Michigan’da, daha sonra başka bir grup tarafından satın
alınan eski şirketimde çalıştığımız günlerde, çalışanlara "Senin bu
şirketteki hedefin, amacın nedir?" diye sorarlardı. Sen de “Dünyanın en iyi
muhasebe defterlerini tutmak.” filan gibi bir cevap verirsen yanlış cevap
olurdu.
Sık sık çalışanlara (çalıştıkları bölüm ne olursa olsun) hedeflerinin şirketin kâr etmesini sağlamak, yatırımcıların bekledikleri geri dönüşleri yaratmak ve bunları yaparken de şirketin nakit akışını dengede tutup şirketi parasız bırakmamak olduğu hatırlatılırdı. Birçok diğer firmadan farklı olarak bütün bunların yanında müşteri memnuniyeti de ilk sırada yer alırdı. Müşteri memnuniyetinin diğer üç hedefe ulaşmak yolunda büyük bir katkısı olacağına inanılırdı ve de gerçekten de öyle oluyordu.
O şirketin ismi her zaman Amerika’da en çalışılacak şirketler arasında ilk sıralarda yer alırdı. Elemanlarına çok değer verirlerdi ve elemanlar da her zaman gururla "Ben bu şirkette çalışmaktan çok mutluyum." derlerdi. Hemen hemen herkes emekli olana kadar orada çalışırdı. Ayrılıp da başka bir yere geçeni hiç duymadım.
Genelde ne oluyor? Bu insanların kaçta gelip, kaçta iş başı yapıp nasıl sokağa gittiğinden kimsenin haberi bile olmuyor. Yöneticiler geldiğinde zaten herkes gitmiş oluyor. Bina içinde kimseleri görmeden yollara düştükleri için de bu arkadaşlar kendilerini büyük resmin bir parçasıymış gibi hissetmiyorlar. Kafalarında bir "içerdekiler dışardakiler" düşüncesi oluşuyor.
Sık sık çalışanlara (çalıştıkları bölüm ne olursa olsun) hedeflerinin şirketin kâr etmesini sağlamak, yatırımcıların bekledikleri geri dönüşleri yaratmak ve bunları yaparken de şirketin nakit akışını dengede tutup şirketi parasız bırakmamak olduğu hatırlatılırdı. Birçok diğer firmadan farklı olarak bütün bunların yanında müşteri memnuniyeti de ilk sırada yer alırdı. Müşteri memnuniyetinin diğer üç hedefe ulaşmak yolunda büyük bir katkısı olacağına inanılırdı ve de gerçekten de öyle oluyordu.
O şirketin ismi her zaman Amerika’da en çalışılacak şirketler arasında ilk sıralarda yer alırdı. Elemanlarına çok değer verirlerdi ve elemanlar da her zaman gururla "Ben bu şirkette çalışmaktan çok mutluyum." derlerdi. Hemen hemen herkes emekli olana kadar orada çalışırdı. Ayrılıp da başka bir yere geçeni hiç duymadım.
En önemli konu müşteri memnuniyeti ve müşterilerle
birebir muhatap olan çalışanlardı. Her sabah müşterilere giden satıcılar,
dağıtımcılar, servisçiler ve teknik ekip büyük bir moralle piyasa
yollanırlardı. Her bölüm çok önemli ve gerekli ama dışarı gidenlerin, şirketin
sokaktaki gülen yüzü olmaları gerçekten de çok mühim bir konudur.
Binada çalışan bütün yöneticiler (her ne seviyede
olurlarsa olsunlar) işe erken gelip kahvelerini aldıktan sonra, ilk önce
piyasaya çıkacak çalışanların yanına giderlerdi. Bazıları satıcıların yanına,
bazıları dağıtıcıların yanına, bazıları da teknik elemanların yanına
giderlerdi.
Gözünüzde canlandırın, satış ekibi piyasaya gitmeden
evvel son hazırlıklarını yaparken herkes (bütün yöneticiler) yanına gelmiş; günaydın diyorlar, dertleri sıkıntıları var mı soruyorlar, sohbet ediyorlar,
moral veriyorlar. O gün o çalışan süper bir ruh haliyle piyasaya gitmez
mi? Tabii buradaki amaç büyük sohbetlere dalıp bir gece önceki maçların
yorumlarını yaparak çalışanları geciktirmek değil. Hiçbir sohbet olmasa bile insanların oralarda bulunması süper bir moral oluyordu. Genelde ne oluyor? Bu insanların kaçta gelip, kaçta iş başı yapıp nasıl sokağa gittiğinden kimsenin haberi bile olmuyor. Yöneticiler geldiğinde zaten herkes gitmiş oluyor. Bina içinde kimseleri görmeden yollara düştükleri için de bu arkadaşlar kendilerini büyük resmin bir parçasıymış gibi hissetmiyorlar. Kafalarında bir "içerdekiler dışardakiler" düşüncesi oluşuyor.
Hudson’s kültürü gibi şirketin sokaktaki aynası
olan insanlara herkesin moral verip ilgi göstermesi iyi bir alışkanlık ama bu
satış bölümü bu şirketteki en önemli bölümdür anlamına da gelmemeli. Birçok
şirkette yerleşmiş bulunan “Biz satış şirketiyiz.” gibi laflar da son derece
yanlıştır ve diğer bölümlerin motivasyonunu kırmaktan başka bir işe yaramaz.
Sonuçta her şirket satış şirketidir ve satış bölümü de dahil olmak üzere bütün
bölümler aynı hedeflerin peşinden koşarlar.
İşine severek gelen ve severek çalışan insanlar her
zaman daha verimli oluyorlar ve şirketin ana hedeflerine daha çok etki
ediyorlar. Moralsiz, işe söylenerek gelen, yataktan zorla kalkan insanlar da
günün büyük bir kısmını verimsiz işlerin peşinde koşarak geçiriyorlar.
Her şirkette bu konuda en büyük görev bölüm
yöneticilerine ve insan kaynakları departmanlarına düşüyor. İnsanların neşe
içinde ve verimli bir şekilde çalışacakları ortamları yaratmak her yöneticinin
asli görevleri arasında yer almalıdır. Kimse unutmasın ki çok ciddi ve çok
yüksek boyutlu işler güler yüzle de yapılabilir. İşyeri insanların sıkıntıdan
öldüğü bir yer olmak zorunda değildir.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...
Hudson's, Briarwood belleğimde canlandı şimdi.Paragraf 6, satış ekibi kültürü 80 sonlarında burada da benzerdi, ihracaatın zirvede olduğu zamanlardı.
YanıtlaSilGünaydın Dostlar,
YanıtlaSilYazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın...