27 Aralık 2019 Cuma

2020 Hedeflerim...

Günaydın dostlar…

Bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Yeni bir yıl yaklaşırken Amerikalılar gibi ben de yeni yıl hedeflerimi yazıya dökmeye karar verdim. Aklımda kalmasın, kâğıt üzerinde olması her zaman daha iyidir. Yazılı olduğu zaman sene sonunda bir değerlendirme yapabilme şansı da verir.
İlk olarak, çok daha fazla kitap okuma hedefim var. “Çok daha fazla ne demek?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Ayda en az üç kitap olarak düşünüyorum. Sene sonunda toplam otuz beş kitaba ulaşmışsam, bu hedefi gerçekleştirdiğimi düşüneceğim. Çok uzun yıllar önce Nutuk’u okumuştum, şimdi (vakit bulabilirsem) bütün bildiklerimi, tecrübelerimi de işin içine harmanlayarak bir kere daha okumak istiyorum.


Bütün gün evde oturup kitap okuyacak değilim, gezme hedeflerim de var. En az üç yeni ülkeyi görmek istiyorum. Bunlardan biri Avustralya olabilirse kendimi hedefin de üstüne çıkmış sayacağım. Tabii, çok fazla yurtiçi hedeflerim de var. Daha Kapadokya’yı bile görmemiş bir insan olarak, gideceğim çok yer var. Bu konudaki hedefim, en az on tane yeni yer görebilmek. En başta da Mardin var.

Arkadaş ortamlarında bu tip sohbetler yaptığımız zaman, “Ne çok gezme hedefin var” diyorlar. Emekli olmuş bir insan olarak, krapon kâğıdından kedi merdiveni yapma hedeflerim olacak değil ya, doğal olarak gezme hedeflerim olacak. Allah izin verirse, kurlar da iyice başa çıkılamaz boyutlara gelmezse, gerçekleştirmeye çalışacağım.

Her ne kadar evde maçları izlesem de, en az üç-dört tane Fenerbahçe maçını gidip statta izlemek gibi bir arzum da var. Saraçoğlu’nun atmosferi bir başka oluyor. Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı’nın maçlarına kombine almak da bir diğer hedefim. Birkaç tane basketbol maçına da gidebilirim.

Konu spordan açılmışken; yurtiçinde veya yurtdışında bir tane tenis turnuvası izlemek istiyorum. Tek bir maç değil; bütün bir hafta boyunca orada o havayı yaşayıp, mümkün olduğu kadar da çok maç seyretmek istiyorum.

Oyuncak trenimin bazı bozuk lokomotiflerini Göppingen’e götürüp tamir ettirmek de listem de var. Tam bir “hem ziyaret, hem ticaret” durumundan bahsediyoruz. Bu lokomotiflerin bir kısmı neredeyse benle yaşıt. Onları yeniden çalışır hale getirebilirsem çok mutlu olacağım.
Ben şanslı bir insanım. Çok fazla sevdiğim dostum, arkadaşım, akrabam var. İnşallah önümüzdeki yıl onlara daha fazla vakit ayırmak istiyorum. Ankara’ya, İzmir’e, Eskişehir’e, Giresun’a, Antalya’ya ve diğer şehirlere daha sık gitmeye çalışacağım. Kim bilir belki Asmadan’a bile gideriz.

Her gün ama az, ama çok yürüyüş yapmaya çalışırım. Dönüp de geriye baktığım zaman geçen sene averajda günde 3204 adım yürümüşüm. Bu sene bu rakamı günde 5875 adıma kadar yükselttim. Hiç fena değil, neredeyse iki misli. Gelecek sene bu rakamı günde 7000 adıma doğru yaklaştırmak istiyorum. Yürümek iyi geliyor; insanı rahatlatıyor, daha enerjik hissettiriyor ve ferahlatıyor. Belim de sorun çıkartmazsa yapabilirim gibi duruyor.

Olmayan aletlerin, eşyaların olan parçalarını yok etmek de bir diğer önemli hedefim. Ana eşya çoktan rahmetli olmuş gitmiş ama bütün kabloları, parçaları, kullanım kılavuzları duruyor. Hatta bazı durumlarda kutusu bile duruyor. Bu aslında yazıldığı kadar kolay bir iş değil, zira yanlışlıkla gerekli şeyleri de atma riski var. Tek tek her bir parçayı/kabloyu elime alıp, “Bu gerekli mi acaba?” diye sorgulamak gerekiyor.

En zor hedefi en sona bıraktım. Kullandığım şeker miktarını azaltmak istiyorum. Bu sene epeyce azalttım. Önümüzdeki sene de Allah’ın izniyle daha da azaltmak istiyorum. Çayda, kahvede yıllardır şeker kullanmıyorum. Ekmek yemeyi de zaten çok uzun bir süre önce bıraktım. Burada sözü geçen konu, şekerli ürünlerin tüketimini azaltmaya çalışmak. Alkolden çikolataya kadar çok geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Hepsi de hepimizin çok sevdiği şeyler. Küçüklüğümde fıstıklı baklavayı ağzıma sürmezdim, şimdi ne kadar verseniz yerim.
Zor bir yılı geride bıraktığımız bu günlerde, naçizane bunlar benim hedeflerim. “Kul kurar kader güler” derler. İnşallah hepimizin hedeflerimize yürüyebilecek sağlığı, mutluluğu ve ağız tadı olur.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

24 Aralık 2019 Salı

Vana Tamircisi Mustafa...

Günaydın dostlar…

Yılın başında yazdığım “Kombi Bozuk” yazısını umarım herkes hatırlıyordur. Hatırlamayanlar lütfen bulup yeniden okusun. Kombi hikâyesi aslında orada bitmemişti ama ben bir türlü vakit bulup sonunu getiremedim. Kısmet bu sabahaymış.
Aslında düşünüyorum da, konu ne olursa olsun bir kere tamirat işine başladınız mı o konu hiç bitmez. Çorap söküğü gibi sürekli arkası gelir. En sonunda da baştan evi yıktırıp yeniden yaptırmadığınız için pişman olursunuz.


Hafızası kuvvetli olan dostlarımız hatırlayacaktır; Mustafa sabahın köründe damlamıştı, en son orada kalmıştık...

Vana tamircisi Mustafa ile mutfakta baş başa oturuyoruz. Mustafa kombinin altındaki dolaba yarı bedenine kadar girmiş, ben de mutfak masasında telefonumla oynuyorum. Kısacası beraberce huzurlu, mutlu bir şekilde oturuyoruz. O çalışıyor ben de boş boş oturuyorum. Mayamızda var, severiz boş boş oturmayı.

Bu arada da benim telefonumdan sürekli mesaj sesleri geliyor. Daha doğrusu tweet sesleri geliyor. Takip ettiğim yerler tweet atınca sürekli bildirim geliyor. Bloomberg’den birbiri ardına tweetler geliyor. Muhtemelen döviz kurlarının yüksek atlama oynadığı bir gündü. Bildirimler hiç susmadı. Bir yandan da her bildirim geldiğinde Mustafa kafasını dolaba vuracak diye korkuyorum.

En sonunda Mustafa dayanamadı, çıktı dolaptan ve “Ağabey kim sana bu kadar çok mesaj atıyor?” dedi. Sorunun arkasındaki gizli ima, “Sen ne boksunki birileri sana bu kadar çok mesaj atıyor?”. Öldüm gülmekten. Şeytan dedi ki “Bloomberg” de. Sonra vazgeçtim. Daha sonra şeytan dedi ki “Eb…. ….” de ama sonra ondan da vazgeçtim.

“Onlar mesaj değil tweet” şeklinde çok cici bir cevap verdim. Arkasından da, “Twitter diye bir şey var biliyor musun?” diye sordum.
Mustafa uzun uzun baktı, “Bilmiyorum” deyip yeniden dolabın içine girdi.

Beş dakika sonra geri çıktı ve “Twitter nedir ağabey?” diye sordu. Şeytan dedi ki eb…. ….   ama şeytana uymadım. “İnsanlar akıllarına gelen her şeyi mesaj gibi telefonlarından yazıyorlar ama bu mesajları herkes görebiliyor” şeklinde kendimce güzel bir cevap verdim. “Çok iyiymiş ağabey” dedi ve geri dolabın içine girdi.

Beş dakika sonra geri çıktı ve “Ben de görebilir miyim mesela bu mesajları?” diye sordu. Şeytan dedi ki “E…… ….” ama yine şeytana uymadım. Zorla da olsa “Tabii kardeşim sen de üye olursan bu tweet olayını sen de görebilirsin” şeklinde bir şeyler çıktı ağzımdan.  Bu sefer de “Sen üye misin?” diye sordu. Yapacak bir şey yok, Mustafa meraklı bir tip.  Dedim “Üyeyim”. “Sen üyeysen o zaman sana gelenleri göreyim” diyerek yanıma geldi. Yine aklıma bin türlü şey geldi ama hepsini kısa sürede aklımdan çıkardım.

“Tamam ulan gel buraya” dedim ve en son Bloomberg’den gelen tweetleri gösterdim. Baktı baktı ve “Bu televizyondaki Bloomberg ile aynı mı?” dedi.

Bu sefer de salak salak bakma sırası bana geçti.
Varsayım işi tehlikeli bir iştir. Bu devirde; kimin ne bilip ne bilmediği, aklından ne geçip, geçmediği hiç belli olmuyor. Boşuna dememişler para ile imanın kimde olduğu hiç belli olmaz diye…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…