28 Mart 2021 Pazar

Hiç Fotoğrafım Yok...

Günaydın Dostlar,

“Daha geçen gün binlerce fotoğrafı düzenledim diyordun, ne demek hiç fotoğrafım yok?” dediğinizi çok net olarak duyabiliyorum. Allah’a şükür fotoğraf çok da iş seyahati için gittiğim yerlerde hiç çekmemişim.

Görevli olarak dünyanın birçok yerine gittiğim halde, oralarda çekilmiş bir tane bile fotoğrafımın olmadığını fark ettim. Sohbetler sırasında öğrendim ki, arkadaşlarımın çoğu için de durum çok farklı değil. Hepimiz işleri bitirip dönmeye odaklanmışız ve “Şurada iki saniye duralım da birazcık poz verelim.” dememişiz.



Bütün gün süren toplantılar, akşam grupça yenilen yemekler ve yemek sonrası otel odasında Türkiye’deki işlerimizi takip etmeler. Bütün seyahatlerimiz böyle geçmiş. Sonuçta siz seyahattesiniz diye Türkiye’deki işler durmuyor. Cevap yazılması gereken e-mailler, onaylanması gereken siparişler hepsi sizi bekliyor.

O zamanlar resim çekmek bu kadar kolay olmasa da yine de mümkündü. Niepce öncesi günlerden bahsetmediğimize göre bizim içimizde yokmuş. Çalışmaktan başka hiçbir şey düşünememişiz.

En az 15 kere Viyana’ya gitmiş olsam da, Viyana sokaklarında bir tane bile fotoğrafım yok. İnsan otelin kapısının önüne çıkar da orada çektirir bari. Hiçbir şeye kafamız çalışmamış. Sürekli olarak, ‘sonra gezmek için geldiğimizde çektiririz’ gibi bir hisse kapılmışız ama ‘sonra’ hiç gelmemiş.

Viyana böyle de, Brüksel daha mı farklı? Orada da durum çok farklı değil. Grupça yediğimiz akşam yemeklerinde bile bir tane fotoğraf çektirmek hiç aklımıza gelmemiş. En az 15-20 kere de Brüksel’e gitmişimdir ama bırakın bir taneyi yarım tane bile fotoğrafımız yok. Bir yere gidemesek de Grand Place’de yemek yemişliğimiz vardır. İnsan iki fotoğraf çekmez mi?

Tamamen gezmeye ve oradaki arkadaşlarımızı görmeye yönelik olarak Bakü’ye gitmiştik. O yüzden Bakü’de çekilmiş çok güzel fotoğraflarımız ve anılarımız var. Keşke Kazakistan, Kırgızistan gibi diğer ülkelerde de çekilmiş bir sürü fotoğrafımız olsaymış. Bakü’ye de kendimiz kalkıp gitmeseydik muhtemelen orada da olmazdı.

En üzüldüğüm yerlerden bir tanesi de Ürdün. Ürdün’e defalarca gittim ama bir tane bile fotoğrafım yok. Bir tane bile fotoğrafımı çekmediği için ben Firas’ı suçlarım. Ürdün’de o kadar çok fotoğraf çekilecek yer var ki, insan birinde bile mi çektirmez. Keşke dünyanın en tuzlu sularında nasıl batmadığımın bir fotoğrafı olsa, ne güzel olurdu. Madaba’daki çok sevdiğim bahçe restoranı da olurdu. Bir gün Firas’ın beni yeniden gezdirmesi gerekecek.

Ne Irak’ta, ne de Suriye’de; hiçbir yerde çekilmiş tek bir fotoğrafım yok. Piramitleri de Kahire’de bir toplantı sırasında öğle yemeği arasında görmüştük. Bizi koştur koştur götürüp getirmişlerdi. İyi ki de yapmışız yoksa onları da göremeyecektik. Şehirden uzak daha mistik bir yer bekliyordum ama olsun yine de çok güzeldi. Paraya kıyıp develerle resim çektirmediğime şimdi pişman oldum.

Cape Town’da dönüş gününde uçak saatine kadar epeyce vaktimiz vardı. Genelde uçaklar akşama doğru veya sabaha karşı kalkıyorlar. Tecrübeli arkadaşlarım taksi tutmuş kısa bir tura çıkıyorlardı. Son anda ben de onlara katıldım da epeyce bir yer gördüm. Masa Dağı’ndan en güney noktaya kadar birçok yere gitmiştik.

Udapiur’da bir yanlışlık olmuş ve birçok çekim yapmışız. Çok güzel bir yer olmasının bizi etkilediğini düşünüyorum. İyi ki de yapmışız, zira gitmesi oldukça zor ve sapa bir yer. Her nedense Udapiur’da gösterdiğimiz başarıyı Hong Kong ve Macau’da gösterememişiz. Sonuçta, onlar da çok uzak noktalar ve her zaman gidilemeyecek yerler.

Moskova’da otele çok yakın olduğu için toplantılardan sonra yemeğe kadar olan arada Kızıl Meydan’a yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Hava korkunç soğuk olsa da birkaç fotoğraf çekmeyi başarabilmişiz.

Her yıl en az bir kere gittiğim Atlanta’dan da hiçbir şey yok. Son sabah her yer kapalıyken sevgili dostum Gülgün’le boş sokaklarda çektiğimiz fotoğraflar da olmasa sıfıra sıfır elde var sıfır durumu olacakmış.

En başarısız olduğum noktalardan biri de Londra. İş için de, gezmek içinde defalarca gittiğim bir yer olmasına rağmen tek bir fotoğrafım yok. Hadi benim içimde yok, demek ki yanımdakilerin de yokmuş. Sevgili dostum Selim olsa yüzlerce çekerdi.

Son olarak da Rio’dan bahsetmek istiyorum. Rio’ya üç kere gittim ve epeyce resmim var. Cape Town’da öğrendiğimiz yöntemi Rio’da da uyguladık. Yarım günlük taksi turuyla bütün turistik yerleri gezdik. Gençlik yıllarımda gittiğimde de birçok yeri zaten gezmiştim. Corcovado halen aynı.

Bu örnekleri çoğaltabilirim, Tokyo’dan tutun da Pakistan’a kadar çok geniş bir yelpaze var. Yelpaze var da fotoğraf yok. Sevgili dostlar, bir yere gittiğiniz zaman iki saatliğine de olsa bir yerleri görmeye çalışın. Havaalanı yolunda bile olur. “Nasıl olsa bir daha geliriz” diyoruz ama genelde de daha bol zamanlı bir imkân hiç olmuyor. Gerekirse cebinizden ödeyerek bir gece daha kalın.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

21 Mart 2021 Pazar

Kimse Çok Sevmiyor

Günaydın Dostlar,

İş hayatımız boyunca hepimiz sevmediğimiz birçok işi yapmak zorunda kalıyoruz. Makamınız ne olursa olsun herkes bu durumdan payını alıyor. Şirketin birinde CEO veya yönetim kurulu başkanı olan bir kişi, hiç mi sevmediği işleri yapmıyor? İnanın yapıyorlar.

Devlet başkanları bile bu durumdan muaf değiller. Onlar da çok sevmeseler de birçok iş yapıyorlar. Belki de hepimizden çok. Yaptıkları binlerce işin ve verdikleri kararların hepsi çok mu keyifli zannediyorsunuz.



Çarşamba sabahı sevgili kardeşlerim Olcay ve Şükrü ile bu tip konulardan konuşurken söz döndü dolaştı Fenerbahçeli Palkas’a geldi. Pelkas ortada oynamayı çok seviyor ve en başarılı olduğu yer de orası ama taktik gereği veya ihtiyaçlar gereği bazen sol tarafa da konabiliyor.

Ben de sol tarafta çok başarılı olamadığını düşünüyorum ama oraya konduğu zaman elinden geleni de yapmıyor. Hemen keyfi kaçıyor. Çok beğenmediğin bir iş olabilir ama en azından bir çaba göster. İş hayatında hangimize soruyorlar “Bu işi sever misin?” diye.

Ben bütün iş hayatım boyunca verimsiz işleri yapmayı çok sevemedim. Yılda iki tane sunum hazırlayıp beş tane toplantı yapan şirketler var, diğer yanda da sunum ve toplantı için yaşayan şirketler de var. Hepsine bir şekilde ayak uydurup istenenleri yapmanız gerekiyor. Kimseye “Ben bu işi çok da sevmiyorum.” diyemezsiniz.

Çok sevmeyebilirsiniz ama bu devirde yaptığınız iş değil, o işi nasıl sattığınız daha önemli. Yerleri süpürüp pırıl pırıl yapsanız da “Ben yerleri tertemiz yaptım.” diye her ortamda yaygara yapmazsanız çoğu kişinin haberi bile olmaz.

Yerinde oynatılmayan futbolcunun hemen tadı kaçıyor. Ofislerde, fabrikalarda, oralarda, buralarda çalışan bizler ne yapalım. Her çalışanın gününün bir bölümü çok da sevmediği işleri yaparak geçiyordur. Üstelik sporcuların aldığı paranın binde birini de almadan yapıyorlar bu işleri. İşyerlerinde tek dert işlerin yapılmasıdır. İşleri yaparken mutlu olup olmadığınız genellikle ikinci planda kalır, hatta üçüncü planda kalır.

Profesör doktorların ihtiyaç anında hastaların altını temizlediğini gördüm. Eminim onlar da çok mutlu olmuyorlardır. İhtiyaç anında masanızın büyüklüğünün çok bir anlamı kalmıyor.

Amerika’da ilk işe başladığımda çalıştığım şirket, bizi ‘Gerektiğinde herkes her işi yapabilir.’ kültürüyle yetiştirdi. Müşterilerin araçlarına mobilya yüklemekten tutun da bitmek bilmez depo satışlarına kadar her işi yaptık. Böyle bir kültürle büyüdüğüm için bana hiçbir iş zor gelmez. Masam ne kadar büyük olursa olsun; gerektiğinde Excell tablolarını da hazırlarım, gece yarılarına kadar sevkiyatları da organize edebilirim. Sistemdeki on binlerce kodu düzelttiğim de vardır.

Kimsenin çok fazla iş seçme şansı yok. Hepimiz sokaktaki gerçeklerin karşımıza çıkarttığı işleri yapmak zorundayız. ‘Bu benim işim değil.’ düşünce tarzı kendinizi mutsuz etmekten başka bir işe yaramaz. Zaten çalıştığı şirketi kendi şirketi gibi gören bir kişi bu tip düşünceler içine girmez. Kendi şirketiniz olsa hiç çekinmeden hepsini yapacaktınız.

Tabii bu durumların ille de iş yerlerinde olması gerekmiyor. Evde yaptığımız işleri düşünün. Evdeki işlerin hepsini çok severek mi yapıyoruz? Ben süper ev temizlerim ama ütü yapmaktan nefret ederim. Sürekli evde çalışan insanlar da sevmeseler de yaptıkları her işin hakkını vermeye çalışıyor. Herkes elinden gelen en iyi yemeği yapmaya çalışır, kimse “Ben aşçı değilim, bu durumdan çok mutsuzum, bugün de yağını koymayayım.” demez.

Bu devirde her şey gittikçe zorlaşıyor. Para kazanma rekabeti her gün artıyor. Ancak minik farklılıkları yaratabilen ve değişimlere ayak uydurabilen şirketler ayakta kalabilecek. İş seçerek değil, bu minik farklılıkları yaratarak çalıştığımız işyerlerinin para kazanabilmesini sağlamalıyız. Son elli yılda yaptıklarımızla önümüzdeki elli yılda yol alamayız.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

14 Mart 2021 Pazar

Yarasın...

Günaydın dostlar…

Mazhar Fuat Özkan’ın çok güzel bir şarkısının içinde “Vitaminler avuç avuç siren sesleri her yerde” diye bir kısım vardı. Onlar yeni kıtadan söz ediyorlardı ama avuç dolusu vitaminler ve çakma ilaçlar artık en yakınımızda.

Etrafımız tabletler, şuruplar, iğneler, serumlar, tozlar, yağlar ve daha birçok şey ile sarıldı. Salgının da katkısıyla televizyon kanalları, radyolar ve sosyal medya bu tip ürünlerin reklamlarıyla doldu taştı.



Çok fazla ilaç ve türevlerini kullanır olduk. Her dert için bir hap var. Kimle konuşsanız herkes bir şeyler alıyor. En yakınımdakiler bile ne duyuyorlarsa alıyorlar. “O içtiğin hap ne işe yarıyor?” diye soruyorum, Örnek olarak, “Cildi gençleştiriyormuş” diyorlar. “Kim söyledi?” diye sorduğumda da aldığım iki tane standart cevap var; ya internet söylemiştir, ya da bir yakınımız.

Internet çok faydalı olmakla beraber bazı konularda da bizi yanlış yola saptırabiliyor. Artık her şeyin cevabını doktorlarda değil de internette arar olduk. Her insanın bünyesinin çok farklı olduğunu unutmayalım. Bir insana çok iyi gelen bir tedavi şekli başka birine hiç iyi gelmeyebiliyor. Hiç doktora görünmeden ilaçlarla görücü usulü evlilikler yapmayın.

E vitamini cilde çok iyi geliyormuş. Diyelim ki çok iyi geliyor. Başka ne gibi parametreleri var? Ne kadar almak gerekiyor? Çok alınca bir zararı var mı? Senin bünyene uygun mu? Bu tip sorulara girdiğiniz zaman karşı taraf çok sıkılıyor ve hemen E vitaminin çok iyi geldiği insanları örnek olarak vermeye başlıyor.

Bünyeler farklı olduğu gibi, vitaminler ve benzeri ürünler de çok farklı. Suda eriyeni var, yağda eriyeni var, vücutta birikim yapanı var, fazlası vücuttan atılanı var, alerji yapanı var, pahalısı var, ucuzu var; kısacası derya deniz bir konu.

Bu tip katkı maddelerinin bir de modası var. Rahmetli babam da prostat sorunları vardı. O zamanlarda da Saw Palmetto Berries modası vardı. Her ortamda prostata çok iyi geldiği konuşuluyordu ama yıllar içinde modası geçti. Bunun gibi yüzlerce örnek verebiliriz. Ben Amerika’dan her Türkiye’ye geldiğimde kutu kutu getirirdim. Sonra Türkiye’de de satılmaya başlayınca kimse yüzüne bakmaz oldu.

Likopen modası çok uzun sürdü ama artık günümüzde adı bile geçmiyor. Neden? Modası bitti de ondan. Artık başka şeyler pazarlanıyor. Ne maça çayı kaldı, ne de kupa kahvesi her şeyi denedik.

Salgın vesilesiyle ilaç olmayan ilaçlar da çok arttı. Yüzlerce binlerce çeşit var. İşin sonu ticaret olduğu için de hepsinin kullanımı çok uzun süreli. “Bel ağrısına iyi geliyor” diyorlar. “Ben şimdi bunu kullanırsam bel ağrılarım geçecek mi?” diye sorduğumda, “Öyle hemen olmaz bilmem kaç ay günde üç tane alman lazım” diyorlar. Aylar, bilmem kaç tane filan derken bir bakıyorsunuz sizin paralar başkasına ilaç olmuş.

Bu gibi durumlarda yüzlerce dostuma sorular sormuşumdur ama bir kere bile "Doktor verdi" cevabı alamadım. Niye alıyorsun kardeşim? Hangi doktor verdi? Yararının olup olmadığı meçhul olduğu gibi zararının olup olmadığını da bilmiyoruz.

Geçen sabah bu yazıları yazarken radyoda D vitamini reklamı duydum. “Salgın günlerinde muhakkak D vitamini takviyesi yapmalısınız” diyor. Ben şimdi sade bir vatandaş olarak gidip D vitamini alıp içmeye mi başlamalıyım? Ne kadar alacağım da belirsiz. Fazla kullanımının muhakkak bir yerlere zararı vardır. Tabii süre de önemli. Bir hafta mı kullanmak gerekli, bir yıl mı? Belki de yeterli güneş gördüğüm için benim vücudumun D vitaminine ihtiyacı yoktur.

Ben bu işin uzmanı değilim ama naçizane tavsiyem etraftan duyma sözlerle ilaç veya benzeri ürünleri almamanızdır. Bu iş için yıllarca okumuş insanlar var, muhakkak onlardan yararlanın. Bunların içinde çok yararlıları da vardır, hiçbir işe yaramayanları da. Umut sattıkları için de hepsi gayet pahalı. Bir antibiyotik alıyorsunuz onun bile bir sürü yan etkisi olabiliyor.

Bu hayatta genellikle hiçbir şeyin tek bir yanı yok. Bir şeylere iyi gelen şeyler, başka bir şeylere zarar verebiliyor. Hiçbir şeye iyi gelmeyip sadece zarar veriyor da olabilir.

Ben şimdi gidip sevgili doktorum Pınar Hanım’a danışacağım ve o ne derse onu yapacağım. Mahalle baskısıyla hiçbir şey almam. Pınar Hanım tavsiye ederse akan sular durur.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

7 Mart 2021 Pazar

Pazar Günü

Günaydın Dostlar,

Aslında pazar günü güzel bir gündür. İş yoktur, okul yoktur, sabah geç kalkarsın, keyifli kahvaltılar olur ama bütün bunlara rağmen ben pazar günlerini hiç sevmem.

Çocukluğumdan kalma hasarlar, pazar günlerine ısınamama neden oluyor. Boşuna dememişler “Çocukluğuna inmek gerekiyor.” diye. Ilık olabilme huyum olmadığı için de ya tam seviyorum ya da hiç sevemiyorum.



İlkokul yıllarında yapılmamış ödevlerle pazartesi sabahı okula gidecek olmanın yarattığı stres bence bu durumun en büyük sorumlusu. O kadar stres çekene kadar keşke ödevleri yapsaymışım. Kesinlikle daha kısa sürerdi. İşin komik tarafı, o zaman yapmadığım ve öğrenmediğim konuların hepsini daha sonraki yıllarda çok daha fazla çaba harcayarak öğrendim.

Ödevler büyük sorun olsa da ödevler olmasaydı da pazar günlerini sevmezdim. Bırakın gezmeye filan gitmeyi babam bir şeylere kızacak diye çok fazla gözüne görünmemeye çalışırdık. Gördüğü zaman konuyu derslere getirip bütün tadımızı kaçırırdı.

13 Aralık’ta pazar günü doğmuş olmam da ayrı bir ironidir. Doğum günüm de olsa yine de sevmiyorum pazar günlerini. Eve çöken kasvetin altında yapılan pazartesi sabahı hazırlıkları insanın ömrünü tüketir. Biliyorsun ki işte veya okulda koskocaman bir hafta başlayacak.

En güzel zaman cuma akşamıdır. Cumartesi de gezmek, yürümek için çok uygundur ama pazar sevimsizdir. Artık tatil bitmiştir, gerçekleri düşünme zamanıdır. Pazartesi sendromu denen ruh halini hayatımın hiçbir döneminde yaşamamış olmama rağmen, pazar günlerini sevmezdim. Halan de hiç sevmem.

Pazar günü hiç iyi bir şey olmaz gibi gelir bana. Normal de sakin, sessiz bir gündür. Çok fazla haber almazsın. Kimse birbirini pek aramaz. Herkes pazartesi hazırlığı içindedir. Hele de akşam oldu mu pazar günü mutsuzluğunun boyutu ikiye katlar. Saatlerle doğru orantılıdır. Saat arttıkça mutsuzluk da artar.

Pazar günü bir sohbet günü değildir. Gelen bir arama olursa kesinlikle hal hatır sormak için değildir. Muhakkak ucunda negatif bir haber vardır. Belki de pazartesi sabahı daha tavuklar uyanmadan yapılması gereken bir iş içindir. Nedense bir dakika geç kalınca bütün şirketi batırabilecek işler hep bizim coğrafyamızda mevcuttur. Otuz sene yöneticilik yaptım, bir kere bile işle ilgili bir konu için benle beraber çalıştığım arkadaşları pazar günü aradığımı hatırlamıyorum. Bırakın işi dedikodu için bile aramam.

Bizim çocukluğumuzda maçlar genellikle gündüz oynanırdı. Işıklandırması olan stat sayısı çok azdı. Bütün bu sıkıntıların üstüne pazar günü bir de Fener yenilirse buyurun sıkıntı zirvesine. Bizimkilerin ders çalıştığımı zannettiği ama benim radyodan maçları dinlediğim sıkıntılı günlerdi.

Bizim evde dışarıya kahvaltıya gitmek diye bir adet hiç yoktu. Gerçi o günlerde kimsenin evinde pek yoktu, hele pazar günleri hiç yoktu. İşin gerçeği, çok fazla kahvaltıya gidilebilecek yer de yoktu. O yüzden (çok istisnai bir durum olmadıkça) ben dışarı kahvaltıya gitmeyi de çok sevmem. Daha doğrusu sevmezdim. Şimdi daha bir gider oldum. Daha çok gider oldumsa da yine de cumartesi sabahı gitmeyi daha çok seviyorum. Alışkanlıklarımızdan ötürü, pazar gününün evde oturulan gün olması gerekli gibi gelir bana. Gerçi son bir yıldır zaten pek dışarı çıkamaz olduk. Salgın bitince durum ne olur bilemiyorum. Ne kadar “Hayatta yapmam” dediğimiz iş varsa, gün geliyor hepsini yapıyor oluyoruz.

Pazar günleri konusunda ben ne kadar beceriksizsem, yakınımdaki akrabalarım, dostlarım da bir o kadar becerikli. Maşallah sabahtan akşama kadar geziyorlar. Daha doğrusu salgından önce gezebiliyorlardı. Sanki ertesi sabah hiçbir işleri güçleri yokmuş gibi pazar geceleri geç saatlere kadar eğlenen insanları uzaktan uzağa çok takdir ediyorum.

Pazarı köküne kadar eğlenelim pazartesiyi yarın sabah düşünürüz rahatlığı güzel bir yaşam tarzı olmakla beraber, pazartesi öğlene kadar işyerinde uykulu gözlerle dolaşınca işin bütün büyüsü bozuluyor. Bence pazar günü ille de dışarı gidilecekse, yapılacak tek şey gündüz rakısıdır. Denizin dibinde olmak da diğer bir olmazsa olmazımız. Güzel hatırınız için hadi bir de yanına roka koydum.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 Mart 2021 Pazartesi

Ekonomi Postası Şubat 2021

Günaydın Dostlar,

Yılın ilk iki ayını geride bıraktık. Gelin beraberce şubat ayındaki gelişmelere bir göz atalım. Geçen ayki yazım çok fazla ilgi gördü ve çok fazla talep geldi. Hepinize çok teşekkür ederim. Ceviz fiyatlarından tutun da kahve fiyatlarına kadar her şeyi bu rapora eklememi rica edenler oldu. Keşke bu taleplerin hepsini yerine getirmek mümkün olsa da her ay sizlerle paylaşsam. Sevgili Esra ve diğer dostlarımın da belirttiği gibi, her bir paragrafın arkasında çok büyük bir çalışma var. En fazla istenilen konulardan bir tanesi yumurtaydı. Hemen hemen hepimizi ilgilendirdiği için yumurta piyasasını da raporuma ekledim.



Süpermarket Alışverişi:

Benim aldığım ürünlerin fiyatları benim aldığım süpermarkette şubat ayında geçen aya göre %2,31 oranında arttı. Yılbaşında beri toplam artış oranı %2,86 oldu. Elimizdeki iki aylık veriyi bütün yıl bazında düşünürsek, şu anda %17,17 civarında bir yıllık süpermarket enflasyon oranına doğru gidiyoruz.

Geçen aya göre fiyatı en fazla artan ürünler: Dolmalık Biber: %41,86 Hıyar: %22,34 Demlik Poşet Çay: %19,24 Starking Elma: %15,76 Beyaz Peynir: %15,64.

Geçen aya göre fiyatı en fazla düşen ürünler: Taze Patates: %22,66 Un: %22,35 Atom Salata: %17,55 Kuru Soğan: %16,58 Macar Salamı: %8,94.

Yılbaşına göre fiyatı en fazla artan ürünler: Dolmalık Biber: %80,37 Hıyar: %34,76 Tereyağı: %33,41 Demlik Poşet Çay: %33,35 Süt: %22,34.

Yılbaşına göre fiyatı en fazla düşen ürünler: Atom Salata: %39,85 Taze Patates: %29,54 Un: %22,35 Kabuklu Ceviz: %19,91 Tuvalet Kâğıdı: %15,94.

Hatırlayacağınız gibi, ocak ayında, takip ettiğim 50 süpermarket ürününden 28 tanesinin fiyatı hiç değişmemişti. Şubat ayı sonunda yılın ilk gününden beri fiyatı hiç değişmeyen ürün sayısı 17’ye indi. İki aydır hiç fiyatı değişmeyen ürünlerde bazıları: Nohut, pirinç, elma, kahve, lavaş, diş macunu ve çok sevdiğimiz Eti Burçak. Birçok dostumuzun çalıştığı Peyman’ın beyaz leblebi fiyatı da hiç değişmedi.

Birkaç günlük indirimler süpermarketlerde bütün hızıyla devam ediyor. Her gün bir şeyler ciddi boyutta indirimde oluyor. Biraz takip ederseniz çok uygun fiyatlarla alışveriş yapabilirsiniz.

Damacana:

Ocak ayında damacana fiyatlarında her hangi bir değişiklik olmamıştı. Şubat ayı içerisinde de fiyatlarda bir artış olmamakla beraber, siparişlerinizi akıllı telefonlar üzerindeki aplikasyonlar üzerinden vermenizi şiddetle tavsiye ederim. Hemen hemen her markanın kendi aplikasyonu var. Uygulamayı telefonunuza indirip siparişlerinizi buradan vermezseniz, bayilerin belirlediği fiyatlardan ödeme yapmak zorunda kalabilirsiniz.

Şeker:

Şubat ayında Ocak 2021 fiyatlarına göre dünya borsalarında şeker fiyatı %5,71 (USD) oranında arttı. Ocak ayında da %10,53 oranında artmıştı. Böylece yılbaşından beri toplam artış %16,85 oldu.

Geçen ay Türk Şeker’in yapmış olduğu %10,08 oranındaki zam da raflara %11,22 olarak yansıdı.

Yumurta:

Yumurta fiyatları Ocak 2021’e göre Başmakçı Borsası’nda %6,84 oranında düştü. Başmakçı, Türkiye’de yumurta fiyatlarını belirleyen önemli borsalardan biridir. Ocak ayında da 2020 Aralık ayına göre %10,82 oranında bir düşüş yaşanmıştı. Toplamda da Aralık 2020’ye göre yumurta fiyatları  %16,91 oranında azalmış oldu.

Bu düşüşler marketlere nasıl yansıdı? Maalesef bu oranlarda bir düşüş olmadı ama Aralık 2020 fiyatlarına göre %9,22 oranında bir azalma oldu.

Süt:

Hatırlayacağınız gibi, yılın ilk gününde çiğ süt fiyatları %21,74 oranında artmıştı ve bu da yılın ilk gününden itibaren fiyatlara yansımıştı. Şubat ayı içinde başka kayda değer bir gelişme olmadı.

İçki, Sigara:

Benim takip ettiğim içki ve sigara fiyatlarında şubat ayında hiçbir değişiklik olmadı.

Doğalgaz, Elektrik, Su:

1 Şubat itibarıyla doğal gaz fiyatlarına %1 oranında zam yapıldığı açıklandı. Yılın ilk günü yapılan zamla beraber (1 Ocak 2021’de %1,04 zam yapılmıştı) toplam artış %2,06 oldu. Her ne kadar açıklanan toplam zam %2,06 olsa da, benim faturam bu dönemde %2,36 oranında arttı.

1 Ocak itibarıyla elektrik fiyatlarına %6 oranında zam yapıldığı açıklanmıştı. Ocak ayında bana gelen faturada birim fiyat sadece %1,24 artmıştı. Şubat ayında da %4,73 arttı. Yavaş yavaş da olsa %6’ya geldik.

Su faturamdaki birim fiyat aralık ayında %0,20 oranında düşmüştü. Neden ve nasıl düştüğünü ben de bilmiyorum. Kullanım miktarı ile alakalı olarak birim fiyatlar değişiyor. Ocak ayında %4,84 oranında arttı, şubat ayında gelen faturada da %8,83 oranında arttı. Böylece toplam artış %13,86 oldu.

Birim fiyatlardaki değişim bu şekilde olmakla beraber her üç konuda da hayatımda ödediğim en yüksek faturaları ödedim.

Ham Petrol:

Brent Petrol fiyatı şubat ayında bir önceki aya göre %13,36 oranında arttı. Aralık 2020’den beri toplam artış %23,87 oldu. Petrol fiyatlarının bu kadar artmasındaki en büyük etken Suudi Arabistan’ın üretimdeki kesintiye devam etmesi ve önümüzdeki günlerde de bu yönde devam edeceğini açıklaması. OPEC’in kesinti konusundaki uyumu da bu durumu güçlendiriyor. Dünya bazında salgının vaka artış hızındaki düşüş de bir diğer parametre. Amerika ve diğer ülkelerde yaşanan kutup soğuklarını da eklediğinizde karşımıza böyle bir tablo çıkıyor.

Dolar, Euro:

Dolar geçen aya göre -%4,15 oranında düştü. Bu düşüşle beraber Aralık 2020’ye göre -%8,33 oranında değer kaybetmiş oldu. O zaman gelin kısaca doların son üç aydır düşüyor olmasının nedenlerine bakalım.

Doların küresel piyasalarda düşme eğiliminde olması doğal olarak Türkiye’ye de yansıdı. Yüksek faizi bulan yabancı yatırımcıların dolar bozdurup Türk Lirası alması da bir diğer etken. Her ne kadar Merkez Bankası uzun bir müddet faiz oranlarını düşürmeyeceğini açıklamış olsa da genelde yatırımları kısa vadeli. Son olarak da ülke risk priminin (CDS) tekrar 300 puanın altına inmiş olmasının da ufak da olsa muhakkak bir etkisi olmuştur.

Euro da geçen aya göre -%4,89 oranında düştü. Bu düşüşle beraber Aralık 2020’ye göre (dolara benzer bir şekilde) -%8,83 oranında değer kaybetti.

Altın, Gümüş:

Altın fiyatları son dört aydır düşüyor. Şubat ayında da geçen aya göre %7,22 oranında değer kaybetti. Böylece Aralık 2021’ den beri %10,62 oranında değer kaybetmiş oldu. Altın fiyatlarının aylardır düşüyor olmasının en büyük nedenlerinden bir tanesi merkez bankalarının altın talebinin azalmış olması. Salgın döneminde düşen mücevher satışlarının etkisi de bir diğer neden olarak karşımıza çıkıyor. Bilhassa Hindistan ve Çin gibi talebi yüksek ülkelerde mücevher satışlarında büyük düşüşler yaşanıyor. Son olarak da yatırımcıların altına ilgisinin azalmasını sayabiliriz. Yatırımcılar bu dönemde getirisi olmayan metallerden uzaklaştılar.

Gümüş fiyatları artmaya devam etti. Şubat ayında da geçen aya göre %5,44 oranında değer kazandı. Toplamda, Aralık 2021’den beri %9,09 oranında artmış oldu.

Benzin, Motorin:

Benzin fiyatlarına iki kere zam yapıldı (19 Şubat’ta 15 kuruş ve 27 Şubat’ta 27 kuruş) ancak bu zamlar pompaya yansımadı. Pompaya yansıyan artışlar ise hiçbir yerde gündem olmadı. Üç ayrı tarihte benzin ve motorin fiyatlarına 1.00 kuruş zam yapıldı. İkisi de toplamda 3.00 kuruş artmış oldu. Her gün takip ediyor olmasaydım benim de haberim olmazdı.

Bu Ay Açıklanan Diğer Fiyat Güncellemeleri:

Avrasya Tüneli: Eski: 36,40₺ Yeni: 46,00₺ Oran: %26,37

Simit Fiyatı (İstanbul): Eski: 2,00₺ Yeni: 2,50₺ Oran: %25,00

Dostlar, daha önce de belirttiğim gibi bunlar Emin’in enflasyonu ve Emin’in takip ettiği ürünler. Ne piyasa analizi, ne de sizlere nasıl hareket etmeniz gerektiği yönünde bir tavsiye. Herkesin öncelikleri ve gözlemleri farklıdır. Alım alışkanlıklarınıza göre sizin enflasyonunuz daha farklı olabilir. Bakalım önümüzdeki aylarda ne gibi gelişmeler yaşayacağız.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…