5 Eylül 2021 Pazar

Kırıntılar

Günaydın Dostlar,

Aşk yemeğinin balıkçıdan başka hiçbir yerde yenemeyeceğini zaten daha önce yazmıştım. Gerçi aşk yemeğinde çok da fazla bir şey yiyemezsiniz ama o konuyu şimdilik başka bir sabaha bırakalım.



Yeseniz de yiyemeseniz de yemekler biter, günler biter, yıllar biter; bir anda ayrılık gelir. Geriye ne kalır? Anılar, resimler ve kırıntılar. Anılar ve resimler tamam da içinizdeki kırıntıları ne yapacaksınız? Aşk yemeğinin kırıntıları kocaman yürekli olur. Kalbinizdeki kırıntılardan bahsetmiyorum. Kırıntılar her yerdedir. Keşke sadece kalple sınırlı kalmış olsalar. Mideye sıçrayıp, gözleri doldurup ellerde bir sıcaklık olurlar. Kan dolaşımını bile etkilerler. Artık aynı heyecanla akmasına müsaade etmezler. Kırıntıların kokusu her yerdedir.

Balıkçının açık mavi sandalyelerindeki minderin altına sıkışıp kalırlar. Aşk yemeği kırıntılarını bir daha kimse oradan çıkaramaz. Kendileri küçük yürekleri kocaman kırıntılar. Klasik temizlik anlayışımız olan minderle sandalyeye vurma çalışmaları sırasında da hiçbir yere gitmezler. Hepiniz gitseniz de kırıntılar asla gitmez. Kırıntıların kaderi her zaman umutsuzca beklemektir. İnsanlar gitse de kırıntılar aşk yemeğine sahip çıkarlar.

Kırıntılar, gitmedikleri gibi akşamların manzarasını, havasını, hislerini de içlerine katarak bambaşka bir tada ulaşırlar. Masaların altından hiç eksik olmayan kediler bile onları yemez. Kediler bile onlara dokunulmayacağını bilirler, onlar aşk kırıntıları. Onları rüzgâr da uçuramaz, kale gibi minder ağabeyleri var.

Patlamış mısır kırıntıları da en az balıkçıdaki ekmek kırıntıları kadar değerlidir. Tam el ele tutuşmak üzereyken araya düşerek koltuğun açılma mekanizmasının arasına sıkışan minicik mısır kırıntıları her zaman orada kalacaktır. Hayat boyu oradan çıkmaları mümkün değil. Sonuçta o minicik aralığa Müslüm Baba “Nilüfer” şarkısını söylerken düştüler.

Koltukların birleşme noktaları birer kırıntı cennetidir. “Duvarların bir dili olsa da konuşsalar.” denir ama asıl konuşması gereken kırıntılardır. Kırıntılar her şeye en yakından şahit olanlardır. Neler yaşandığını, neler konuşulduğunu en iyi onlar bilirler. Günün birinde bir yerde bir şahit gerekse ilk çağıracağım kırıntılardır.

En unutulmayanlardan bir tanesi de Karaköy vapurunda martılara simit yedirirken yere düşen kırıntılardır. Vapurun eskimiş, solmuş döşemelerinin arasına sessizce saklanırlar. Yıllarca sabırla, gelen gidenlerde kırıntıların sahiplerini arasalar da bir daha hiç göremezler. Onlar vapuru ve martıları çoktan unuttular.

Yağmura karışan gözyaşlarında süzülen kırıntılar mekânın sahibidir. Akıp giden suda uzaklaşan her bir kırıntı, kalbinde kendi yüreğinin on katından daha fazla boşluk bırakır. Sürekli olarak kalbinde minik bir kırıntı kadar bir şeylerin azaldığını hissedersin. Korkma! Hiçbir zaman tamamen bitmezler zira milyonlarca var kalbindeki depoda. Hiçbir zaman “Tek bir kırıntı bile kalmadı.” diyemezsin.

Hiçbir zaman sıfırlanmayan kalp kırıntıları balıkçıdakilerin de, sinemadakilerin de, koltuktakilerin de, vapurdakilerin de en büyük teminatıdır. Garip bir bağ vardır aralarında. Rüzgâr eseceği zaman ilk önce kalp kırıntılarına bakar ve orada bir şeyler görürse minderin altındakileri rahat bırakır. Muhteşem bir algoritma.

Sağlıklı kalın, mutlu kalın… 

3 yorum:

  1. Günaydın Dostlar,
    Yazılarımı Twitter'da AykutEvrankaya sayfasında, Facebook'ta Sabah Sabah Evrankaya sayfasında, LinkedIn'de Emin Evrankaya sayfasında takip edebilirsiniz.
    Sağlıklı kalın, mutlu kalın...

    YanıtlaSil
  2. Geriye ne kalır? Anılar, resimler ve kırıntılar. Bu cümle herşeyi anlatıyor.

    YanıtlaSil