15 Kasım 2019 Cuma

Balıkçı...

Günaydın dostlar…

Balıkçı olmayan yerlerde balık yemeyi hiç sevmiyorum. Menüsünde birçok yemek olan restoranlar, benim balık yiyebilmem için hiç uygun değiller. Lazanyadan, çökelek kavurmasına kadar her şey olduğu zaman, otomatik olarak tadım kaçıyor. Balık yenecekse bir tek balık olmalı.
Sebebini sormayın, unutmayın ki ben bir yay burcuyum. Üstelik yükselenim de yay. Oralarda yiyemediğim gibi, işin kötü tarafı, balıkçılarda da balık yiyemiyorum.


Neden balıkçılara gidip de balık yiyip çıkamıyoruz? Bizi zorlayan gizli bir güç var. Tahmin ediyorum Anayasa’mızda bir balık kanunu var. “İlk önce meze yenmeden hiçbir şekilde balık yenemez” filan yazıyor herhalde.

Balıkçıya gitmeden önce kendi kendime karar veriyorum. “Bu sefer kesinlikle meze filan istemiyorum, doğrudan balık yiyeceğim” diyorum. Mezeler insanı tıkıyor, sonra balığa yer kalmıyor. Tek başına balık yemek de olmaz, en fazla yanında bir de bol soğanlı çoban salatası.

Böyle diyorum demesine de, balıkçıya girince bir şeyler oluyor, bir de bakıyorsun ki masa yine birçok meze ile dolmuş. “Hadi bir de beyaz peynir alalım” ile başlayan siparişler, ara sıcakları konuşarak son buluyor.

İşin acı tarafı, ara sıcaklar bir anda son sıcaklar oluveriyorlar. Onlar da yenildikten sonra kimse de balık yiyecek hâl kalmıyor. Bazen ayıp olmasın diye ortaya bir balık ısmarlanıp laf olsun diye yeniliyor ama onun da ne tadı oluyor, ne de amacına ulaşıyor. Zaten çatlamış durumdayken bir de üzerine balık yemeye çalışıyorsun.

Ne yalan söyleyeyim, ben son gidişlerimin hiçbirinde balıkçılarda balık yiyemedim. Eskişehir’de de durum aynıydı, İstanbul’da da değişen bir şey olmadı. Hadi Eskişehir’deki mekân zaten mezeci olarak nam salmış, peki İstanbul’da neden yiyemiyoruz?
Şöhretleri meze üzerine olmasa da, İstanbul’daki balıkçıların da mezeleri çok güzel oluyor. Hele bir de restoran suyun kenarındaysa, o mezelerin lezzetleri iki kat artıyor. “Sadece balık yiyeceğim” diyerek saçma sapan planlar yapan Emin de, hemen “Patlıcanlı olarak neleriniz var?” diye sormaya başlıyor. Hani meze yemeyecektin Emin Efendi?

Meze işi o kadar fazla kontrolden çıktı ki, balıkçılar da artık çok az balık alıyorlar ve seni mezeye yönlendiriyorlar. Restoranlara girdiğinizde dikkat edin, artık görücüye çıkmış çok az sayıda balık oluyor. “Şu anda mevsimi olmadığı için az var” diye düşünmeyin, her zaman durum böyle. Balık sezonunda da sergideki balık sayısı çok fazla artmıyor.

Balıkçılar bu işten memnun mu? Bence mutlular. Birçok balıkçıda, ne yediğin çok da fark etmiyor. O akşamki ziyaret, ne yersen ye belli bir fiyata ulaşıyor zaten. Hele de alkollü içkiler yemeğin bir parçasıysa, yenilen şeylerin toplam fiyat içerisindeki yüzdesi oldukça düşük kalıyor.

Mezeler güzel. Allah var, çok da iyi gidiyorlar ama balığa da yer bırakmayı başarabilmek gerekiyor. İki çeşit patlıcanlı meze gördük diye, hemen yelkenleri suya indirmemek lazım. İşin komik tarafı küçükken patlıcanlı yemekleri de hiç sevmezdim. Zararlı olduğunu bile bile patlıcan kızartmasını da çok seviyorum ve yılda iki, üç kere yiyorum.
Patlıcan salatası harika (hele bir de güzel yapıldıysa), çoban salatası muhteşem hepsini kabul ediyorum ama en önemli parametrelerden biri de mezeleri kiminle yediğindir. Karşına öyle biri oturur ki, en sevmediğin ortamda, en sevmediğin deniz otlarını bile bayıla bayıla yersin. Önemli olan kadehleri doğru dizip, doğru kişiye “Sağlığına” diyebilmektir.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

1 yorum: