23 Mart 2017 Perşembe

Kahve Masalı

Günaydın Dostlar,

Yakın dostlarımın da çok iyi bildiği gibi ben kahve içmeyi çok sevmem. Sadece öğlen yemeğinden sonra bir tane Türk kahvesi içerim, bir daha da gün içinde kahve içmek aklıma bile gelmez.
Anlayacağınız, gün içinde beş dakikalık bir kahve keyfim vardır. Hele bir de yanında Keyfince varsa tadına doyum olmaz. Eski işyerimde çalıştığım günlerde de durum çok farklı değildi. Sadece orada Keyfince bulamıyorduk. Yıllarca her öğlen yemeğinden sonra kahvemi hazır eden sevgili kardeşim Doğan’a tekrar çok teşekkür ediyorum.


Bu binada kahve mekânı bir kat aşağıda, bar gibi bir yerde. Çeşitli vesilelerle bir kat aşağıya inip çıkmak bana iyi geliyor, az da olsa bir hareket oluyor. Burada da sevgili Doğan gibi kahve yapan; birbirinden düzgün, efendi çocuklar var.

Geçen gün yine bir öğlen yemeği sonrası kahvemi içmek için aşağıya indiğimde baktım ki sıra var. Sonuçta makine ikişer ikişer yapabiliyor. İki tane kahve hazır oldu ve oralarda bir yerlerde bekleyen kızın biri aldı götürdü kahveleri. Olabilir; bizler medeni insanlarız, sırada beklemeye alışık insanlarız. İki üç dakika sonra iki tane kahve daha hazır olunca ben de saf ve temiz duygularımla benim kahvem hazır oldu zannettim. Bizim deminki kız geldi ve bir anda bu kahveleri de alıp götürdü.

Ne kadar tanıdığı, eşi, dostu varsa doldurmuş kafe alanımıza; mütemadiyen onlar için kahve yaptırıyor. Baktım olacak gibi değil, biraz yukarı gideyim, sonra gelirim diye düşündüm. İnanmayacaksınız ama yeniden aşağıya indiğimde daha kızın talepleri bitmemişti. Bir an kıza “Madem bu kadar meraklısın, kendi makineni al koy buraya." demeyi düşündüm ama sonradan vazgeçtim.

Sonunda küçük hanımın kahvelerinin hepsi bitti ve sıra Emin’e geldi. Tam sırıtarak bara doğru yaklaşıyordum ki oradaki çocukcağız, “Makine çok ısındı, bozuldu.” dedi. Gayet normal. Sonuçta bir makine bir kişiye otuz tane kahve yaparsa bozulur da, çatlar da, patlar da.

Dakikalarca sırada beklediğime mi yanayım, beş dakikalık bir kahve zevkimin heba olduğuna mı yanayım? Aynen öyle, kös kös çıktık yukarı. Hani derler ya “Bir bardak soğuk su iç.” diye, vallahi sıkıntıdan su bile içemedim.
Hayat bu, olur böyle aksilikler. “Kul kurar, kader güler.” diye boşuna söylememişler. Bu işin yarını da var. Ben öğlen yemeğini geç yiyorum, bu yüzden de kahve içme alanına geldiğimde genelde herkes gitmiş oluyor. Doğru tahmin ettiniz, herkes gitmiş ama bizim kız yine orada.

Çocukcağız üç tane kahve getirince doğal olarak, bir tanesi de bana düşer diye heveslenmiştim ama üçü de bizim kahve meraklısı kızınmış. Daha ben “Merhaba!” diyemeden aldı kahveleri, gitti. Emin de yine öylece kaldı orada. Allah’tan makinede bir sorun yoktu da ısınmadan, bozulmadan ben de kahvemi alabildim.

Kahveleri gümbür gümbür alıp götüren vatandaşı birkaç gün sonra vicdanı rahatsız etti. Gelmiş bana “Sana Moka getireyim.” filan diyor. Evet, haftanın yarısı boyunca kahve zevkime mani ol, ondan sonra da el âlemin kahveleriyle beni kandırmaya çalış. Yemezler küçük hanım. Hollanda Başbakanı yemek teklif ediyor gibi hissettim kendimi.

Düşünüyorum da iyi ki de çok fazla kahve zevkim yok. Günde bir kere kahve içiyorum, onda da her seferinde karşıma kahve meraklısı biri çıkıyor. Daha doğrusu hep aynı tip çıkıyor. Demek ki arkadaşlarım gibi günde üç dört tane içmeye kalksam kız kovacak beni oradan.
İşyerlerinde Türk kahvesi içebilmek bir lükstür. Her şirkette bulamazsınız. Bulduğunuz zaman da bazen karşınıza makineyi bozan tipler çıkar. Yemeğinizi erken yiyin, makine fazla ısınmadan kahvenizi için. Ne demiş atalarımız? Sona kalan, kahve içemez.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

6 Mart 2017 Pazartesi

Sevgiliden Ayrılmak...

Günaydın dostlar…

Zordur sevgiliden ayrılmak. Her ayrılığın az da olsa bir buruk yanı vardır. Hemen belirteyim; burada sözünü ettiğim ayrılık “sen yoluna, ben yoluma, bir daha da hiç görüşmeyelim” tipi bir ayrılık değil. Normal, bildiğiniz her günkü ayrılıklardan bahsediyorum. Apartmanın kapısında, soğuk bir akşamda vedalaşıp ayrılmaktan bahsediyorum. “Hadi yarın sabah görüşürüz” ayrılığından bahsediyorum.


Teyzenden, amcandan ayrılırken yaşadığın burukluktan da bahsetmiyorum. Bu sabahki konumuz, gerçek sevgili ayrılığı. Hani ayrılırken kalbini, mideni orada bıraktığın anlar vardır ya, konumuz tam da onlar. Herkes bir takım aşklar yaşamış, şehrin muhtelif yerlerinde çeşitli iç organlarını bırakmıştır.
Sevgilinle şu veya bu nedenle bir aradayken, ayrılık vakti geldiğinde içinin derinliklerinde bir yerlerde “keşke hiç bitmese” hissinin her tarafını sarması kadar normal bir şey olamaz. Doğru söylüyorsunuz, bir haber değeri de yok. Haberi değeri olan konu, ayrılık vaktinde sevgilin olmayanlarla sevgiliden ayrılıyor boşluğu yaşamandır.

Arkadaşındır, en azından sen öyle olduğunu düşünüyorsundur ama okul çıkışı yenilen hamburgerden sonra neden kendini bu kadar salak hissettiğini anlayamazsın. Sonuçta sınıf arkadaşınla evine kadar yürüdünüz, kapıda da vedalaşıp ayrıldınız. Bu sevgili ayrılığı boşluğu da nereden çıktı? Onu görmek için sabaha kadar beklemek istememe durumu da nereden çıktı? O senin sevgilin değil ki!

Bir garip hissedersin kendini. 3-5 dakikalığına beynin de çalışmaz. Kimseye bir şey de söyleyemezsin, zira en başta kendin bilmiyorsun. “Acaba ben bu insanı seviyor olabilir miyim?” diye aklından bile geçirmek istemezsin. Siz arkadaşsınız. İyi güzel de, bu sevgili boşluğunu içime kim doldurdu o zaman? Sevgilin olmayan biriyle, sevgilin olan insanla geçirdiğinden çok daha güzel vakit geçirme durumu, belaya davettir. Her türlü çatlak işe meyilli olan beynin, gider takılır oraya.
Onu askerlik zamanında tugaydaki arkadaşlarından biriymiş gibi düşünmeye çalışırsın. Beyhude bir çabadan öteye gitmez. Onun yüzünü birliğin hangi köşesine oturtacaksın? İşin garip tarafı, bu insan en iyi arkadaşın da olabilir. Belki de en iyi arkadaşının en iyi arkadaşı. Hatta ve hatta belki de en iyi arkadaşının sevgilisi…

Normal bir ayrılığı sevgili ayrılığına çevirip, midende boşluklar yaşanmasına sebep olan, arkadaşının eşi olabilir mi? Belki de nişanlısı? Yok yok; bu sakat düşünceleri acilen aklımdan çıkarmalıyım. Biz hepimiz arkadaşız, üstelik onun eşi de benim çok samimi arkadaşım. Belki de bu cümleyi 100 kere alt alta yazman gerekiyordur. O zaman belki kendin de inanırsın.

Çok sevdiğin bir insanla ilişkiyi yönetebilmek günümüzde hiç de kolay bir iş değildir ama bir de çok sevmemeniz gereken bir insanla ne halt edeceğinizi düşünün. Kesinlikle hiçbir parametre uymuyor, kesinlikle sorun var. Zaten de onu sevmiyorsun ama Allah kahretsin ki en güzel zamanı da onla geçiriyorsun. O da sevgilisi olmayan biriyle sevgili boşluğu yaşıyor mudur acaba? Her ayrılık vaktinde, o da “Keşke hiç bitmese” diyor mudur acaba? Diyorsa da, içinden diyordur. Sen işine bak, kendi kendini doldurma.

Sevginin olmadık açılara gitmek gibi bir matematik hesabı vardır. Çarparsın, bölersin, toplarsın; sonunda yine en olmadık açıyı bulursun. Takılır o zıkkım kalbin oraya. Kalp bu, ne yapacağı belli olmaz. Bazen sevmesi gerektiğini sever, bazen de sevmemesi gerektiğini sever. Kalp laf dinlemez, mide kontrolden çıkmıştır, üstüne üstlük hepsi bir olup, bir de beyini döverler.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…