18 Kasım 2018 Pazar

Nilüfer...

Günaydın dostlar…

Her türlü müzik türünü dinlemeye meraklı olan ben, hayatım boyunca hiç Müslüm Gürses dinlememiştim. Müslüm Baba’nın varlığını biliyordum ama müziğini hiç merak etmemiştim. Sağda solda duyduğumda da bana hitap etmediğini düşünürdüm.
İbrahim Tatlıses dinlerim, Orhan Baba’yı dinlerim, Ferdi Tayfur dinlerim hatta Küçük Emrah’ı bile dinlerim ama Müslüm Baba ile hiç yollarımız kesişmemişti.


Müslüm Baba gerçekten de çok farklı bir karakter. O “ruh” dediğimiz konu var ya bizim Baba’da fazlasıyla var. Bu kadar çok takipçisi olmasının en büyük nedeni de şarkılarından insanların kalplerine yansıttığı o ruhtan kaynaklanıyor. Şarkı söylemek bir meziyettir ama o ruhu dinleyenlere geçirebilmek bambaşka bir doğallıktır.

Bu sabah Müslüm Baba sohbeti yapmamın tek nedeni, geçen hafta gittiğim Müslüm filmi. Film beni şaşırtmadı. Çok sıkıntılı bir hayattan gelip meşhur olduğunu biliyordum. Birçok başka sanatçının da yaşam öyküsü film yapılsa çok farklı olmayacağını düşünüyorum.

Ben iyi bir film izleyicisi değilim, sinemaya da pek gitmem; buna rağmen filmi beğendim. Tek beğenmediğim kısmı, Ege aksanıyla konuşan Müslüm Baba oldu. Bilhassa gençliğini oynayan çocuğu ve Müslüm’ün annesi rolündeki sanatçıyı çok beğendim. Özay Gönlüm filminin konuşmaları bu filme karışmış gibiydi.

İyi bir dizi izleyicisi olmasam da, filmlerdeki diğer oyuncuların çeşitli dizilerden geldiğini ben bile biliyorum. Meğerse Altın Koy’un şımarık çocuğu Mert’in de çocukluğu Urfa’da geçmiş.

Filmin ana teması sıkıntı üzerine kurulmuş. İzlerken her türlü sıkıntıyı ve zorluğu yaşıyorsunuz. Bir an önce soğuk havaya çıkıp ferahlamak istedim. 2 saat boyunca dert izlemekten içim karardı. Hayatın zorlukları, sıkıntıları altında bunalan kardeşlerimizin Allah yardımcısı olsun.
2 saat boyunca Müslüm Baba o kadar çok içki içti ki, neredeyse ben sarhoş oldum. İçki ben de susuzluk yaratıyor, sinemadan çıkınca bol bol su içtim. Rahmetli ne bulduysa içti. Perdenin bir köşesinde sürekli boş şişeler vardı.

Filmdeki amcanın konuşmasını beğenmediğim gibi, şarkı söylemesini de beğenmedim. Daha Müslüm bir ses bekliyordum. Hemen şunu da belirteyim sesini beğenmesem de oyunculuğunu çok beğendim. Belli ki Müslüm Baba defalarca izlenmiş, çalışılmış.
Olaya hiç hâkim olmadığım için ertesi gün epeyce bir araştırma yaptım. Youtube’de Baba’nın şarkılarını ve sohbetlerini dinledim. Dediğim gibi çok farlı bir insan, çok farklı bir ekol. O dönemin diğer arabesk söyleyenlerine de benzemiyor. Müslüm farklı bir yaşam şekli.
Bütün bu izlemelerden bana kalan da, Nilüfer. Nasıl bir şarkıdır o? Ben bu şarkıyı bugüne kadar neden hiç duymamışım. Geçen hafta sonundan beri evde, sokakta, arabada, her yerde dinliyorum. Çok farklı bir şarkıdan ve çok farklı bir ruh halinden söz ediyorum.

Söylemeye kalksanız söylenmiyor. Müslüm Baba gibi nefesinin biteceği yere kadar söyleyip, her an devrilecekmiş gibi bir ruh hali gerekiyor. Normal bir yaklaşımla bu şarkı söylenemez. Söylense de Nilüfer olmaz. Dinlemeyen bütün dostlarıma bu şarkıyı tavsiye ediyorum. Hiç duymadınızsa siz de benim gibi çok şey kaçırmışsınız demektir.

Muhterem Nur’dan bahsetmeden Müslüm Baba yazısı olmaz. Hayatının ikinci döneminde Muhterem Nur’un Müslüm Baba’ya çok şey kattığı kesin. Her ne kadar gerçek Müslümcüler bu değişimi çok sevmese de, kadıncağızın çok olumlu etkileri olmuş.
Senaryodaki bütün sıkıntılara rağmen, ben filmi hiç sıkılmadan seyrettim. Yarım asırlık yaşamımda yüzlerce defa bu konuya benzer filmler izlemiş olmama rağmen, yaşam öyküsünü ilgi ile takip ettim. Film sinemada oynadı ama yurdun her köşesinde, her gün yüzlerce Müslüm filmlerinin çekildiğini de unutmamız lazım.

Unutmayalım ki, herkesin bir Limoncu Ali’si yok.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…