25 Eylül 2020 Cuma

Güzellik Arttıkça Kasıntı da Artar...

Günaydın dostlar…

Çok sevdiğim bir arkadaşımla sohbet ederken, “Güzellikleri arttıkça kadınların kasıntıları da artıyor” dedi. Buyurun buradan yakın. Böyle bir cümlenin çıkmasına neden olan yaşanmışlıkları bilmiyorum ama bu konuda oldukça doluydu.

Güzellik kavramının kişiden kişiye büyük değişiklikler gösterdiğini düşündüğümüzde, biraz fazla geniş bir cümle oldu. Sonuçta senin beynindeki bir düşünceden, kalbindeki bir histen bahsediyoruz.


Gerçekten de böyle bir doğru orantı var mıdır? Bence yok. Senin kafandaki güzel, güzel olmayan ve kasıntı gruplarının birçok ortak kesişme noktası vardır. Sizin gözünüzde güzel olmadığını düşündüğünüz ama çok kasıntı olanlar insanlar yok mudur? Bence çoktur. Bazı insanlar güzelleştikçe kasılıyorlar diye bunu bütün gruba yayamayız.

Ayıca bu devirde güzellik konusunda da mertlik bozuldu. Olmak istediğin resmi getir, seni aynen resimdeki gibi yapsınlar. Aynısı olmasa bile çok benzetiyorlar.

Bu gibi konuları dar alanlardaki kısa paslara indirgemeye çalışmak tehlikeli işlerdir. Bir tanesi de çıkar “Erkeklerin yakışıklılıkları arttıkça kibirleri artıyor” der. Her grubun içinde her türlü insan olabilir.

Çok güzel oldukları halde kasılmanın ilk harfini bile bilmeyen birçok insan tanıyorum. Hatta bunların bir kısmı çok güzel olduklarının farkında bile değiller. Zaten insanın kendini beğenmesi, takdir etmesi güzel bir şeydir ama bırakın sizden önce etrafınızdakiler takdir etsin. Benim gözümde, tabana yayılmamış bir beğeninin çok da bir anlamı yok.

Ayrıca böyle bir konuyu sadece güzellik filtresine de sokamayız. Bu durum her konu için geçerli. İnsanlar zenginleştikçe kasıntıları artıyor mu? Bence artanı da var, artmayanı da. Tabii bir de azıcık artanlar var. Hem çok zengin, hem de çok güzel olanlar için ayrı bir grup açmak lazım.

Para çok önemli bir konu olmakla beraber dost alamıyor. Alsa alsa kısa süreli yalakalıklar alabiliyor. Para bitince de yalakalıklar da bitiyor. Bırakın bitmesini hatta tanımamaklar devreye giriyor. İşin komik tarafı, para geri gelirse bir anda gidenler de geri gelmeye başlıyor.

Böyle bir konunun en çok gündeme geldiği bir başka platform da mevkiler. Daha büyük bir masaya oturunca insanların karakterleri değişiyor mu? Bu konu bence güzellikten biraz daha önde gidiyor. Çok güzel olduğu için kasılandan ziyade, masası büyüdüğü için gereğinden fazla kasılan çok fazla insan var. Hüner; hem masanı büyütüp, hem de hiçbir şey olmamış gibi arkadaş kalabilmekte.

Bu bağlamda çok konuşulan konulardan bir tanesi de, şöhretli insanlar. Şöhret kasıntıyı, kibri arttırıyor mu? Artan bir kesim olmakla beraber, o kadar çok hiç etkilenmeyen insan var ki, doğal davranışlı şöhretli insanları herkes çok takdir ediyor.

Arkadaşlıkla, dostlukla diğer parametreleri ayırabilmeyi çok fazla beceremiyoruz. Bir insan arkadaşımızsa onun yaptığı her şeyi normal görmeye çalışıyoruz. Hatta ondan virüs bile gelmeyeceğine inanıp sosyal medyada yanak yanağa resimler yayınlıyoruz. “Arkadaşımdır ama kasıntının tekidir” diyebilmeyi başarabilmek lazım.

Konuyu özetlemeye çalışırsak; güzellikle, parayla, makamla, şöhretle kasıntı artmaz. Bu tamamen insanın iç dünyası ile ilgili bir konudur. Dünyanın en önemli masasında oturup dünyanın en mütevazı, en iyi niyetli insanı olabilirsiniz.

Bütün bu konuları yazarken gözümün önüne birçok isim geliyor. O kadar güzel insanlar var ki; dışları ayrı güzel, içleri ayrı güzel. Sizin de merak ettiğiniz insanlar varsa bana yazın, kısa bir dedikodudan sonra bir gruba oturturuz.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

22 Eylül 2020 Salı

Bolu Dağı Aşkı...

Günaydın dostlar…

İki tane yay burcu aynı arabaya biner de yola çıkarsa, muhakkak bir delilik yaparlar. Bizde de durum çok farklı değildi. Minik kuşumla en son yaptığımız Ankara yolculuğunu hiç TEM’e çıkmadan yapmaya karar verdik. Neden mi? Bakalım yıllardır geçmediğimiz yollar, yerleşim merkezleri ne durumda diye görmek istedik.

Acelemiz olmadığı için ve de etrafı göre göre gitmek istediğimiz için hiçbir yerde hızlı gitmedik. Yavaş gitmemize rağmen yol sadece yarım saat daha uzun sürdü. Bilhassa Bolu Ankara arasında hemen hemen hiç trafik yoktu.


Hemen belirteyim, yol çok güzel. Beş saat boyunca hep yeşillikler içinde gittik. TEM’de görmeye alışık olduğumuz kahverengi tonlarına hiçbir yerde rastlamadık.

Şu anda bu yoldaki tek sorun Kahraman Kazan ile Ankara arasındaki yol çalışmaları. Yolun yüzeyi çok bozuk ama süratle yapılıyor. Kızılcahamam’dan sonra da az da olsa bir takım bozuk satıhlar mevcut.

Çok nostaljik bir seyahat oldu. Yol boyunca çocukluğumuzdaki bütün gün süren yolculukları düşündüm. Tek şeritli yolda oluşan geçilmesi mümkün olmayan konvoyları düşündüm. Tabii yol artık çok farklı. Baştan sona kadar iki şeritli yollar yapılmış.

Hepimizin bildiği gibi bu seyahatin en önemli kısmı Bolu Dağı geçişidir. Karlarıyla, buzlarıyla, sisleriyle Bolu Dağı başlı başına bir maceradır. Eşsiz manzarasını da unutmayalım. Bakacak’tan aşağılara doğru bakmayanımız var mı? Yol çok boş olduğu için süratle geçince Bolu Dağı’ndan pek bir şey anlamadık. Aylin bile “Bolu Dağı bu kadar mı?” diye sordu. Boşken gerçekten bu kadarcık. Elli tane kamyonun arkasında çıkmaya çalışırken çok daha uzun.

Bolu Dağı’nın zorluklarını hepimiz biliyoruz ama Varan Tesisleri’nde domates çorbası içmeden oradan geçilir miydi? Bence seyahatin en güzel kısmıydı. Sabaha karşı saat 3.00’te dışarısı buz gibiyken, çamlar kar ile kaplıyken içilen çorbanın tadı hiçbir yerde yoktur. Bolu Dağı’nda çorba içmeden yolculuk edenleri Ankara’ya gitmiş bile saymamak lazım.

Gece yolculuğunun tek adresi Varan Tesisleri olmakla beraber, benim için öğlen yemeklerinin tek adresi de Koru Motel’di. Ben hiçbir zaman et lokantalarında durmadım. Hemen belirteyim; Varan Tesisleri halen kapalı (her ne kadar Varan yavaş yavaş seyahatlere başlamış olsa da), Koru Motel açık gibi duruyor ama etrafta hiç kimse yoktu. Durumunu pek anlayamadık.

Koru’nun arkasındaki ormanlık, daha doğrusu (adı üstünde) koruluk alan halen çok güzel görünüyor. Daha bol zamanımız olsa, orada yine eski günlerdeki gibi minik bir yürüyüş yapmak isterdim. Abant Kavşağı’nın bomboş hali insana bir garip geliyor.

Abant Kavşağı boş da Kaynaşlı hareketli mi? Ne yazık ki oranın da eski halinden eser yok. Yol boyunca birçok kapanmış işletme gördük. Çok sayı da kapanmış restoran ve benzin istasyonu var.

Eski Ankara yolu diyoruz ama aslında bu yol da çok eski değil. Bunun da eskisi vardı. Çocukluğumuzda o yoldan da çok gittik geldik. O günlerde seyahat süresince en az üç mola verilirdi. Kocaeli’ne gelmeden önce muhakkak bir çay molamız vardı. Biz öğlen yemeklerini genellikle Sapanca yakınında bir restoranda yerdik. Son mola da Kızılcahamam civarında bir yerde verilirdi. Zor ama güzel günlerdi. Bu şekilde seyahat etmeyi çok severdik.

Biz bu seyahatten çok keyif aldık. Yol üstünde ne bulup bulamayacağımızı bilemediğimiz için de yanımıza sandviçlerimizi de aldık. Bir yandan da salgın da devam ettiği için çok da durmak istemedik. Bolu Dağı başlangıcındaki Berceste halen duruyor. Aldıkları önlemler de güzel görünüyordu. Aynı durum TEM yolundakiler için de geçerli.

Bu şekilde Ankara’ya gitmek isteyen dostlarımıza kesinlikle tavsiye ederiz. Yolda çok fazla radar olduğu konusunda da uyarımızı yapalım. Basıp gitmek istiyorsanız bu yol çok uygun değil. Bizim gibi acelesi olmayanlar tercih edebilir.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…