2 Nisan 2017 Pazar

Senin Savaşın Değil...

Günaydın dostlar…

Üstümüze vazife olmayan savaşların ortasına dalmak gibi bir huyumuz vardır bizim. Ne olduğunu anlayamadan, bir anda kendimizi savaşın ortasında buluveririz. Başkasının başlattığı ve kendi takvimine hizmet eden savaş, kısa bir süre içinde bizim savaşımıza dönüşür. Bir an kenara çekilip de, “Yahu ben bu savaşın içinde ne yapıyorum?” diye de düşünmeyiz.
Suriye’de canlarını feda eden kahraman askerlerimizin savaşından söz etmiyorum. O savaş üstümüze vazife miydi, değil miydi konusu başka bir sabah yazısının konusu. Bizler için canlarını feda edenlere borcumuzu hiçbir zaman ödeyemeyiz. Kahraman şehitlerimizin mekânı cennet olsun…


Bizim buradaki savaşımız, günlük hayatımızda karşımıza çıkan savaşlar. Sokakta kavgayı çıkarıp, sonra da kavgayı senin üstüne yıkıp çekip giden tiplerden bahsediyorum. O evinde mışıl mışıl uyurken sen halen neden içinde olduğunu bilmediğin bir kavgayı sürdürür durursun. İnsanların bir kısmı da bu konuda çok başarılıdırlar. 2 kelime, 2,5 hareketle seni bir anda kavganın içine çekerler.

Bunun ilk örneklerini okul yıllarımızda yaşarız. Çeşitli konular üzerine kulis yaparak insanları etkileme çalışmaları okulların vazgeçilmez yaşam şeklidir. Yapımız da bu yönde olduğu için, kendimizin sevmediği bir insanı, başkaları da sevmesin isteriz. “Ben ona küsüm, sen de onunla konuşma” ruh hali bu topraklarda çok yaygındır. Güzel diyorsun da sevgili kardeşim, senin küs olduğun şahıs bana bir kötülük yapmamış, ben neden küsüyorum? Olmaz; samimi arkadaşımsan küseceksin.

Başkalarını kendi kavgana alet etme durumu, iş hayatına başlamanızla beraber zirveye çıkar. Her iş yerinde masadan masaya dolaşan ve kulis yaparak insanları kendi kavgasının içine çekmeye çalışan tipler vardır. Biz bunlara kısaca “minik zehirli örümcekler” diyoruz. Sen masanın üzerinde derdini anlatmaya çalışırken, o masanın altından bacağını sokuverir. Minik oldukları için de ruhun duymaz.

Yavaş yavaş damarlarında dolaşmaya başlayan zehir, sana haklı bir kavganın içindeymişsin hissi verir. Örümcek bir kere soktu mu,  artık bir daha kurtulamazsın. Bu zehir engerek zehrinden daha etkilidir. Kılıcını eline alıp, Malkoçoğlu gibi gidersin.

Zamanının çoğunu masalarda, odalarda, sigara mekânlarında, kafeteryalarda, içeride, dışarıda; kısacası her yerde kulis yaparak geçiren şahıslar, şirketlerin en tehlikeli çalışanlarıdır. Genelde hiçbir iş yapmadıkları gibi, bir de etrafı zehirlerler.
Minik zehirli örümcekler genellikle uzun yıllar boyunca o şirkette çalışan insanlardır. Bu işin bir evrimi vardır ve kısa süre içinde bu seviyeye gelemezsiniz. İşin püf noktası; yüzüne gülerken, bacağından ısırarak onunla hiç alakası olmayan bir kavgayı, onun dolaşım sistemine aktarabilmektir.
Zehir aktarıldıktan sonra siz artık geriye çekilebilirsiniz. Ön saflara artık Malkoçoğlu geçer ve sizin kavganızı sizden daha etkili bir şekilde götürmeye başlar. Bu aşamada minik zehirli örümceği bir daha da ön saflarda göremezsiniz. Onun görevi bitmiştir artık. İnsanları zehirlemiş olduğuna göre, artık tadını çıkarma zamanıdır.

Orada, burada, çarşıda, pazarda, okulda, işyerinde yanınıza sokulup; sizleri olmadık bir savaşın içine çekmeye çalışan minik zehirli örümceklere karşı uyanık olun. Bir savaşa girip kalbinizi ortaya koyuyorsanız, en azından kendi savaşınız olduğundan emin olun.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder