30 Mayıs 2021 Pazar

Alışkanlık Olsun

Günaydın Dostlar,

Çok sıkıntılı günlerden geçtik ve geçmeye de devam ediyoruz.  1,5 yıl kadar önce başlayan salgın herkese maddi ve manevi olarak çok zor günler yaşattı. Bu kadar zorluğun arasında suyun üstünde durmaya çalışırken belki birkaç tecrübeyi de cebimize atabiliriz diye umut ediyorum.

Japonya’ya gittiğim zaman insanların hasta olduklarında işyerlerine maske ile geldiklerini görüp çok etkilenmiştim. “Acaba biz de böyle bir alışkanlık edinebilir miyiz?” diye yüksek sesle düşünüyorum.



İlla da yasal veya toplumsal bir zorlama olması gerekmiyor. Hasta olanlar, burnu akanlar, öksürenler o dönem için işyerlerine maske ile gelseler güzel olmaz mı? Bu kadar süredir takıyoruz, hasta olduğumuzda da bir hafta takabiliriz.

“Maske takmak çok sıkıcı, ben maske takınca nefes alamıyorum.” diyen arkadaşlarım da hasta olduklarında kısa bir süre maske takarlarsa çok büyük bir iş başarmış olurlar. Unutmayalım ki gıda veya ilaç üretiminde çalışan dostlarımız her gün maske takıyorlar.

Sabah sabah bu konu nereden aklıma geldi, onu da anlatayım. Haberlere bakarken “Bu sene mevsimsel grip çok az oldu.” diye bir haber okudum. Bazı insanlar da bunu olduğumuz aşıların yan faydası olarak görüyorlarmış. Konunun hiç uzmanı değilim ama aşının faydasından çok maskeli dolaşıp önlem almamızdan kaynaklanıyor. Herkes maskeli olunca, birçok insan evden çalışınca, okullar kapalı olunca, seyahat azalınca; virüs de bulaşacak yer bulamadı.

Hapşıran, öksüren insanlar toplu taşımalara, işyeri servislerine, okul servislerine maske ile binseler ne kadar güzel olur. Bu hem karşımızdakilere bir saygıdır hem de hastalıkların süratle bulaşmasını önler. Yapar mıyız? Ben umutluyum. Bazı insanların kesinlikle yapacağını düşünüyorum. Nasıl bazı insanlar köpeklerinin arkasından çok güzel bir şekilde topluyorlarsa maskenin de aynı ilgiyi göreceğini düşünüyorum. Nasıl olsa artık hepimizin evinde maske var.

“Maske var.” demişken maskenin de bundan sonra evlerde her zaman bulunan malzemelerden biri olacağını düşünüyorum. Nasıl hepimizin evinde genelde pamuk bulunursa maske de öyle bir şey olacak. Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra kendimizi çıplak hissederiz. Ben maske takmayınca yün donumu giymeyi unutmuşum gibi hissediyorum. Her taraf çok bir havadar oluyor.

Bu önlemleri alırken sadece nezle, grip veya soğuk algınlığını düşünmememiz lazım. Dünyada yer kalmayıp insanlarla hayvanlar iç içe girmeye devam ettikçe, maalesef daha yeni virüsler de ortaya çıkacak. Ne olduğunu anlamayıp üşüttüm zannettiğimiz için de o yeni virüsü tüm mahalleye yayacağız. “Bir musibet bin nasihatten iyidir.” diye boşuna söylememişler. Biz de musibetin kralını yaşadığımıza göre, kendimize de minicik bir ders çıkarabiliriz.

Normal bir hastalık zannettiğimiz bir durumun, çok da normal olmadığını anladığımızda iş işten geçmiş oluyor. Hasta olan kişi, bütün herkesi her türlü eski veya yeni hastalıktan korumak için, anında tedbir almalı. Maske takmalı, temizlik kurallarına çok dikkat etmeli ve gerekiyorsa mesafe kurallarına uyarak evden dışarı çıkmamalı.

Maske çok önemli bir konu olsa da, tabii tek konumuz değil. Sarılmalara, öpüşmelere, makas almalara, çocukların yanağını somurmalara da bir son vermeliyiz. Hele hele hastalık belirtisi hissettiğimizde, hemen bütün dokunma aktivitelerimizi sonlandırmalıyız.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

23 Mayıs 2021 Pazar

Ben Dersimi Aldım...

Günaydın dostlar…

Üniversitelerde sistem nasıl yürüyor? Bir derse kayıt yaptırıyorsun, Bütün bir sömestr boyunca derslere katılıp ödevlerini projelerini yapıyorsun, sınavlarda da geçerli notlar alıp o dersten geçiyorsun. Böylece de alacağın derslerin sayısı bir tane azalmış oluyor. Geçerli not aldığın için de bir daha geriye dönüp aynı dersi tekrar alman gibi bir durum söz konusu olmuyor.

Üniversitelerde bu durum mükemmel bir şekilde yürüyor da sokakta niye yürümüyor? Doğduğum günden beri sürekli her şeyden ders almamıza rağmen, sonra geriye dönüp aynı dersleri tekrar tekrar alıyoruz. En sevdiğim laf da, “Bu yaşadıklarımızdan ders alacağız ve bir daha aynı durum oluştuğunda aynı hataları tekrar yapmayacağız”.



Yarım asırdır beş tane üniversite bitirecek kadar ders alsak da, hiçbir zaman mezun olamadık. Neden? Çünkü biz sadece derslere kayıt yaptırıp parasını veriyoruz. Sınıfa hiç gitmiyoruz, derslerimize hiç çalışmıyoruz, sınavlara girmiyoruz; doğal olarak da her seferinde sınıfta kalıyoruz.

Doğu Karadeniz’de her sene dağlardan sular akıyor, önüne ne gelirse alıp götürüyor, vatandaşlarımız ölüyor, korkunç boyutlarda maddi hasar oluşuyor ama derslerimize çalışmadığımız için, projelerimizi yapmadığımız için sınıfta kalıyoruz. “Yaşananlardan dersimizi aldık” diyen büyük amcalar da sınıfta kalmış oluyor.

Hâlbuki çalışmalar yapılsa, sel suyu toplama ve yönlendirme altyapıları inşa edilmiş olsa, imar planları ona göre belirlenmiş olsa; geçerli not alıp dersi geçeceğiz. Derse kayıt yaptırmakla yol alınmıyor. Biz her sene kayıt yaptırıyoruz, sonra da okulun mahallesinden geçmiyoruz. Seneye yine bir felaket yaşanıp yine kayıt zamanı geldiğinde tekrar okul yolunu hatırlıyoruz. ‘Eylül’de Gel’ diye bir şarkı var ya, bizim durumumuz da tam öyle.

Bu durum tabii sadece dağlardan akan sular için geçerli değil. Sokaklardan akıp evlere, işyerlerine, bahçelere dolan, sular için de aynı durum geçerli.

Okula gider ekonomi dersine kayıt yaptırırız ve “Bu sene kesinlikle bu dersi geçeceğim” deriz. Aylar geçtikçe de, yine sınıfta kalacağımızı mezuniyetin bir başka bahara kaldığını anlarız. Aynı ekonomik hatalar bu ülkede kaç defa yaşanmıştır? Bir yola girip bir netice alamadığımızı gördüğümüz halde, neden elli kere daha aynı yoldan gitmeye çalışırız? Ne demişler? “Aynı şeyleri yaparak farklı neticelere ulaşamazsınız”. Çok da doğru söylemişler. Kazandığından çok para harcarsan; evin ekonomisi de sıkıntıya düşer, ülkenin ekonomisi de.

Ekonomide durum böyle de trafikte durum farklı mı? Maalesef oranının durumu daha da kötü, aynı hatalar başka konularda 5-10 defa yapılıyorsa, trafikte 1000 defa yapılıyor. Bin kere ters yöne giren bir insan, büyük bir gönül rahatlığıyla bir kere daha girebiliyor. Sorun olursa da, “Tamam ben dersimi aldım” diyor. Nasıl olsa, “Hani dersini almıştın, sınavdan yine düşük not aldın” diyen de olmadığına göre, sorun yok.

‘Ders çıkarma’ olayının zirve yaptığı yerlerden bir tanesi de futbol sahaları. Her maçtan sonra teknik adamlar da, futbolcular da sürekli olarak ders çıkarıyorlar ama halen tek bir ders geçemediler. Bu çıkarttığınız dersleri nerede saklıyorsunuz? Bir sonraki oyuna yansıdığını hiç göremedik. Ders notlarının sürekli olarak kaybolduğunu düşünüyorum.

Kendini doğru dürüst korumadığı için salgına yakalanan arkadaşlarım var. Bir kısmı da maalesef sıkıntılı günler geçirdi. Hastayken, “Ben bu hastalığı hafife almışım, öksürmekten boğuluyordum, dersimi aldım” gibi laflar dinlesek de, hastalık biter bitmez bütün dersler unutuldu. Yarım yamalak maskelere geri dönüldü. Hatta bu sefer bu duruma bir de kılıf bulundu, “Ben hastalığı geçirdim, bende antikor oluştu”.

Baca gibi sigara içtiğin için hasta olursun, günlerce hastanelerde yatarsın, “Dersimi aldım bir daha sigaraya ağzımı sürmem” dersin. Sonra ne olur? Hastaneden çıktıktan birkaç gün sonra yeniden sigara içmeye başlarsın.

‘Ders alma’ durumu sadece iş hayatına, sağlık konularına veya takım sporlarına özgü bir durum değil. Her ortamda karşımıza çıkar. Olmadık birini seversin ve kendini onun da seni çok sevdiğine inandırırsın. Gerçekler ortaya çıktığında, yaşadığın yıkımı unutup bir kere daha aynı yoldan gitmeye çalışırsın. Hakan Taşıyan bile bıkar senden. Sonuçta herkesin sabrının bir sınırı var.

Her üniversitenin kendine göre belli bir mezuniyet süresi var. Belli bir yıl içerisinde diplomanızı alıp gitmenizi istiyorlar. Aynı dersi 50 defa almak yok. Üniversite de defalarca aynı dersten kalamasan da, sokakta bir sınır yok. “Bu gün yaşananlardan gerekli dersleri çıkaracağız” diyerek sonsuza kadar durumu idare edebilirsiniz.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

16 Mayıs 2021 Pazar

Kara Kumsal

Günaydın Dostlar,

Öyle bir kumsala bırakırlar ki seni, televizyondaki tropik kumsallar yanında İstiklal Caddesi gibi kalır. Daha dün Küçüksu Plajı’nın serin sularında yüzerken bir anda kendini dünyanın öbür ucunda bir kumsalda bulursun. Hem de bomboş bir kumsalda. Sessizliğin gürültüsünü dünün hayallerine katıp boşluğunda yok olursun.


Güneşi de alıp götürürler. Sen ve kara kumsal baş başa kalırsınız. Bilinmeyen bir yönden bilinmeyen bir motorlu araç gelecekmiş gibi hissedersin. Motor seslerini bile duyarsın. Gelen bir kara tren midir? Belki de kocaman kapkara bir gemi geliyordur, birkaç dakika sonra kara kumsala yanaşacaktır. Anılarınla dolu kara sandal gözünün önünden süzülerek geçip gider.

Aslında ne sandal vardır ne de gemi. Hiçbiri gelmez. Duyduğun; isteklerinin sesidir, kalbinin sesidir, boş gözlerinin sesidir. Kumsalın sessizliğinde senin yanında olmaya gelmişlerdir. İstekler, sessizlikler, burukluklar hepsi gelir. Kara kumsalın pırıl pırıl karanlığında sessizce bakışırsınız. Bazen hiçbir şey söylemeye gerek yoktur. Kimse de bu sessizliği bozmaya cesaret edemez.

Issız kumsalda birileri müzik çalıyordur. Hem de senin çok iyi bildiğin şarkılar. İçinden mırıldanmaya başlarsın. “Müzik sesi de nereden geliyor acaba?” diye kendi kendine sorarken, kara dalganın kara kumsalda attığı takla bir anda müziği kapatır. İçinden dalgaya kızmak gelir.

Hiç alakası olmayan zamanlara gidersin. Sanki o zamanlar doğrudan bu zamanlara bağlanacaklarmış gibi gelmeye başlar. Bağlantı da olduğuna göre, adımını atınca geçmişe geri dönüp kaldığın yerden devam edebilirsin. Bu bir rüyadır. Hepsi kâbus olmaz, bazıları da imkânsız rüyalardır.

Kumsalın karanlığı denizi de etkilemiştir. Artık masmavi değildir. Çarşaf gibi sular gitmiş; buruk, minik kara dalgalar gelmiştir. Gürültü yapmamak için hiçbir şey söylemeden gelip giderler. Geçmişteki dalgalar aklına gelir. Sürekli bir şeyleri bağlama hevesinde olduğun için sanki iki ortam birbirine bağlıymış gibi hissedersin. Geçen yılki minik dalga, denizde bir yerler de geleceğe geri dönmüş ve bugünün dalgası olarak sana gelmiştir.

Kara kumsalda hiçbir şey yok. Sonsuzluğa kadar boşluktan başka bir şey göremezsin. Öyle bir boşluk ki dünyanın bütün kumlarını getirsen dolduramazsın. Biraz kendini toparladığında kalacak bir yerinin bile olmadığını, kumsalın ortasında öylece kaldığını hissedersin. “Ne yapacağım, nerede kalacağım, ne yiyip, ne içeceğim?” diye boşluğa sorarsın, cevap gelmez.

Etraftan bir şeyler toplayıp boşluk, sıkıntıların ve kendin için derme çatma bir şeyler yapmak istersin, etrafına bakınca bir çakıl taşı dahi olmadığını görürsün. Her yerde kara kumsalın karanlığı var, başka da bir şey yok. Seni kumsalda bırakanlar giderken çakıl taşlarını da götürmüşler.

Hava karanlık, kumsal karanlık; işin daha kötüsü geleceğin de karanlık. Hem de kapkaranlık. Bu ortamda güneş doğsa bile haberin bile olmaz. Günlerin bir önemi kalmaz.

Yarın sabah güneşin tekrar doğacağından bile emin değilsin artık. Alıp götürdüler, başka yerlerde mutlaka doğacaktır ama kara kumsala geri gelir mi Allah bilir. Ayrıca, güneş geri gelse de kara kumsalın hiç istifini bozmayacağını da biliyorsun. Tutunacak bir umut dalı ararsın. Güneşin doğup doğmayacağından emin olmasan da kendi kendine “Korkma güneş de senin yanında.” demeye başlarsın. Sanki güneş bir anda bütün kumsalın rengini değiştirecekmiş gibi hissetmeye başlarsın. Sonuçta; tutunacak bir dal arıyorsun, kalbini ısıtacak bir umut arıyorsun.

Kara kumlar hiçbir zaman değişmeyecekler. Sonsuza kadar kara kalacak olsalar da her zaman bir umut vardır. Belki küçük bir umut, belki çok uzaklarda ama yine de bir ümit işte.

İstemeye istemeye birkaç adım atarsın. Ne gidecek bir yolun var ne de yönün. Sahilde mi yürüsem yoksa içerlere doğru mu gitsem? Zor bir sorudur. Beynini dinlemeyeceğine göre kalbinin önerdiği yola git. Beynini dinlesen zaten şu anda bu kumsalda olmazdın. En azından “İçimden geleni yaptım.” dersin.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

9 Mayıs 2021 Pazar

Hayır Diyemeyenler...

Günaydın dostlar…

Hayatın her aşamasında geçerli olmakla beraber, bu sabahki konumuz işyerlerinde ‘hayır’ diyemeyenler. Bazı çalışanlar yıllarca kalabalığın arasına karışarak hiç iş yapmadan durumu idare ederken, her türlü iş (bilhassa da angarya ve problemli işler) üstüne kalan zavallılar.

İşten sıyırabilmek de doğuştan gelen bir meziyettir. Bazı arkadaşlar bunu çok iyi başarabilirken, bazı arkadaşlarımız da her konuya “Ben hallederim” şeklinde yaklaşarak her şeyin üstlerine kalmasına neden olurlar. Bunlar genellikle iyi yetiştirilmiş, küçük yaşlarda da ev içindeki sorumluluklarından kaçamayan dürüst ve iyi niyetli kişilerdir.



Doğal olarak; ‘işten sıyırma’ yeteneği çok gelişmiş olan arkadaşların, ‘laf edebilme’ becerileri de çok gelişmiştir. Çok iyi bilmedikleri bir konuyu, demagoji ve laf salatasıyla geçiştirebilirler ve bunu yaparken de sanki konuya son derece hâkimmiş gibi bir imaj verirler. Bir sürü laf ederek, olmayan yoğunluklarını anlatarak anında işten sıyırırlar. En çok kullanılan yöntemlerden biri de, ‘benim başka bir ortamda çok daha önemli bir işim var’ hikâyesidir. Bu kişiler çok az emekle işi götürebilmeyi çok iyi becerirler.

En tehlikeli durumlardan biri de karşıdakinin iş yoğunluğuna üzülmektir. Az iş yapanlar, ‘yoğunluktan bunalmış’ rolünü çok iş yapanlardan çok daha iyi oynarlar. “Bugün çok bunalmış ben ona biraz yardım edeyim” dediğin gün, bittiğin gündür. Senin üstüne kalan konular genellikle iyi niyetli yardımlar yüzünden kalır. Zira, bugün ‘çok yoğunum’ rolünü oynayabilen insan, yarın da oynar. Allah bilir bizim gariban iyi niyetli kardeşimiz, ondan daha yoğundur.

İşim ilginç yanı, bütün bu angaryalar ve problemler üzerlerine kalan arkadaşlar, bu durumdan kurtulsalar, çok kuvvetli ihtimalle kuruma bütün bunları üzerlerine yıkanlardan daha çok değer sağlayacaklardır.

Sevgili arkadaşımız Yekta Özözer de bu konuyu ‘Kurumsal Yağ Sanatı” kitabında çok güzel bir şekilde işlemiş. Arzu eden arkadaşlara şiddetle tavsiye ederim. Yılların tecrübesiyle artık hepimiz her türlü inceliği öğrendik. Yekta, bu tip üstünüze kalan angarya ve/veya yangın söndürme işlerine King oyunundan esinlenerek “Rıfkı” adını vermiş. King oynarken nasıl Rıfkı’yı yediğiniz zaman genelde batıyorsanız, kurumsal hayatta da durum çok farklı değil. Herkes bir birine Rıfkı yedirmeye çalışıyor ve bu duruma ‘hayır’ diyemezseniz işlerin altında boğulup kalıyorsunuz.

Fabrika ayarlarımızın işten kaçmaya ayarlı olduğu bir ortamda, “Nasıl yardımcı olabilirim?” gibi sorular veya “Benim için hiç sorun değil” gibi yorumlar Rıfkıları üzerinize çekmek için yıldızlı davetiye göndermek gibidir.

Rıfkılar her zaman mı zararlıdır? Hayır değiller. Bu işleri yaparken de çok şey öğrenebilirsiniz ama bunun bir gelenek olmasını önleyecek hassas çizgiyi de geçmemek lazım. Bir Rıfkı üstünüze kaldığında; hem bir şeyler öğrenip, hem de amirinize kimsenin çok da istemediği bir angarya işi yaptığınızı gösterebiliyorsanız, akşam gönül rahatlığıyla uyuyabilirsiniz.

Bir problemi çözmek için ilk önce bir sorununuz olduğunu kabul etmeniz gerekiyor ya, Yekta’ya göre bu durum da çok farklı değil. İlk önce, herkesin bütün angarya işleri üzerinize yıktığını görüp kabul etmeniz gerekir. ‘Kabul etme’ durumu tedavi olmanın ilk aşaması. Bir gecede bu duruma düşmediniz, bir gecede de çıkamazsınız.

Durumu kabullendikten sonra; hallederim, bir şey değil, ben yardım edebilirim, bir sorunun olursa mutlaka bana gel, rica ederim, lafı mı olur, yazık adamcağıza, ben tarif edebilirim, ben nasıl yapıldığını hatırlıyorum gibi cümleleri çok dikkatli kullanmak gerekiyor.

Angarya işler şirketlerde hiç bitmez. Hele de büyük kurumsal şirketler angarya iş cennetidir. Kendini satmaya yönelik sunumlar havada uçuşur. Siz durumu kabullendikten sonra da devam edecektir. Önemli olan, seçici olabilmektir. Yeni bir Rıfkı ortaya çıktığında; her ne kadar doğuştan gelen özellikleriniz sizi zorlasa da hemen ortaya atılmamayı öğrenmeniz gerekiyor. Bu arada hemen belirteyim, Yekta’nın da söylediği gibi, bunları öğrenene kadar hepimiz iş hayatında çok Rıfkı yedik. Hatta yediğimiz Rıfkı’lar Karadeniz’e köprü bile olur.

Rıfkı yememeyi öğrendikçe, zaman içinde millete Rıfkı çakar duruma bile gelebilirsiniz. Doğal olarak, şirketlerde en çok Rıfkı yiyenler çalışkan tiplerdir. Bunlar bütün hayatları boyunca hep çalışkan olmuşlardır. Onlar sürekli ders çalışırken, diğerleri kahvelerde Rıfkı yememeyi öğreniyorlardı. Her parametre bir arada olmuyor. Çok çalışkan arkadaşların genellikle işten kaytarabilme becerileri çok gelişmemiştir.

Sürekli olarak çok çalışmak ve her türlü angarya işi yapmak, ne yazık ki bugünün iş dünyasında size yardımcı olmaz. Önemli olan, işleri amirlerinizin görebileceği ve kendinize bir şeyler katabilecek şekilde yapabilmektir. Yıllardır Excell tabloları ve sunumlar hazırlayıp başkalarının bunları çeşitli ortamlarda satmasını sağlıyorsanız, artık ‘Rıfkı Hastalığı’ durumunu kabul etme zamanınız gelmiş de geçiyordur bile.

Daha önce de belirttiğim gibi, angarya da olsa her iş size bir şeyler katabilir ama bunun şirket kültürü haline dönüşmesini önlemeniz lazım. Sevgili kardeşim Seza, kedisine “Beni her gördüğünde aklına mama gelmesin” derdi, insanların da sizi her gördüğünde akıllarına Rıfkı’lar gelmemeli. Rıfkı’ların herkese olabildiği kadar eşit dağıtılmasını sağlayabilmeliyiz.

Her türlü angarya konuya ve probleme atlayıp, her yangını söndürmezsem benim kariyerimi kötü etkiler korkusundan kurtulun. Göreceksiniz ki, dünyanın sonu gelmeyecek.

Sözü yine Yekta’nın son sözü ile bitiriyorum: Rıfkılar nereye gideceklerini çok iyi bilirler. Sürekli size geliyorlarsa iş yaşamı oyun kurallarını henüz iyi öğrenememişsinizdir. Suçu başkalarında değil kendinizde arayın.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın… 

2 Mayıs 2021 Pazar

Ekonomi Postası Nisan 2021

Günaydın Dostlar,

Yılın ilk dört ayını geride bıraktık. Gelin beraberce nisan ayındaki gelişmelere bir göz atalım.



Süpermarket Alışverişi:

Benim aldığım ürünlerin fiyatları, benim aldığım süpermarkette nisan ayında geçen aya göre %4,47 oranında yükseldi. Bu yükseliş, bu yıl içindeki en büyük artış oldu. Yılbaşından beri toplam artış oranı %7,56 oldu. Elimizdeki dört aylık veriyi bütün yıl bazında düşünürsek, şu anda %22,69 civarında bir yıllık süpermarket enflasyon oranına doğru gidiyoruz. Bu artışlarla beraber yılbaşında aldığımız zammın hepsi gitmiş oldu. Şu anda çoğumuzun en büyük harcama kalemi market alışverişi. Bundan sonraki her artış bizleri o oranda fakirleştirecek.

Geçen aya göre fiyatı en fazla artan ürünler: Atom Salata: %52,88 Tuvalet Kâğıdı: %42,55 Duş Jeli: %40,30 Sıvı Deterjan: %25,69 Yumuşatıcı: %22,18.

Geçen aya göre fiyatı en fazla düşen ürünler: Un: %21,46 Kâğıt Havlu: %20,74 Kuru Soğan: %15,66 Beyaz Peynir: %12,95 Yüzey Temizlik Jeli: %11,67.

Yılbaşına göre fiyatı en fazla artan ürünler: Dolmalık Biber: %115,85 Demlik Poşet Çay: %39,12 Tereyağı: %35,57 Piliç Bonfile: %28,36 Taze Kaşar: %25,04.

Yılbaşına göre fiyatı en fazla düşen ürünler: Taze Patates: %36,38 Un: %23,36 Kabuklu Ceviz: %20,87 Hıyar Badem: %17,28 Kuru Soğan: %15,57.

Ambalaj fiyatlarındaki korkunç artış ve yükselen kurlar nisan ayında yavaş yavaş raflara yansımaya başladı. Üreticiler fiyatlarını arttırmamak için direnseler de, sonunda fiyatları güncellemek zorunda kaldılar.

Hatırlayacağınız gibi, ocak ayında, takip ettiğim 50 süpermarket ürününden 28 tanesinin fiyatı hiç değişmemişti. Şubat ayı sonunda yılın ilk gününden beri fiyatı hiç değişmeyen ürün sayısı 17’ye inmişti. Nisan ayı sonunda, fiyatı hiç değişmeyen sadece 9 ürün kaldı. Dört aydır fiyatı hiç değişmeyen ürünlerden bazıları: Lavaş, sandviç ekmeği, diş macunu, nohut ve çok sevdiğimiz Eti Burçak. Malzeme fiyatlarındaki korkunç artışa ve yükselen kurlara rağmen Eti Burçak direnmeye devam ediyor.

Birkaç günlük indirimler süpermarketlerde bütün hızıyla devam ediyor. Her gün bir şeyler ciddi boyutta indirimde oluyor. Biraz takip ederseniz çok uygun fiyatlarla alışveriş yapabilirsiniz.

Damacana:

Nisan ayında damacana fiyatları %6,06 oranında arttı. Damacana siparişlerinizi akıllı telefonlar üzerindeki aplikasyonlar üzerinden vermenizi şiddetle tavsiye ederim. Hemen hemen her markanın kendi aplikasyonu var. Uygulamayı telefonunuza indirip siparişlerinizi buradan vermezseniz, bayilerin belirlediği fiyatlardan ödeme yapmak zorunda kalabilirsiniz.

Şeker:

Nisan ayında, Mart 2021 fiyatlarına göre dünya borsalarında şeker fiyatı %1,70 (USD) oranında azaldı. Böylece yılbaşından beri toplam artış da azalmış oldu ve %10,45 olarak hesap edildi.

Süpermarket raflarındaki şeker fiyatlarında hiçbir değişiklik olmadı.

Yumurta:

Yumurta fiyatları Mart 2021’e göre Başmakçı Borsası’nda %1,20 oranında düştü. Başmakçı, Türkiye’de yumurta fiyatlarını belirleyen önemli borsalardan biridir. Toplamda da Aralık 2020’ye göre yumurta fiyatları  %17,65 oranında azalmış oldu.

Bu düşüşler marketlere nasıl yansıdı? Maalesef bu oranlarda bir düşüş olmadı ama Aralık 2020 fiyatlarına göre %11,75 oranında bir azalma oldu. Yumurta fiyatı, parametrelerden sadece bir tanesi, ambalaj ve nakliye fiyatlarındaki artışlar, raflardaki düşüşün sınırlı kalmasına neden oldu.

Süt:

Hatırlayacağınız gibi, yılın ilk gününde çiğ süt fiyatları %21,74 oranında artmıştı ve bu da yılın ilk gününden itibaren fiyatlara yansımıştı. Nisan ayı içinde başka kayda değer bir gelişme olmadı. Toplamda da Aralık 2020’ye göre marketlerdeki süt fiyatları %22,34 oranında arttı.

Süt üreticileri, yılbaşındaki zammın çoktan eriyip gittiğini ve zarar ettiklerini söylemeye başladılar bile. Mayıs ayı için zam talepleri var. Karşılık bulup bulmayacağını yaşayıp göreceğiz.

İçki, Sigara:

Benim takip ettiğim içki ve sigara fiyatlarında nisan ayında hiçbir değişiklik olmadı.

Doğalgaz, Elektrik, Su:

1 Nisan itibarıyla doğal gaz fiyatlarına bir kere daha %1 oranında zam yapıldığı açıklandı. Yılın ilk üç ayında da %1’lik zamlar yapılmıştı. Yılbaşından beri toplam artış %4,11 oldu. Her ne kadar açıklanan toplam artış %4,11 olsa da, benim faturam bu dönemde %5,04 oranında arttı.

Nisan ayında elektrik fiyatlarında bir değişiklik olmadı. Aralık 2020 ile mukayese ettiğimizde fiyatların bugüne kadar %5,71 oranında artmış olduğunu görüyoruz.

İSKİ 1 Ocak 2021 tarihinde su fiyatlarına %6,84 oranında zam yapmıştı. Nisan ayı içinde başka bir gelişme olmadı. Zam bu oranda açıklanmış olsa da diğer parametrelerin etkisiyle ilk dört aylık dönemde benim faturamdaki birim fiyat %16,43 oranında arttı. Su fiyatı kullandığınız miktara çok bağlı. 15m3’e kadar olan kullanımlarda birim fiyat 4,81TL/m3, 15m3’ün üstündeki kullanımlar için birim fiyat 7,22TL/m3. Gördüğünüz gibi arada çok fark var. Her ne kadar fiyat 4,81TL/m3 olsa da bu fiyatı faturanızda hiçbir zaman göremiyorsunuz. İSKİ’nin kullandığınız her m3 başına 0,200m3 suyu insani kullanım hakkı olarak ücretsiz olarak verdiğini de belirtmek isterim.

Ham Petrol:

Brent Petrol fiyatı, nisan ayında bir önceki aya göre %1,16 oranında azaldı. Bu düşüşle beraber Aralık 2020’den beri toplam artış %29,53 oldu. ABD ve Avrupa’da artan iyimserliğe rağmen Hindistan’daki kriz ile birlikte piyasalarda dalgalı bir seyir bekleniyor. OPEC+ muhtemelen üretim artırımına gidecektir.

Dolar, Euro:

Dolar, geçen aya göre %7,01 oranında arttı. Bu artışla beraber Aralık 2020’ye göre toplamda %5,50 oranında değer kazanmış oldu.

Dolar/TL sert yükselişin ardından 8,20’li seviyelerde denge buldu. Hafta başında ABD ilişkilerine ilişkin endişelerle yaşanan 8,50 üzerindeki tarihi rekora doğru yükseliş, yerini 8,20 civarında dalgalı bir seyre bıraktı.

Euro da geçen aya göre %7,24 oranında arttı. Bu artışla beraber Aralık 2020’ye göre toplamda (dolara benzer bir şekilde) %3,55 oranında değer kazandı.

Böylece, yılın ilk çeyreğinde yaşanan düşüşlerin hepsi sıfırlanmış ve yükselişe geçilmiş oldu.

Altın, Gümüş:

Altın, nisan ayında (dünya piyasalarındaki yükselişi takip ederek) geçen aya göre %8,59 oranında değer kazandı. Böylece toplamda Aralık 2020’ den beri %0,49 oranında değer kazanmış oldu. Yılın ilk üç ayındaki kayıplarının hepsini geri aldı. Nisan ayına 453 TL civarında başlayan gram altın, dolar/TL ve küresel altın fiyatlarının aynı anda yükseldiği haftada 481 TL’ye ulaşarak bu yılın zirvesini gördü.

Gümüş fiyatları, nisan ayında geçen aya göre %7,29 oranında değer kazandı. Toplamda Aralık 2020’den beri olan artış da  %0,39 oldu.

Benzin, Motorin:

Tavan fiyat uygulamasına geçildikten sonra nisan ayında benzin fiyatları Mart 2021’e göre %1,42 oranında düştü. Böylece toplamda Aralık 2020’e göre toplam düşüş %1,01 oldu.

Nisan ayında mazot fiyatları da bir önceki aya göre %1,56 oranında azaldı. Aralık 2020’ye göre toplam düşüş %1,19 oldu.

Fiyatlar azaldı azalmasına da, akaryakıt istasyonları bunun sürdürülebilir olmadığı konusunda yüksek sesle şikâyet etmeye başladılar. Bakalım nereye kadar gidebilecek!

Bu Ay Açıklanan Diğer Fiyat Güncellemeleri:

Sade Pide Fiyatı (İstanbul): Eski: 3,00₺ Yeni: 4,00₺ Oran: %33,33

Yumurtalı Pide Fiyatı (İstanbul): Eski: 3,50₺ Yeni: 5,00₺ Oran: %42,86

Pide fiyatlarındaki artış bu şekilde görünmekle beraber, bu seneki pide geçen senekinden 15 gram daha büyük. Geçen seneki 350 gramdı, bu seneki 365 gram. Bu ayarlamayı yaptığımızda sade pide %27,85, yumurtalı pide de %36,99 oranında artmış oluyor.

Tüketici Güven Endeksi:

Bu sayfada Tüketici Güven Endeksi ve Satınalma Müdürleri Endeksini de paylaşmamı isteyen dostlarım oldu. Bu kadar veri paylaştıktan sonra bir de tüketicilerin ne düşündüğüne bakalım.

Tüketici Güven Endeksi, tüketicilerin kişisel mali durumları ve genel ekonomiye ilişkin mevcut durum değerlendirmeleri ve gelecek dönem beklentileri ile yakın gelecekteki harcama ve tasarruf eğilimlerini ölçmeyi amaçlayan bir göstergedir. Tüketici Eğilim Anketi yapılarak belirlenir. Genelde her ayın son haftasında açıklanır.

Endeks en düşük 0 en yüksek 200 değerleri alabilir. Endeksin 100’den yüksek olması tüketici güveninde iyimser durum, 100’den küçük olması da tüketici güveninde kötümser durum olduğunu gösterir.

Takip etmeyen dostlarımız için böyle kısacık bir açıklama yaptıktan sonra bakalım Türkiye’de nisan ayında durum nasıl. Nisan ayında endeks değeri 80,2. Bu rakam bu senenin en düşük değeri. Endeks mart ayında 86,7 iken nisan ayında %7,5 oranında azalarak 80,2 oldu.

Satınalma Müdürleri Endeksi’ni de gelecek ay eklemeye çalışacağım.

Dostlar, daha önce de belirttiğim gibi bunlar Emin’in enflasyonu ve Emin’in takip ettiği ürünlerin durumu. Ne piyasa analizi, ne de sizlere nasıl hareket etmeniz gerektiği yönünde bir tavsiye. Herkesin öncelikleri ve gözlemleri farklıdır. Alım alışkanlıklarınıza göre sizin enflasyonunuz daha farklı olabilir. Bakalım önümüzdeki aylarda ne gibi gelişmeler yaşayacağız.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…