10 Temmuz 2016 Pazar

Dokuz Günlük Eziyet...

Günaydın dostlar…

Kimse kızmasın, “dokuz günlük tatil” diye başlık atmak hiç içimden gelmedi. Artık saçlarının yarısından fazlası beyazlamış ve bu tip eziyetleri defalarca yaşamış bir kişi olarak, bu seferki tiyatronun bir parçası değildim ama eş, dost, arkadaşlar gerçek anlamda büyük eziyetler yaşadılar.
Yolların, otobüs garlarının ve havaalanlarının korkunç hali yaşanılacak eziyetin ilk belirtileri gibiydiler. Benim gibi, bayramda bir yere gitmeye tövbe etmiş olanlar bu sıkıntıları uzaktan izlediler ama birçok kişi de kendini korkunç bir düğümün içinde buldu. Bavullarını sürüye sürüye kilometrelerce yürüyen zavallı insanların görüntüleri televizyonlardan hiç eksik olmadı.


Rezillik çekmeyeyim, perşembeden döneyim diye karar veren insanlar bile perşembe akşamı büyük çile yaşadılar. Bazı arkadaşlarım 4-5 saatte Sakarya’dan İstanbul’a gelemediler. Gece yarısı bu durumu birkaç kere yaşamış bir insan olarak, bu durumun nasıl bir eziyet olduğunu çok iyi bilenlerdenim. Bir yerlerde durup, tuvalete bile gidemezsin.

Dün akşam televizyonda izledim; amcanın biri Akçay’a gitmeye çalışıyor, polis de, “kilitlendi artık kimseyi sokmuyoruz” diyerek, içeri sokmuyor. Bayram tatili diye ben buna derim.

Hadi Akçay’dakiler içeri giremedi; ya Avşa Adası’nda açlıktan fırınlara saldıran tatilcilere ne demeli? Zaman ve para harcamışsın, tatile gitmişsin ama yiyecek bir gram bir şey bulamadığın için gece yarısı fırınlara saldırıyorsun. Bayram eğlencesi diye ben buna derim.

Gururumuz Çeşme’de de durum çok farklı değildi. Belediye başkanının şöyle bir sözüne tanık oldum; “50,000 kişi için altyapısı kurulmuş bir ilçeye 700,000 kişi gelirse olacağı budur. Ne su yeter, ne elektrik yeter, ne de kanalizasyon yeter”. Türkiye’nin en önemli turizm ilçelerinden biri diye ben buna derim.

Çeşme demişken, Bodrum ile ilgili hiçbir şey duymadım ama eminim durum orada da çok farklı değildir.
Bu rezillik her bayramda yaşanıyor ama bu sene korkunç boyutlara ulaştı. “Nasıl olsa bir yer buluruz” deyip, gidip kumsallarda uyuyanlardan tutun da, bir otel odasında 6 kişi kalmak zorunda kalanlara kadar, her türlü rezillik vardı. Paranla rezil olmak diye ben buna derim.

Bozcaada’ya o kadar çok insan gitti ki, neredeyse adayı devireceklerdi. Muhteşem bir tatil süresince gerilen sinirler yüzünden, dönüş feribotunda insanlar 40 dakika boyunca durmadan kavga etmişler. Feribot yanaşıp, jandarma devreye girmese daha da edecekler ama Allah acımış da sefer bitmiş.
Dostlar, nüfusumuz sürekli olarak artıyor ama turistik ilçelerde bir gelişme, bir büyüme yok. Alaçatı’daki kalabalığın arasına sıkışmış ve “evime dönmek istiyorum, buradan çıkmak istiyorum” diye bağıran kadıncağızın tek günahı, bayram tatilinde bir yerlere gitmeye kalkmış olmak.
İşin daha acı tarafı da ne biliyor musunuz? Bütün bu rezilliği yaşamış olan dostlarımızın, yaşananlardan bir gram ders çıkarmaması. 2 ay sonra aynı rezillikler bile bile bir kere daha yaşanacak. Hiç kimse, “geçen bayram yollarda sürünmüştük, gittiğimiz yerde rezil olmuştuk bu bayram aynı hatayı yapmayalım” demeyecek…

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de bu büyük eğlence için kaybettiğimiz onca insan var. Laf anlamaz, kural tanımaz, bana bir şey olmaz yapımız yüzünden ölen 120’den fazla insan. Yazık değil mi bu insanlara ve geride kalanlara. Ne için öldü bu insanlar? Ülkeyi mi savunuyorlardı? Cevabı da ben vereyim; her zaman olduğu gibi bizim içimizdeki trafik canavarı yüzünden öldüler. Açıkgöz tavırlar ve başkasının hakkında tecavüz etmeler, insanların ölmesinden başka hiçbir işe yaramıyor. 400’den fazla da yaralı var…

Kaybettiklerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum. Hepsinin mekânı cennet olsun. Hiç umudum olmasa da, “umarım bu acılar bir daha tekrarlanmaz” diyorum…
Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder