20 Eylül 2019 Cuma

Aslanım Benim

Günaydın Dostlar,

Belgesel izlemek ile yaş artışı arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Küçüklüğümden beri belgesel izlemeyi severim ama son yıllarda daha çok izlediğimi gözlemliyorum. Yaşımız ilerledikçe belgesel seyretme oranımız da artıyor.
Rahmetli babamla (sürekli seyahatlerde olduğu için) çok fazla bir paylaşımımız olmazdı. Denk getirebilirsek hafta sonlarında belgesel seyretmek nadir aktivitelerimizden bir tanesiydi. Bir de çok özel ve büyük yapıların inşaatını izlemeyi severdik.


Belgeselleri çok izliyorum ve en çok da aslanları görüyorum. Diğer hayvanlar, en başta da kaplanlar pek karşıma çıkmıyor. Kendi kendime, “Acaba kaplan nüfusu çok mu azaldı?” diye düşünüyorum. Geçen akşam yine böyle bir programda dünyada çok az sayıda çita kaldığını belirttiler. Rakamı şu anda hatırlamıyorum ama inanılmayacak kadar azdı.

Ebatları farklı olsa da aslanların yaptıkları şeylerin birçoğu benim evdeki kediyle birebir aynı. Kedilerin kaplan soyundan geldiği söylense de aslanlarla da bir yerlerde bir akrabalık olmuş.

İster istemez aslanların yaşamını bizim yaşamımıza da mukayese ediyorum. Bize çok benzeyen tarafları var. Onlar da bizim gibi çocuklarını koruyorlar, besliyorlar, büyütüyorlar. Ne yazık ki çocuklara gösterdikleri ilgiyi yaşlılarına göstermiyorlar. Yaşlanıp kendi başına avlanamayan bir aslana çocuklarına getirdikleri gibi yiyecek getirmiyorlar.
Sadece aslanlar değil, hemen hemen bütün hayvanlar böyle. Onların dünyasında yaşlılara yardım etmek diye bir yaşam şekli yok. Ava katılamayacak kadar yaşlı olanları çoğu zaman bırakıp gidiyorlar. Ne zaman böyle bir belgesel izlesem çok üzülüyorum.
Yolun sonu geldiği zaman, aslanlar genellikle avlanamadıkları için ölüyorlar. Bunun da iki ana nedeni var. Ya birbirleri ile (bilhassa erkek aslanlar) veya sırtlanlarla kavga ederken yaralanıyorlar ya da çok yaşlanıyorlar.

Beni çok üzen bir diğer durum da işe yaramayanları sürüden kovmaları. Erkek aslanlar, çoğu zaman küçük yavruları bir yaşına geldiklerinde sürüden kovuyorlar. Anne çok üzülüyor ama elinden bir şey gelmiyor. Buradaki en önemli mantık da sürüden doyuracak bir boğaz eksilsin.

Her sürünün kendine ait bir bölgesi oluyor ve bu sınırları aşmak genelde gürültüye patırtıya neden oluyor. Sürüden kovulmuş aslanları bir başka sürü kabul de edebiliyor, üzerlerine de saldırabiliyor. O gün ne taraflarından kalktıklarına bağlı herhalde.
Yaralanmak; aslanlar için de, diğer benzer hayvanlar için de çok tehlikeli bir durum. Hareket kabiliyetleri azalınca her türlü tehlikeye açık oldukları gibi yaralarının enfeksiyon kapmasından da sık sık ölüyorlar.

Aslanların en çok didiştikleri iki hayvan leoparlar ve sırtlanlar. Bilhassa sırtlanlarla dertleri hiç bitmiyor. Bir av yakaladıklarında istemediğin ot dibinde biter misali hemen sırtlanlar yanlarında bitiveriyor. Sayıları daha çok olduğu durumlarda da aslanların elinden avı alıyorlar.

Hayat acımasız, doğanın kanunu böyle, döngü devam etmek zorunda; bunların hepsini anlıyorum ama yine de aslanlar daha bir dakika önce doğmuş bir yavruyu yakaladıklarında içim bir tuhaf oluyor. On bir ay karnında taşımışsın, zar zor doğruyorsun; saniyesinde aslana akşam yemeği oluyor. Gerçekten de çok sıkıntı veren bir durum. Bu gibi durumlarda aslanlara çok kızıyorum ve Afrika mandaları gelip onları boynuzladıkları zaman, kendi kendime “İyi yaptınız.” diyorum.

Hayat bu, her şey bir anda değişiveriyor. Aslanlar da çok zavallı durumlarda kalabiliyorlar. Sürüden kovulan yavruları, terk edilen yaşlıları veya yaralıları görünce de bu sefer de onlara üzülüyorum. “Nasıl da bırakıp gittiler?” diye onların arkasından söyleniyorum.
Sevgili dostlar; birkaç istisna olsa da hayvanların hepsi yavrularına bakıyorlar, büyütüyorlar. Yaşlıya veya yaralıya bakmak gibi bir adetleri ise hiç yok. Hayat acımasız; güçlü olan yoluna devam ediyor, yola devam edemeyecek olanı oracıkta bırakıveriyorlar. Hatta o da gelmek isterse geri dönüp kovuyorlar. Sedye yapıp taşıyacak halleri olmadığını biliyoruz ama yine de çok gaddar bir terk ediş oluyor.

Aslanlar ile ilgili gördüklerimi bu sabah sizlerle paylaşmaya çalıştım. Hayatları beni etkiliyor ve ne zaman görsem izliyorum. Bu işin kitabını yazmış, sonra bir daha yazmış arkadaşlarım var. Lütfen bana “Aslanlar öyle yaşamıyor.” diye mesaj atmayın zira tabii siz haklısınız. Benim bilgim oturma odasından aslanları izlemekten ibaret, sizlerin birikimleri ise gerçek yaşam.
Aslanların yüzlerinde yaşayan sinekler de onlardan çok beni rahatsız ediyor.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

6 Eylül 2019 Cuma

Metrobüs Aşkı...

Günaydın dostlar…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir numaralı koltuğunda adını koyamadığımız bir sorun var. Koltuğa hangi amca oturursa otursun, anında bütün ruhlarını bir metrobüs aşkı kaplıyor. Seçim öncesinde hiç böyle bir şey vadettiğini duymadığım halde, bizim Ekrem amca da “Her yeri metrobüs yollarıyla donatacağım” demeye başladı.
Gerçi seçim öncesi adaylardan İstanbul’a yönelik çok da fazla plan duymadık ama metrobüsü hiç duymadık. Birkaç kere Ekrem amcanın metroya yönelik afişlerini gördüm ama geri kalanların hepsi insanlara yönelikti. Seçmeni hedef alan adaylar; bedava internetten tutun da, iş bulmaya kadar her türlü sözü verdiler ama “İstanbul’a da şunu yapacağım” diyen pek olmadı.


Nereden çıktı bu metrobüs aşkı? Metro lafları nasıl oldu da metrobüse döndü? Cevabı çok basit; metro yapmak çok pahalı ve uzun sürüyor, metrobüs yapmak çok daha kolay.

Çok güzel, metrobüs yapalım da, benim bir sorum var. Ekrem amca, bu metrobüs yollarını nereye yapacaksın? Yapılan yolların ortasında, kenarında, altında, üstünde metrobüs için yer mi ayrılmış? Çok uzun yılların ihmalkârlıkları ve plansız, programsız büyümeler bizi bugünlere getirdi. Bırakın metrobüsü bisiklet yolu yapacak yer yok.

Hal böyleyken, geriye tek bir çare kalıyor, her zaman yaptığımız gibi yollardan birer şerit alıp metrobüs yolu yapmak. Zaten yetmeyen, ömür törpüsü haline gelmiş yolları daha da yaşanmaz hale getirmek. Hemen şunu da belirteyim, metrobüs yapıldı diye o yollardaki trafik azalmıyor. İnsanlar her zamanki gibi otomobilleri ile işe gitmeye devam ediyorlar.

Mevcut yolların sağında, solunda metrobüs yolları planlanmış olsa; ağzımı açmam, ben de desteklerim ama iş, kapasitesi zaten yetmeyen yollardan birer şerit daha eksiltmeye dönünce, benim çok aklıma yatmıyor.

Mevcut metrobüs hattının yerine metro yapılması gerektiğini de geçmiş yazılarımda defalarca belirtmiştim. O zamanlarda başlamış olsaydı bugüne kadar çoktan bitmiş olurdu. Üstelik o günlerde para da vardı, yapılabilirdi. Nitekim bir konuşmasında Kadir amca da hata yaptıklarını, mevcut hattın yer altına alınması gerektiğini belirtmişti. Şimdi o hat yer altında olsa ve o iki şerit karayoluna katılsa kötü mü olurdu?
Zamanında yapılmadı, bugünden sonra da zor görünüyor. Sıkıntılı günlerde bu tip işler için kredi bulmak çok zor.

Metrobüs güzergâhında çok fazla nüfus var. Metrobüs götürüyor 50-60 kişi, metro götürecek 600-700 kişi. Arada büyük fark var. Üstelik üstteki yoldan da çalmamış olacağız.
Yapıldığı dönemde (her ne kadar yanlış bir karar olsa da) metrobüs gerekliydi. Kısa sürede daha ekonomik bir çözüm bulmak mümkün değildi. Metrobüs görevini yaptı ama artık yer altına alınmalı. Talep çok yüksek olacağı için bu durgun piyasada bile kısa sürede parasını çıkartabilir. Belki halen bir Yap-İşlet-Devret heveslisi vardır.
İtiraf edeyim, ben de metrobüsü defalarca kullandım. Bu şehirde, Söğütlüçeşme’den Zincirlikuyu’ya on beş dakikada başka hiçbir şekilde gidemezsiniz. Nefes alamayacak kadar kalabalık bir araçta on beş dakika kadar tahammül edebilirseniz, kendinizi kısa bir sürede başka bir kıtada bulabilirsiniz.

Naçizane görüşüm, bundan sonra da mevcut yollardan şerit azaltarak metrobüs yolu yapılmamalı. 16 milyonluk kocaman bir şehirde zaten sadece iki ana arter var. Bir de bunları daraltmaya başladığımız zaman çile katlanarak büyüyor.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ndeki raylı sistem geçişi daha şimdiden planlandı ve köprü ona göre yapıldı. Köprünün ortasında iki demiryolu hattı için yer bırakıldı. Metrobüs için de böyle planlanmış yerler varsa, hiç beklemeden hemen yapalım. Böyle bir durumda ilk tebrik eden de ben olurum.
Günü kurtarmaya yönelik çabalar ve rant merakı bu şehri bu hale getirdi. Lütfen geçmiş yılların göz boyamaya yönelik çözümlerine değil, orta ve uzun vadede bütün vatandaşların hayatını kolaylaştıracak çözümlere yönelelim.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…