14 Şubat 2021 Pazar

Depodaki Ucuzluk

Günaydın Dostlar,

Macys’de çalıştığım yıllarda biriken stokları azaltmak için yılda üç defa depolardan satış yaparlardı. Mağazalardan gelmiş, birazcık da modası geçmiş ürünler bu satışlarda çok uygun fiyata müşterilere sunulurdu.

Depo satışları hafta sonu yapılırdı ve sabahın çok erken saatlerinde kapılarda büyük kuyruklar olurdu. Ben sabah saat 6.00’da işe geldiğimde saatlerdir orada bekleyen insanları görürdüm. Çok ucuza ürün alabilme sevdası bu insanları uyku tulumlarında geceyi geçirmeye zorlardı. Michigan’da kışların çok sert geçtiğini düşünürsek, bu hiç de kolay bir iş değildi.



Satışlar stoklarla sınırlı olduğu için ürünler tükenmeden bir şeyler almaya çalışırlardı. Bütün hafta sonu devam eden ucuz satışlar, pazar akşamı bittiğinde kendimizi savaştan çıkmış gibi hissederdik.

Benim çalıştığım yer dört katlı ve içinde elektrikli arabalarla dolaşılan çok büyük bir ambardı. Müşterilerin bütün katlara yayılması arzu edilmediği için satış tek bir katta yapılırdı. Satılacak bütün ürünler önceden o katta toplanırdı.

Aldığı ürünün bedelini ödeyen müşteri, faturasının bir kopyasını bana verirdi, ben de aldıkları eşyaların aşağıya gönderilmesini sağlardım. Yazması çok basit oldu ama işleyişte hiç de bu kadar kolay bir iş değildi. Kamyonetiyle, aracıyla eşyasını almaya gelen müşteri; eşyasının henüz aşağıya gelmemiş olduğunu görünce hemen koşarak geri benim yanma gelirdi.

İlk defa bu işe katıldığım zaman bir anda kendimi “Ürünüm aşağıya gelmemiş.” diye bağıran yüzlerce müşterinin ortasında buldum. Faturalarını uzatıp “İlk olarak benimkini yolla, çok bekledim.” diye bağırıyorlardı. Kendi kendime “Allah’ım bittim ben.” dediğimi çok net hatırlıyorum.

Ben orada kıvranırken rahmetli Big Mac lakaplı üst düzey yöneticilerden bir tanesi beni uzaktan izliyormuş. Bir ara yanıma geldi ve “İntihar edecek gibisin.” dedi. Sevgili Mac intihar olmasa bile kaçıp kurtulmak aklımdan geçmedi değil.

“Sana uzanan yüzlerce faturayı veya bağıran yüzlerce insanı hiç düşünme.” dedi. “Güzel diyorsun da düşünmeyeyim de ne halt edeyim?” diye sordum. “Hepsini birden yapamayacağına göre, birer birer yapacaksın.” diye cevap verdi. “Bir taneyi çözeceksin, sonra bir tane daha çözeceksin, inan sonunda hepsi bitecek.” diye bir yorum yaptı. İşte bütün büyü burada gizli. Bu felsefe bana bütün hayatım boyunca çok yardımcı oldu ve birçok kimsenin cesaret bile demeyeceği işleri yapabilmemi sağladı.

Big Mac’in sözleri kırk yıldır kulağımdadır. “Sürekli dağı düşünürsen, tepeyi bile çıkamazsın.” derdi. Çok doğru bir yaklaşım olduğunu yıllarca yaşayarak gördüm. Dağı düşünmediğim için olmazmış gibi görünen çok fazla iş hallettim. Bu düşünceyle eski şirketimde sistemde on binlerce malzeme kodunu düzelttiğimde herkes çok şaşırmıştı. Hiçbir zaman binlerce kodu düşünmem, her fırsatta biraz yaparım, sonunda hepsi biter.

Birçok iş yerine girip çıkıyorum (daha doğrusu salgından önce girip çıkıyordum) ve birçok arkadaşın ağır dağlar altında ezildiğini görüyorum. Herkes kendi dağının en yüksek olduğunu anlatıyor. Unutmayın ki Himalaya Dağları’nı bile çıka çıka bitiriyorlar. Dağın eteklerine gel ve çıkmaya başla, zirveyi görmeye çalışma, bulutlardan göremezsin. Sürekli tırmanırsan zirveye eteklerden bakmana gerek kalmaz. Bir gün mutlaka en tepeye bayrak dikersin. “8.848 metreyi nasıl çıkacağım?" diye düşünmeye başlarsan yoldaki ufak tepeleri bile aşamazsın.

Bilhassa genç arkadaşlara tavsiyemdir, dağıtılan dağların tamamen eşit olması mümkün değil. Dağları karşılaştırmaktansa kendi dağınıza tırmanmaya başlayın. Ne zirveyi düşünün, ne de başkalarının nasıl tırmandığını.

“Güzel söylüyorsun da iş yükünde hiç mi adaletsizlik olmuyor?” diyeceksiniz. Tabii oluyor, hem de çok oluyor. Hatta genelde bütün işler arı gibi çalışanların üzerine kalıyor ama sürekli bunları düşünmek insanları işten soğutmaktan ve isteksizleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Düzenli tırmanın, sürekli tırmanın, detaylarda boğulmayın. Yemek ve mola saatlerinden feragat etmenize bile gerek yok. Burçak yemeye de vakit ayırın.

Bir arkadaşım, “Ben Himalaya’ya çıkmaya çalışırken millet ilişkileri sayesinde uzaya gitti.” dedi. Çok doğru. Keşke olmasa ama maalesef her işyerinde bu gibi durumlar çok var. Günümüzde iş hayatındaki başarı hem işini iyi yapmak hem de ilişkileri iyi yönetmekten geçiyor. Her hafta Himalaya’ya çıkıp inseniz, kimsenin bundan haberi yoksa bir işe yaramıyor.

İşini iyi yap, muhakkak işini yaparken eğlenmeye çalış, ilişkilerini doğru yönet ve sürekli olarak dağına tırman. Bir gün tırmanıp üç gün kamp yaparsan zirveyi göremezsin.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın…

3 yorum:

  1. one step at a time..
    günlük kompartmanlarda yaşamak diğer olgu, dale carnegie kursunda öğrendiğim, bir zamanlar

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık ne güzel ifade etmişsiniz. Adım adım, işleri parçalar halinde tamamlarsak stres olmadan bütüne ulaşırız

    YanıtlaSil