11 Temmuz 2016 Pazartesi

Eziyetten Hoşlanmak...

Günaydın dostlar…

Eziyet çekmeyi seven bir yanımız olduğu artık bir gerçek. Bu durumu hepimizin kabul etmesinde yarar var diye düşünüyorum. Bu durumdan hoşlanan insanlara da galiba mazoşist diyorlar ama çok da emin değilim. Yanlış biliyorsam birileri beni düzeltsin.
Hepimizin içinde belli oranlarda mazoşistlik var ama bazılarında %90 oranında, bazılarında da %5 oranında. Dünyanın diğer ülkeleri ile mukayese edildiğinde, bizim topraklarda bu oranın dünya averajının üzerinde olduğunu düşünüyorum.


Geçen hafta, 9 günlük tatil boyunca yaşananlar, bu işten ne kadar keyif aldığımızı bir kere daha gözler önüne serdi. Eziyet çekeceğini bile bile bir şeylere razı olmak, bu işten (biz farkında olmasak da) keyif aldığımızı gösterir.

Eziyetten keyif aldığımız gibi, bir de eziyetlerimizi yarıştırma âdetimiz var. Ben de dâhil olmak üzere, bunu hepimiz yapıyoruz. Birileri bir şeyler anlatmaya başladığı zaman, biz hemen daha büyüğünü anlatmaya başlıyoruz.

Nankörlük yarıştırmayı da seviyoruz ama eziyet yarıştırmayı kesinlikle daha çok seviyoruz. “Ben ona çeşit çeşit iyilikler yaptım, o da bana karşılık olarak her türlü kötülüğü yaptı” senaryolarını da çok severiz. Doğal olarak, bir başkasının da daha büyük bir nankörlük hikâyesi vardır.

“Tatil dönüşü havaalanından eve 6 saatte gelebildik” cümlesi, genelde “o da bir şey mi biz bayram dönüşü 9 saatte ancak köprüyü geçebildik” türünden bir karşılık alıyor. Ondan sonra da, daha büyük bir eziyetle karşımızdakine geçirmiş olmanın garip hazını yaşıyoruz.

Etrafınıza ve sohbetlerinize dikkat edin. Muhakkak bir eziyet anlatımından sonra karşı taraftan daha büyüğü geliyor. Hiçbir zaman, “çok yazık ya, yollarda sefil olmuşsunuz, biz hiç öyle bir şey yaşamadık” şeklinde bir cevap duymazsınız. Karşıdakinin eziyeti her zaman daha büyüktür.
Aslında işin özü yaşadığımız topraklardaki temellerde gizli. Bu topraklarda, yaşamımızın temelleri eziyet bataklıklarının içine atılmıştır. Her işimiz eziyet olduğu için, herkesin de türlü türlü anlatacak hikâyesi olması kadar doğal bir şey olamaz.

İzdivaç programlarında sık sık duyduğumuz, “beni eve kapatsın, nefes aldırmasın, bakkala bile gitmeme izin vermesin” şeklindeki kriterler de eziyetin bir başka türü. Neden çıkıp da bu tür taleplerde bulunuyorlar? Eziyeti severiz de ondan. İlle de sizi bağlayıp dövmesi gerekmiyor, bu da bir eziyet şekli…
“Eziyet” bizim göbek adımızdır. Dairelerde iş halletmekten tutun da, tatile gitmeye kadar her işimiz eziyettir bizim. Hastane koridorlarında veya trafikte sıcak bir ortamda kan ter içinde sürünmek, eziyet değilse nedir?
Sevgili babam, her zaman “paramla eziyet satın alamam” derdi. Bu prensiple büyümüş bir insan olarak, ben de kaçınabileceğim eziyetlerden kaçınmaya çalışırım. Örnek olarak, 9 günlük bayram tatilinde hayatta hiçbir yere gitmem. Yollarda da, gittiğin yerde de eziyet çekme ihtimalin çok kuvvetlidir.

Zaten çok zor bir şehirde ve çok zor bir ülkede yaşıyoruz. Bu yetmezmiş gibi bir de üzerine parayla eziyet satın almayın. Yeteri kadar bedava eziyet, hayatımızın her döneminde bizim yanımızda, daha fazlasına gerek yok…

Konu her ne olursa olsun, eziyete dönüşecek, size sıkıntı yaratacak şeylerden kaçının. İster aşk ilişkisi olsun, ister tatil yolu hiç fark etmez. Rahatlamaya, kafanızı dağıtmaya gittiğiniz bir tatil, bir yemek, bir gezi, bir ziyaret, bir sevgili sizi daha kötü bir ruh hali ile geri yollamasın.
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder