4 Temmuz 2014 Cuma

CCI Elazığ Depo Ziyareti...

Günaydın dostlar...

Bu güzel cuma sabahında hep beraber Elazığ’a gidiyoruz. Elazığ’a, İstanbul’dan direkt uçuşun bile olmadığı günlerde, Ankara aktarmalı Elazığ’a gitmek için sevgili Petek ile yola çıktık.

O zaman bölgeden sorumlu olan, Bekir beyin daveti üzerine, "Bir günlüğüne Elazığ’a gidip dönelim" dedik ama sonradan da öğrendik ki, Elazığ’a günde bir tane uçak var. Giden uçak, 1,5 saat kadar sonra geri dönüyor. Tamam, uzun kalmak istemiyorduk ama bu da biraz fazla kısa oldu.
 
 
Genç bir arkadaş bizi karşıladı ve beraberce kısa bir yolculuktan sonra Elazığ depoya vardık. Bizimkiler nakliyeciden dertliydi, nakliyeci de bizden. Nakliyeci “Çok az sevkiyat çıkıyor” diyordu, bizimkiler de, “Az çıkan sevkiyatı bile yapamıyor ki” diye şikâyet ediyorlardı.

Depoda çıt çıkmıyordu. Ofis katında bütün kapılar kapalı ve koridorlar karanlıktı. Biz, ilk önce erken geldik halen uyuyorlar zannettik. İstanbul’daki gürültülü ortamdan sonra, çıt çıkmayan bir ofis biraz değişik gelmişti.

Ofiste içilen çaylardan ve ambar turundan sonra, öğlen yemeğini Harput’ta yiyelim önerisine çok sıcak baktık ve Harput’a doğru yola koyulduk. Sıcaktan ve yokuştan araba su kaynatmasaydı daha da iyi olacaktı ama yine de eski bir konak gibi bir ortamda, yer sofrasında çok güzel yöresel yemekler yediğimizi hatırlıyorum.
 
Harput dönüşü bir türbe ziyareti bile yaptık. Ben girmedim ama sürünür gibi girilen bir kapıdan Petek içerilere kadar girdi. Bu arada Petek demişken, bu yolculukta saçlarının kıpkırmızı olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Böyle kırmızıya kaçan siyahımsı renkten filan bahsetmiyorum. Türk bayrağı kırmızısı gibi bir kırmızı ve yola çıktığımız andan itibaren herkes bize Merih’ten gelmişiz gibi bakıyordu.

Her gün tek uçuş olduğundan dolayı, bir gece Elazığ'da kalmamız gerekiyordu ve sağ olsun Bekir Bey de bize Hazar gölünün kıyısında, eşsiz bir manzarası olan bir otelden yer ayırtmıştı. "Şehirde birahanelerden çıkan insanlar gece birbirini bıçaklıyor, siz burada kalın, burası daha emniyetli" demişti. Şu anda durumu nasıldır bilmiyorum ama manzara en az İsviçre kadar güzeldi. Tek sorun otelin Diyarbakır yolunun 20. Kilometresinde olmasıydı. Birazcık dağ başı gibi bir yer ve etrafta da in cin top oynuyor. Otelde de bizden başka hiçbir müşteri yok.

Akşam bizi otele bıraktıklarında saat 7.00 gibi bir şeydi ve benim gözüme otelin yanındaki restoran takıldı. Oteldeki tek yaşayan canlı olan ve resepsiyon gibi bir yerde duran çocuğa yandaki restoranı sordum. Çocuk da, “Aile restoranı ağabey, bizim bütün müşterilerimiz orada yer” dedi. Çocuk tavsiye etti artık gitmemek olmaz.
 
İçerisi pek de bir aile ortamı gibi durmuyordu. İçeride tek bir bayan olmadığı gibi, masalardaki adamlar da rakı içiyorlardı ve “Allah’ım nedir benim çilem” tipi kasetler çalıyordu. Allah var en ufak bir rahatsız edici bir bakış veya söze maruz kalmadık. Belki misafirperverliklerinden, belki de, Merihlilere bulaşmamak için kimse bize laf atmadı.

Yemek bitti, yatmak için erken, odalar 1,3 m2, odada oturamazsın; "Biraz lobi de oturalım bari dedik" ama kısa bir süre sonra lobide okey masaları kurulmaya başlandı. 20 kadar herif rakı içerek, kavun ve peynir yiyerek, bağırıp, çağırarak okey oynamaya başladı. Herifler rakı içiyor, ben de 3 metre ileride Merihli arkadaşımla oturuyorum.

Bir müddet sonra herifler iyice kafayı bulmaya başladı ve ortam tatsız olmaya başladı. Petek, “Hadi odalara gidelim, bunlar bana bakmaya başladı” dedi, ben de “Kızım onlar senin ne halt olduğunu anlamadı bile, onlar bana bakıyorlar” diye cevap verdim…

Daha sonra birkaç defa daha Elazığ’a gittimse de, (artık sabah gidip akşam dönmek mümkün olduğu için) hiç gece kalmadım ve Hazar gölünü de bir daha görmedim. Sadece bir tahmin ama geçen yıllar içinde etrafı çirkin evlerle, sitelerle dolmuş olabilir.

Sabah küçük bir Keban turu atarak havaalanına doğru yola çıktık. Keban Barajı, gerçekten etkileyiciydi. Havaalanında, bizim Merihli arkadaşa bu sefer de kadın polisler takıldı. Kırmızı saçları görünce didik didik aradılar. Ben, güvenlikten geçip dakikalarca beklediğimi hatırlıyorum.

Elazığ, verimli topraklarıyla, zengin alt yapısıyla, Gakkoşlarıyla, Doğu Anadolu’nun çok önemli bir şehri. Şu anda da sevgili kardeşim Hakan yepyeni, sıfırdan kurulan büyük bir fabrikanın müdürlüğünü yapıyor. Hakan’a ve her seferinde Elazığ’da güzel vakit geçirmemizi sağlayan bütün dostlara sonsuz sevgilerimi gönderiyorum.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder