29 Nisan 2018 Pazar

Yedi Saatte Münih...


Günaydın dostlar…
Almanya’ya seyahat eden dostlarımızın da bildiği gibi, İstanbul’dan Münih’e uçmak, 2 saat 15 dakika kadar bir zaman alır. Hadi beş dakika da ben vereyim 2 saat 20 dakika sürsün. Durum böyleyken, yedi saat de nereden çıktı?

Yedi saat, kargaşa yaşanan bir hafta sonunda, Türk Hava Yolları marifeti ile Sabiha Gökçen’de çıktı. Havaalanı parklarının kapasitelerinin iki misli dolu olduğu, dış alanlarda bile bir milim park yeri olmayan bir günde, zaten işin şekli belli olmuştu. Park görevlisinin “Ağabey dön dur, eninde sonunda bir yer bulursun” önerisi de işe yaramayınca, arabayı da yanımda götürmeye karar vermiştim ki, birden aklıma arabayı İç Hatlar VIP’ye bırakmak geldi.
 
Oradaki görevlinin, “Ağabey burası İç Hatlar için” demesine hiç kulak aldırmadan bir nevi zorla verdim arabayı. Verdim de, oradan Dış Hatlar Terminali’ne yürümek, nereden baksanız 40 dakika alır. Tam “Ne yapsam?” diye kendi kendime sorarken, bir anda THY’nin minibüsü geldi. Haklısınız, öyle bir “pazar yeri” ortamında biraz ballı bir durum oldu.
Araba verildi, bavul verildi, pasaporttan geçildi, uçak tam zamanında yolcu almaya başladı, zamanında körükten ayrıldı, zamanında pistin başına vardı, zamanında da gaza bastı. Bastı basmasına ama pistin üçte birinden biraz fazlasını gitmişken, bir anda frenlere asıldı. Her şey ön tarafa doğru uçtu ve uçak pistin ortasında bir yerlerde durdu.

Çok fazla seyahat eden biri olarak, inerken uçağın son anda geri kalkması durumunu birkaç kere yaşamıştım ama kalkış esnasında, yolun yarısını gitmişken frenlere asılma durumunu ilk defa yaşadım.

Uçak pistin ortasında durdu kaldı. Bu gibi anlarda, insanın aklına “İnşallah başka inen uçak yoktur” düşüncesi geliyor. Belki de vardı da, inmeden geri yükseldi. Bir müddet sonra kaptan pilot konuştu ve “Tam kalkış esnasında sol motorumuz arıza gösterdi,  biz de kalkıştan vazgeçtik” şeklinde bir açıklama yaptı. Kafamda deli düşünceler. Motor mu bozuk, motoru bozuk gösteren gösterge mi bozuk, hangisi acaba? Belki de bizim pilot amcanın kafası bozuk…

Sonunda uçak pistten çıktı ve ters yönden kalktığı noktaya geri gitti. Açık alanda bir yerde park etti. Bozuk motorla THY Erdek uçağını kaldırmayan pilota teşekkür mü etmeliyiz yoksa yaşanan sorun için endişe mi etmeliyiz bilemedik. Bu gibi durumlarda, insan ne hissetmesi gerektiğini gerçekten bilemiyor.

Motor sorunu yarım saat sonra da ortaya çıkabilirdi ve tek motorla gitmek daha sıkıcı bir duruma yol açabilirdi. Hayat biraz da tesadüflere bağlı galiba…
İkinci bir açıklama geldi; “Gösterge bozukmuş, değiştirdik, şimdi motorları çalıştırıp bir deneme yapacağız, sonra da gideceğiz” denildi. Bir müddet bekledik; ne deneme yapıldı, ne de motorlar çalıştı.  

Bizim sevimli, tombiş kaptan amca bu sefer de, “Vallahi götümüz yemedi, biz Türk Hava Yolları’nda güvenliğe çok önem veriyoruz, sizi başka bir uçakla yollayacağız” şeklinde, yeni bir açıklama yaptı. Kelimeler tam olarak böyle olmasa da, mesaj buydu…

Otobüsler geldi, binaya geri gidildi. Bu arada, Burger King’in bize beleş yemek vereceğini de söylemeyi ihmâl etmediler. Boş verin Burger King’i, bu saatte artık ancak şarap içilir. İçelim şarabı ama ne zaman uçak bulabilecekleri de belli değil.

Demokrasilerde her zaman bir çare bulunur. “Havaalanındaki ekranları takip edin, biz uçak bulunca oraya yazacağız” açıklamasıyla kapıdan ayrıldık. Yarım saat kadar sonra da, uçağın 3 saat, 45 dakika gecikmeli olarak kalkacağı bilgisi ekranlarda görünmeye başladı. Zaten uçuştan 3 saat önce de gitmiştim, toplamımız 6 saat, 45 dakika oldu.
Gerçi erken gittiğim iyi olmuş, yoksa arabayı bırakacak yer bulamazdım.

3 saat, 45 dakika bekle, 2 saat, 25 dakika uç, 45 dakika da aralarda indi, bindiyi topladığınız zaman tam 7 saat etti. 3 saat erken gitmeyi ve 1 saat de Almanya’da havaalanından çıkmayı saymıyorum bile.
Uçak bu kadar geç gidince, aynı beklemeyi Almanya’da bu uçak ile Sabiha Gökçen’e dönecek yolcular da yaşadı. Onlara da Burger King verdiler mi bilmiyorum ama onlar için çok sıkıcı olduğu kesin.

Uçak, Orta Doğu Ülkeleri’ne mensup vatandaşlarla dolu idi. Yaşlı bir amcanın, “Bu aynı uçak, ismini mi değiştirdiniz?” sorusu da günün esprisi olarak kaldı. Ne yalan söyleyeyim, yeni uçağın ismine ben de baktım; “Kars” yazıyordu… Hatta bırakın yeni uçağı, perşembe günü döndüğüm uçağın ismine bile baktım. Erdek uçağı geldiyse; tamir edilmiştir, her türlü testleri yapılmıştır ama insan yine de bir bakıyor…
Sen, evde Almanya’ya 2,5 saatte uçmayı planlarsın ama senin haberin olmadan kader 7 saatlik bir plan yapar. Boşuna dememişler, “Kul kurar kader gülermiş”…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…