26 Ağustos 2018 Pazar

Örnek Olmak...

Günaydın dostlar…

Çok uzun bir tatili geride bıraktık ve son güne geldik. Ben de bu tatili Eskişehir, İstanbul ve Ankara’ya dağılmış olarak geçirdiğim için çok fazla seyahat ettim ve çok fazla araba kullandım.
Her 9 günlük tatilde olduğu gibi yollar inanılmaz kalabalıktı, mola alanlarının birçoğunda bir çay almak bile çok zordu ama bunların hepsinden önemlisi her yer çok pisti. Maşallah yine her yeri çöplüğe çevirmeyi başardık. Bayramın son günü Gerede’de uğradığım mekân pislik rekoru kırmak üzereydi.


Hemen şunu da belirteyim; bu mekânın düzensizliğinden, temizliğinden ziyade bizlerin her şeyi yerlere atmasından, tuvaletlerin canına okumamızdan, araç park sahasını büyük bir çöp tenekesi zannetmemizden kaynaklanıyordu. Allah var, işletmenin sahipleri de etrafı temizleyelim diye yırtınmıyorlardı. Belki de “İyice içine etsinler de, en son herkes gittikten sonra temizleriz” diye karar aldılar. Temizlesen de 2-3 saat sonra aynı hale gelecek.

Yol kenarları, piknik alanları, otoparklar, sahiller, kumsallar her yer ama her yer pislik içindeydi. Bu tatilde içimizdeki çöp canavarı uyandı, her yeri çöplüğe çevirdik. İşin en ilginç yanı da bu pisliğin içinde oturup piknik yapmaktan, denize girmekten, yemek yemekten bir gram rahatsız olmamamız.

Yollarda çok fazla gurbetçi kardeşimiz vardı. Beni üzen en büyük noktalardan biri de bu kardeşlerimizin davranışları oldu. Biz Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızdan orada yapamadıklarını burada yapmalarını değil, düzene, temizliğe, kurallara önem veren ülkelerde yaşayan insanlar olarak yurda geldiklerinde hepimize örnek olmalarını bekliyoruz.

Sapanca Otoyolu’nda Almanya plakalı beyaz bir Mercedes’in camından yolun ortasına atılan yarı dolu patates cipsi torbası öyle canımı sıktı ki, bu amcalara hiç yakıştıramadım. Bu amcalar muhtemelen Almanya’da doğmuş büyümüşlerdir, böyle öğrenmedikleri de kesin; peki bu ülkeye gelince bu davranışlar nedendir? Yazık değil mi bu ülkeye? Çöplük mü burası?

Trafikten bezince yol kenarındaki çimlere veya su kenarlarına çadır kuran vatandaşlarımızın durumları da bir başka konuydu. Anlıyorum 25-30 saattir yollarda hayattan bezdiniz ama yine de trafikte yaşanan sıkıntılar çadır kurduğumuz alanları rezalet bir biçimde bırakıp gitmek için bir neden olamaz. O çadırları kurmak için harcadığımız enerjinin çok daha azıyla etrafa yaydığımız çöplerimizi de toplayabiliriz.
Hepimizin bu durumdan mutsuz olması gerekiyor. Ellerine torba alıp etrafı temizlemeye çalışan birkaç insanın çabasıyla bir yere varamayız. Dinimizden başlayarak, medeni yaşam kurallarına kadar her şey bize temiz ve tertipli olmayı öğütlüyor. Hiçbir yerde “Gittiğiniz yerlerin canına okuyun, pislik içinde bırakın” şeklinde bir yazı veya bir kural göremezsiniz.
Pislik içinde, çöp tenekesi gibi bir ortamda denize girmenin, yemek yemenin, kamp yapmanın hepimizi rahatsız etmesi gerekiyor. Rahatsız olmuyorsak sorun bizdedir. Belediyeler ellerinden geleni yapıyorlar ama “herkes kapısının önünü temizlerse bütün şehir temiz olur” yaşam şeklini oturtamazsak sadece idarenin çabalarıyla bir yere varamayız.

Geçmiş yıllarda bir Avrupalı çiftin yerlere sigara attığını görüp büyük münakaşa etmiştik. “Sen ülkende sigaranı yerlere atıyor musun?” diye sorduğumuzda da; “Adam bana “Burası Türkiye” demişti. Biz kendi ülkemizi çöplüğe çevirirsek, gelir elin oğlu da hemen adapte olur. Kimsenin sigarasını yere atmadığı bir ortamımız olsa gelip o da atamaz.

Bu iş hiçbirimize yakışmıyor. Yaşadığımız, gezdiğimiz, oturduğumuz alanları çöplüğe çevirmeyelim. Etrafımıza duyacağımız saygı, kendimize duyacağımız saygıdır. Kendisine saygısı olan insanlar pislik içinde, çöplük gibi bir ortamda yaşamayı kabul etmemeliler.
Dediğim gibi, hiçbirimize yakışmıyor, hele hele Avrupa’da doğmuş büyümüş kardeşlerimize hiç yakışmıyor. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan her vatandaşımızın oralardan bir şeyler öğrenip ülkemize değer katmak gibi bir görevi var…

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

21 Ağustos 2018 Salı

Dağları Delmek

Günaydın Dostlar,

Sevdiği kıza ulaşmak için Amasya’da dağları deldiği söylenen arkadaşın öyküsünü hepiniz duymuşsunuzdur. “Asil olmayana kız verilmez.” demişler ve bizim amcaya çıkartmadıkları zorluk kalmamış.
Bu hikâye gerçekten bu şekilde yaşanmış mıdır bilmiyorum ama ne zaman Tuzla'dan veya Gebze'den akşam trafiğinde eve dönüyor olsam benim aklıma geliyor. Eskişehir’den iki saatte Gebze’ye gelip oradan da iki saatte eve gittiğim günleri de unutmadım.. Her seferinde kendi kendime “Adam dağları delmiş, bir başkası da çölleri geçmiş, sen de alt tarafı Gebze’den/Tuzla'dan İstanbul’a gideceksin.” diyorum.


“Amasya’ya su getiremezsen, kızı sana vermeyiz.” demişler, bizim âşık da delmiş de delmiş. Aslında “delmiş” dedim ama biraz sanki dağın etrafından dolaşmış gibi de bir görüntü var. Ankara Yüksek Hızlı Treni gibi bizim amcanın kanallar da dağların içinden geçmek yerine etrafından dolaşıyor. Hadi o zaman teknoloji yoktu; simdi ayarlıyorsun makinayı, neredeyse tüneli kendi başına yapıyor.

Bildiğim kadarıyla çok da bitirememiş ama elinden geleni yapmış. İranlı dostlarım bu öykünün kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Bence kime ait olduğundan ziyade, bu amcanın böyle bir işi göze alabilmesi olayın püf noktası.

İşte aşk tam da böyle bir şeydir; dağları da delersin, Gebze – İstanbul trafiğini de aşarsın. “Hangisi daha zor?” diye sormayın zira düşüncelerim trafiğin yoğunluğuna göre değişiyor. Bazen “Adamlar dağları delmiş, çölleri aşmış ben de otuz kilometrelik bir yolu gidebilirim” diye söyleniyorum; bazen de “Dağları delmek kolay, yiyorsa gelsin de cuma trafiğinde Gebze’den İstanbul’a gitsin” diyorum.

Benim tahminim bizim amcayı bir cuma akşamında Gebze Kavşağı’nda bıraksak ne yapacağını bilemez. Kimse arabasına almaz, toplu taşımaya binemez, ne yana yürüyeceğini bile bilemez. “Aşkın bu tarafta” diye bir yönlendirme levhası da olmayacağına göre orada öylece kalır. Amasya’nın boş alanlarında dağları delmek kolay, becerebiliyorsan gel de İstanbul’da tünel kaz. On beş cm kazmadan gelip götürürler vallahi.

Gebze, Tuzla tarafında yaşayan birinin şehrin başka bir ucunda yaşayan bir kıza âşık olduğunu düşünebiliyor musunuz? Yürümez o ilişki vallahi. Bu devirde, insanlar sevdiği için karşı kaldırıma gitmeye üşenirken; İstanbul’da şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmek için deli gibi âşık olmak gerekir.
Deli gibi seviyorsan, manyak âşıksan gözün ne mesafeleri görür, ne de trafiği. Açarsın müzik listeni, sana onu hatırlatan bütün şarkıları dinleye dinleye gidersin. El âlem Amasya’nın dağlarında Spotify olmadan dağları delmiş, “Vermediler” şarkısını kendi kendine mırıldanmak zorunda kalmışsa, biz de “Bambaşka” dinleyerek İstanbul’un öbür ucuna ulaşabiliriz.
Aslında düşündüğünüz zaman; konu dağları delmek, çölleri geçmek veya trafiği aşmak değil; bunları yapabilecek kadar karşındakini isteyebilmek. Deli cesaretin varsa hepsini yapabilirsin. Tabii elmanın öbür yarısında da dağları delmeyi hak edebilecek birilerinin olması gerekiyor. “Bu devirde artık böyle insanlar” yok demeyin. Allah baba kaşınıza öyle birini çıkarır ki, bırakın dağları delmeyi, üç şeritli gidiş geliş yol yaparsınız.

Yüce rabbim herkesin karşısına Gebze trafiğini aşmak isteyecek kadar güzel ve özel insanlar çıkartsın.
 
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…