri dönüyor. Tamam,
uzun kalmak istemiyorduk ama bu da biraz fazla kısa oldu.
Genç bir arkadaş bizi karşıladı ve beraberce kısa bir yolculuktan sonra
Elazığ depoya vardık. Bizimkiler nakliyeciden dertliydi, nakliyeci de bizden.
Nakliyeci “Çok az sevkiyat çıkıyor” diyordu, bizimkiler de, “Az çıkan sevkiyatı
bile yapamıyor ki” diye şikâyet ediyorlardı.
Depoda çıt çıkmıyordu. Ofis katında bütün kapılar kapalı ve koridorlar
karanlıktı. Biz, ilk önce erken geldik halen uyuyorlar zannettik. İstanbul’daki gürültülü ortamdan sonra, çıt çıkmayan bir ofis biraz değişik gelmişti.
Ofiste içilen çaylardan ve ambar turundan sonra, öğlen yemeğini Harput’ta
yiyelim önerisine çok sıcak baktık ve Harput’a doğru yola koyulduk. Sıcaktan ve
yokuştan araba su kaynatmasaydı daha da iyi olacaktı ama yine de eski bir konak
gibi bir ortamda, yer sofrasında çok güzel yöresel yemekler yediğimizi
hatırlıyorum.
Harput dönüşü bir türbe ziyareti bile yaptık. Ben girmedim ama sürünür gibi
girilen bir kapıdan Petek içerilere kadar girdi. Bu arada Petek demişken, bu
yolculukta saçlarının kıpkırmızı olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Böyle
kırmızıya kaçan siyahımsı renkten filan bahsetmiyorum. Türk bayrağı kırmızısı
gibi bir kırmızı ve yola çıktığımız andan itibaren herkes bize Merih’ten gelmişiz
gibi bakıyordu.
Her gün tek uçuş olduğundan dolayı, bir gece Elazığ'da kalmamız gerekiyordu ve sağ olsun
Bekir Bey de bize Hazar gölünün kıyısında, eşsiz bir manzarası olan bir otelden
yer ayırtmıştı. "Şehirde birahanelerden çıkan insanlar gece birbirini
bıçaklıyor, siz burada kalın, burası daha emniyetli" demişti. Şu anda durumu
nasıldır bilmiyorum ama manzara en az İsviçre kadar güzeldi. Tek sorun otelin
Diyarbakır yolunun 20. Kilometresinde olmasıydı. Birazcık dağ başı gibi bir yer
ve etrafta da in cin top oynuyor. Otelde de bizden başka hiçbir müşteri yok.
Akşam bizi otele bıraktıklarında saat 7.00 gibi bir şeydi ve benim gözüme
otelin yanındaki restoran takıldı. Oteldeki tek yaşayan canlı olan ve resepsiyon
gibi bir yerde duran çocuğa yandaki restoranı sordum. Çocuk da, “Aile restoranı
ağabey, bizim bütün müşterilerimiz orada yer” dedi. Çocuk tavsiye etti artık
gitmemek olmaz.
İçerisi pek de bir aile ortamı gibi durmuyordu. İçeride tek bir bayan
olmadığı gibi, masalardaki adamlar da rakı içiyorlardı ve “Allah’ım nedir benim
çilem” tipi kasetler çalıyordu. Allah var en ufak bir rahatsız edici bir bakış
veya söze maruz kalmadık. Belki misafirperverliklerinden, belki de, Merihlilere
bulaşmamak için kimse bize laf atmadı.
Yemek bitti, yatmak için erken, odalar 1,3 m2, odada oturamazsın; "Biraz
lobi de oturalım bari dedik" ama kısa bir süre sonra lobide okey masaları
kurulmaya başlandı. 20 kadar herif rakı içerek, kavun ve peynir yiyerek,
bağırıp, çağırarak okey oynamaya başladı. Herifler rakı içiyor, ben de 3 metre
ileride Merihli arkadaşımla oturuyorum.
Bir müddet sonra herifler iyice kafayı bulmaya başladı ve ortam tatsız
olmaya başladı. Petek, “Hadi odalara gidelim, bunlar bana bakmaya başladı”
dedi, ben de “Kızım onlar senin ne halt olduğunu anlamadı bile, onlar bana
bakıyorlar” diye cevap verdim…
Daha sonra birkaç defa daha Elazığ’a gittimse de, (artık sabah gidip akşam
dönmek mümkün olduğu için) hiç gece kalmadım ve Hazar gölünü de bir daha
görmedim. Sadece bir tahmin ama geçen yıllar içinde etrafı çirkin evlerle,
sitelerle dolmuş olabilir.
Sabah küçük bir Keban turu atarak havaalanına doğru yola çıktık. Keban
Barajı, gerçekten etkileyiciydi. Havaalanında, bizim Merihli arkadaşa bu
sefer de kadın polisler takıldı. Kırmızı saçları görünce didik didik aradılar.
Ben, güvenlikten geçip dakikalarca beklediğimi hatırlıyorum.
Elazığ, verimli topraklarıyla, zengin alt yapısıyla, Gakkoşlarıyla, Doğu
Anadolu’nun çok önemli bir şehri. Şu anda da sevgili kardeşim Hakan yepyeni,
sıfırdan kurulan büyük bir fabrikanın müdürlüğünü yapıyor. Hakan’a ve her
seferinde Elazığ’da güzel vakit geçirmemizi sağlayan bütün dostlara sonsuz
sevgilerimi gönderiyorum.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder