13 Mart 2022 Pazar

Arka Bahçe

Günaydın Dostlar,

İki yıl kadar önce en büyük amca “Ön bahçenizi bile boş bırakmayın, muhakkak bir şeyler ekin.” demişti. Çok da doğru söylemişti. Arka bahçesini zaten herkes ekiyor ama ön bahçedeki küçücük toprak parçasına bile ihtiyacımız olduğu anlatılmak isteniyordu.

Neden böyle bir şey söyledi? Yaklaşan sıkıntıyı ve kıtlığı gördüğü için söylemişti. Aç kalmaya doğru gidiyorduk. Dünya sıkıntılarla boğuşuyor. Her gün yeni bir sıkıntının ortaya çıktığı bir ortamda kimse kimseye yemeğini vermiyor artık. “Gıda ihracatını yasakladık.” diyerek bir anda seni ortada bırakıyorlar.


Çocukluğumuzda bu tip şeyleri hiç düşünmezdik. Her şeyimiz vardı. Ne oldu da elli yıl içinde kendi kendimizi besleyebilecek avantajımızı kaybettik? Tarımda ışık görmeyen kardeşlerimiz, birer birer bu işten uzaklaşıp büyük şehirlerde iş aramaya başladılar.

Tarım zaten çok zor bir iş. Bütün bir yıl emek vereceksin, para harcayacaksın ve sekiz on ay sonra meyveleri toplamayı umut edeceksin. Bozulan iklim şartlarının zaten bu işi çok zorlaştırdığı bir ortamda bir de ekonomik sıkıntılar ortaya çıkınca tarım yaparak para kazanmak çok zorlaştı.

Güneşin, yağmurun, karın doğru zamanda ortaya çıkması gerekiyor. Zamanlama doğru olmadığı takdirde her adımda verimlilik düşüyor. Dekar başına 500 kg buğday almayı umut ederek yola çıkan bir çiftçi, mevsimlerin ve şartların doğru gitmemesi yüzünden 250 kg alabilirse çok mutlu oluyor.

Eskişehir’deyken çok fazla sözleşmeli tarım yapıyorduk. Bir gün çiftçinin biri “Yağmur başladığında hanım ‘Yağmur başladı, eşyalar ıslanıyor, hemen eve koşup camı, kapıyı kapatalım.’ demişti, ben de boş ver eşyaları, ürünü kurtaralım.” demiştim, diye uzun uzun anlatmıştı. İşte çiftçinin ürüne bakış açısı bu şekilde. Çiftçinin her şeyi olan ürün aslında bizim de her şeyimiz ama biz bunun çok da farkında değiliz.

Hemen şunu da belirteyim, gırtlağa kadar borcu olmayan bir tane bile çiftçi yok. Belki bir yerlerde vardır ama ben hiç tanışmadım. Kimsede ekim yapacak para kalmamış. Para bitmiş, moral çoktan gitmiş.

Ekim yapanların çoğu da sözleşmeli tarım yapan firmaların sayesinde ekim yapıyor. Firmalar tohumu, ilacı, gübreyi veriyor ve yıl sonunda ortaya çıkacak olan ürünü almayı garanti ediyor. Her şey yolunda giderse bu sistem yürüyor ama dolu, kuraklık, sel gibi etkenler bu sistemi de zorluyor. Hasat zamanı geldiğinde hava şartlarından dolayı ürün alınamadığı çok sık oluyor.

Her bir metrekarenin ekilmesi gereken bir ülkede tarımı geliştirmek ve çiftçiyi küstürmemek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Maddi ve manevi her türlü desteği vermeliyiz. Puanı ziraat mühendisliğinden başka bir yeri tutmadığı için bu bölümü okuyan çocuklarla bir yere varamayız. Bu işe gönül vermiş, toprakla uğraşmaktan korkmayan insanların sayısı her gün azalıyor.

Rahmetli babam, “Ürettiğimiz hububatı, çerezi, meyveyi, sebzeyi satamasak da oturup yeriz.” derdi. O günlerde pazarlama konusunda çok başarılı olmasak da en azından hepsini yetiştiriyorduk, bugün ayçiçeğinin %56’sını dışarıdan alır hale geldik. Diğer konularda da durum çok farklı değil. Gıda temini en milliyetçi konulardan biridir. Güneş battığında (doğal olarak) herkes kendini düşünür. Eloğluna güvenerek bu ülkedeki tarımı öldüremeyiz. Kendi kendimize yetebildiğimiz günlere geri dönmemiz gerekiyor. Kendini besleyebilen yedi ülkeden biriyken gıda maddeleri tedariki çok yüksek oranlarda ithalata dayalı bir ülke haline geldik. Konu ister zeytinlik olsun isterse de başka bir şey. Bir dalına bile zarar vermemeliyiz.

Tarım yapılan alanları yok etmek değil, gözümüz gibi korumalıyız. Artık gıdalar altın değerinde.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder